Özet
Bu
çalışmada Feminist bakış açısı çerçevesinde Joanne Harris’in aynı adlı
romanından uyarlanan, yönetmenliğini Lasse Hallström’un yaptığı Chocolat (2000)
filmi feminist kuram çerçevesinde incelenecektir.
Eril Nazar
Sinemanın
anlatısal yapısında kadın, çoğunlukla bakışın nesnesi olarak işlendi. Kadının,
öyküdeki rolü en iyi ihtimalle erkeğe mükâfat olmuştur. Dolayısıyla kadın
filmlerde edilgendir. Sinemanın gerçekçilik iddiası ise seyircinin kadının
edilgen temsiline inanmasını sağlamıştır. “Eril Nazar” bu durumu sağlayan
önemli etkenlerden biridir. John Berger, batı sanatının erkek arzusuna göre
şekillenerek eril nazarı meşrulaştırdığını savunur. Ve şu sözlerle ifade eder: “Erkekler eyler, kadınlarsa görünür. Erkekler kadınlara bakar.
Kadınlar kendilerini, kendilerine bakılırken seyreder" (aktaran
Smelik, 1998, s. 5)
“Eril Nazar” , “bakış” kavramıyla ilişkilidir. En basit
anlamıyla erkeğin kadına bakışı olarak değerlendirilebilir. “Eril Nazar” aynı
zamanda seyircinin kadına bakışını kullanarak sahiplenmesidir. Bu durum bir
anlamda da kadını ötekileştirmektedir. Sinema anlatı yapısını erkek karakterin
etkenliği ve iktidarı üzerine kurar. Öyküde aksiyonun erkek çevresinde
toplanmasıyla bakış örgütlenir. “Eril Nazar” kavramını ilk defa ortaya atan
Sinema eleştirmeni Laura Mulvey, kamera, karakter ve seyirci olmak üzere bu üç
imge üzerinden “Eril Nazar”ı inceler. “Geleneksel olarak
sergilenen kadın iki düzeyde, işlev görür: perdenin her iki yanındaki bakışlar
arasında yer değiştiren bir gerilimle, hem perdedeki öykü içindeki karakterler
hem de izleyiciler için erotik nesne olarak.”(Mulvey, 1975) Geleneksel
anlatım patriarkal olması sonucunda, bu bakış çerçevesinde kadın karakterler anlatıda
nesne konumundadır. İnceleyeceğimiz Lasse Hallström’un yönetmenliğini yaptığı
Chocolat (2000) filminde eril bakışla Vianne’nin mücadelesi ve bunun sonucunda
kadın karakterin edilgen yapısının kırılıp kırılmadığı tartışılacaktır.
Filmin
Künyesi
Yönetmen
: Lasse
Hallström
Senaryo: Joanne Harris (Roman), Robert
Nelson Jacobs
Görüntü
yönetmeni: Roger Pratt
Montaj:
Andrew
Mondshein
Müzik:
Rachel
Portman
Oyuncular:
Juliette Binoche,
Alfred Molina, Carrie-Anne Moss, Judi Dench, Johnny Depp, Lena Olin…
Süre:
121
dakika
Yapım
Yılı: 2000
Filmin Konusu
Yönetmenliğini
Lasse Hallström’ün yaptığı Chocolat filmi 2000 yılında çekilmiş bir roman
uyarlamasıdır. Filmin başrolünde Vianne Rocher rolüyle Juliette Binoche
yeralmıştır. Filmdeki çatışma, kasabaya kızıyla birlikte yeni gelen Vianna
Rocher’in Perhiz zamanı çikolata dükkânı açmasıyla başlar. Film ikinci dünya
savaşından 15 yıl sonrasında geçer. Juliette Binoche’nin canlandırdığı Vianna
Rocher kızıyla birlikte kasabaya yeni gelmiştir. Göçmen hayatı yaşayan Vianna,
kasabalı tarafından pek de hoş karşılanmaz. Başına buyruk ve özgür bir birey
olan ve etrafındakilerin bu duyguyu tatmasını sağlayan Vianna belediye
başkanına göre, Âdeme elma veren Havva’nın ta kendisidir. Vianna’nın tek farkı,
elma yerine kimsenin hayır diyemeyeceği çikolataları kullanmasıdır. Belediye
başkanına göre kızı Vienna hiç evlenmediği için gayrimeşrudur. Bu da onun
ahlaksız bir kadın olduğunun belediye başkanına göre ispatıdır. Vianna kiliseye
gitmez. Bu tutum kasabanın muhafazakâr toplumunca hoş karşılanmaz. Belediye
başkanı, insanları Vianna’ya karşı doldurarak bir savaş başlatır. Bu savaş bir
nevi eski hayat ve yeni hayat arasındadır.
Kırmızılı Kadın
En
dinamik, en kuvvetli, dalga boyu en uzun, titreşimi en kuvvetli renk kırmızıdır.
Bu renk; canlılık, mutluluk, girişkenlik, dışa dönüklük, irade, güç, cinsel
güç, kızgınlık, hırs ve olumluluk gibi anlamlar taşımaktadır.
(Çağan, 1997, s. 54) Vianne ve kızı kasabaya kırmızlar içinde gelirler. Vianne
ve kızının geldiği kasaba nezih bir ortamdır. Doğal olarak kasabadaki herkesin
düzenin sağlanması için bir rolü bir yeri vardır. Filmin başındaki
anlatıcıda(Anouk) rolleri vurgular. Bu rollerin dışına çıkan olursa birilerinin
hatırlatacağını belirtir. Bu birileri belediye başkanıdır. Asla bu rollerin
dışına çıkılamaz. “Bir kişinin toplumdaki konumunun
getirdiği beklentiler, kurallar veya normlar genellikle bireyleri destekleme ve
ketleme süreçleriyle bu rollere uymaya zorlayacaktır.”
(Segal, 1990, s.97) Dolayısıyla kasabaya gelen yabancı her zaman için tehdit
oluşturur. Kasabanın siyah ağırlıklı giymesine karşılık; Filmin başından sonuna
kadar kırmızı ayakkabısını giyen Vianne bu kasabadaki belediye başkanının
tahakkümü altındaki halk için tehdittir. Vianne, oldukça muhafazakâr bir halka
sahip olan kasabada Paskalya bayramı arifesinde çikolata dükkânı açmıştır. Halk
bu dönemde oruç tutmaktadır.
Film Çözümlemesi
Kasaba,
kızıyla birlikte Vianne gelene kadar belli kalıpların içinde yaşar. Mevcut durum
erkek egemenliğini desteklemektedir. Evlilik, kilise dini bayramlar gibi maddi
manevi yapılar mevcut statükonun devamlılığı için vardır. Belediye başkanı Comte
de Reynaud bu devamlılığın en büyük muhafızı konumundadır. Filmin daha başında
kilisede ayin için insanlar toplanırken, belediye başkanı bu insanları kapıda
karşılar. Vaaz sırasında ise ağzını genç rahiple birlikte oynatması ve genç
rahibin sık sık vaazlarını Belediye Başkanına danışması, Comte’nin mevcut
durumu korumak için dini kullandığını gösterir. Vianne kasabaya gelene kadar,
Comte’nin halk üzerinde tahakkümü fazladır. Köye yeni gelen din adamının genç
ve tecrübesiz olması Belediye başkanı Comte’nin işine gelmektedir. Bu şekilde
“Din” olgusunu istediği gibi kullanmaktadır.
“Bir iktidar tarzı ve bağımlılık türü olarak
pastoralliğin bakim olduğu bir toplumda bireyin başlıca sorumluluğu,
Hıristiyanlığın yaşam bilgisinin, öğretilerinin ve onun uygulayıcısı olan papazın
kılavuzluğunda kişisel olarak günahlardan uzak durma ve arınma sorumluluğunu
yerine getirmektir. Her bireyin kişisel olarak ruhunu günahlardan arındırma
zorunluluğu vardır ve papazın iktidarını oluşturan şey, insanların günahlardan
arınmak için kaçınılmaz olarak karşılaşacağı gereklilikleri feodal kurumlardan
aldığı somut güç ve dinsel iktidarın sunduğu bir meşruiyetle kendi tekelinde
tutuyor olmasıdır.” (Arpacı,2012-2013 , s.135-136)
Vianne
kiraladığı dükkânı hazırlarken, camlarını gazeteyle kaplar. Bu şekilde kimse
içeride neler olduğunu göremez. Vianne bu şekilde bir nevi üzerine dönen
bakışlarla mücadele etmektedir. Bu mücadele ile kendisine olan ilgi miktarını
arttırır. Ancak bu ilgiliyi Hollywood sinemasında alışkın olduğumuz cinselliğin
sergilenmesiyle değil, bir şeyleri gizlemesiyle arttırır. Dükkân açılana kadar,
kimse dükkânda ne satılacağını bilemez. Vianne ayinlere katılmıyordur ama tabi
olduğu bir din var mıdır bunun bilgisini de vermez.
Anouk’un
babasının bilinmeyişi Vianne için bir pişmanlık kaynağı değildir. Bu durumdan
dolayı kızıyla aralarında bir sorunu da yoktur. Bir erkek olmadan çocuğunu
büyütmesi Vianne için sıkıntı değildir. Üstelik Anouk’un bu durumun yarattığı
yalnızlıktan kaynaklanan bir sıkıntısı yoktur. Vianne ve Anouk’un oldukça
sağlıklı bir ilişkisi vardır. Anne rolünden kaynaklanan bir erkeğe ihtiyaç
hissedilmez. Vianne bağımsız olarak çocuğunu büyütmektedir.
Vianne’nin
hiç evlenmemiş olması, bekâr olması ve bu şekilde seyahat etmesi kasabalı için
olağandışı bir durumdur. Comte ve Vienna ilk karşılaşmalarında Comte’nin
Vieanna’ya eşinin olup olmadığını sormadan madam demesi bu durumun ispatıdır. “Psikologlar, bireylerin klişelerde tuzağa düşme biçimini
vurgulayarak rol teorisini genellikle bir toplumsal belirlenimcilik biçimi olarak
görürler.” (Cornell, 1987, s.87) Caroline, Vienna’nın
dükkânında, Vienna’ya sığınan
Josephine’ye sert bir üslupla Madam Muscat diyerek onun toplumsal
rolünü, kutsal görünen evlilik kurumundaki rolünü hatırlatır. Caroline, Josephine’ye
soyadıyla hitap ederek onu kocası olan Serge’ye göre tanımlamıştır. Bu da
kadının kadına olan eril bakşına örnek olarak gösterilebir. Belediye başkanı
ise Josephine’nin Serge’yi terk etmesini takıntı hale getirir ve Serge’yi
eğitir. Amacı onu centilmen ve dindar bir erkek haline getirmektir. Katı
Katolik olan Comte, evlilikleri biterse kasabadaki Katolik inancının güç
kaybedeceğini dolayısıyla kasaba üzerindeki iktidarının da azalacağının
farkındadır.
Serge’nin
evliliğin kutsallığına olan inancı eşi tarafından terkedilmesiyle zaten zarar
görmüştür. Ancak bu durumu kabullenememekte içten içe inkâr etmektedir. Kasaba
halkına eşinin tatile çıktığını söylemiştir ancak bu tatil bir türlü bitmez.
Bir sahne de eşinin kıyafetini makasla parçalamasından eşi tarafından
terkedildiğini anlarız.
Caroline,
belediye başkanına bağlılık hissetmektedir ve başyardımcısı konumundadır.
Kocası ölmüştür ve Luc adında bir oğlu vardır. Dolayısıyla Caroline oğlunun tek
bakıcısı konumundadır. Dini gereklerden dolayı oğlunu bir takım zevklere karşı
kısıtlamıştır. Paskalya zamanı çikolata ve türevi şeyleri yiyemez. Ayrıca,
Ananesiyle görüştürmemektedir. Çünkü Armande dünyevi zevklerden vazgeçmeyen,
yeterince Katolik olmayan bir kadındır. Luc ise resim yeteneği gelişmiş bir
çocuktur. Ancak çizdiği resimler ölüm üzerinedir. “Cinsel
kimlik öncelikle ailede, anne ve babanın davranışları içinde büyüyen çocukta,
bu deneyimler aracılığı ile oluşur. Deneyimlenen annelik ve babalık kimlikleri
bir toplumsal işbölümü olarak, bedende yazılı değerler, jestler, tavırlar,
fiziki haller, konuşma ve dil özellikleri olarak ortaya çıkar.” (Sancar,
2016, s.194) Bunda Caroline’nin kocasının yokluğunu din ile doldurmasının
katkısı büyüktür. Din algısı, bu dünyanın zevklerini önemsiz kılmakta; ölümden
sonraki yaşamda refahı amaçlamaktadır. Luc ise bundan dolayı “ölüm” imgesini
çizdiği resimlerin eksenine oturtmuştur. Ta ki Vianne’nin katkısıyla ananesi
Armande’nin kara kalem çalışmasını yapana kadar. Bu çizdiği resimle ilk defa
yaşamı çizmiştir ve Ananesini gençleştirerek çizmiştir. Bunun en büyük nedeni,
Luc’un kendini dünyevi zevklerden mahrum bırakmayan ananesini tanıma fırsatı
bulmuş olmasıdır. Ayrıca o gün Vianne’nin yaptığı kakaolu kekten bir lokma
yemiştir.
Vianne’nin
bağımsızlığı kocası tarafından şiddet gören Josephine için bir umut olmuştur.
Serge ile birlikte yaşarken üzerinde tahakküm bulunmaktadır. Bu ataerkil
düzenden kaynaklanan, hırsızlık gibi kötü alışkanlıkları vardır. Ayrıca
Josephine’nin zihinsel aksaması da ataerkil iktidardan kaynaklanmaktadır. Ancak
Josephine’nin, Vianne’ye sığındıktan sonra herhangi bir şey çaldığını
göremeyiz. Ayrıca Vianne’den çikolatanın yapımını öğrenir. Böylece bir mesleği
de olmuştur. Çikolata dükkânı Josephine için özgür bir hayatın kapısını aralar.
Çekingenliğini üzerinden tamamen atmıştır. Öyle ki hiç tanımadığı bir insanla
karşılıklı dans edebilecek kadar... Çikolata dükkanında Vianne kızıyla birlikte
yaşamaktadır, Josephine bu ikiliye katılarak bir nevi patriarkaya savaş
açmıştır. Çikolata dükkânı ise bu savaşın yürütüldüğü karargâhtır. Bu dükkânda
mini bir kadınlar ülkesi inşa edilmiştir.
Çikolata
dükkânı belediye başkanı Comte’nin engel olmak istediği dünyevi zevklerdir.
Cinsel arzular bu dükkânın çevresinde gerçekleşir. Yâda bu dükkândan alınan
çikolatalar evdeki cinsel tutkuyu uyandırır. Çikolata çeşitlerinin her biri
farklı bir zevki temsil eder. Kiliseye
bu denli yakın olması da çatışmayı arttıran bir etkendir. Kilise ise Belediye
başkanının kasaba üzerindeki tahakkümünü sağladığı alandır. Ataerkin bakışının
etkin olduğu yer kilise, insanları sınırlandırırken; kadın bakışının etkin
olduğu çikolata dükkânı ise tersine insanları özgürleştirmektedir. Aynı şekilde
çikolata dükkânındaki müşterilerin dönen tabağa bakarak Vianne’ye ne
gördüklerini söylemeleriyle; kilisedeki rahibe edilen itiraflar arasında bir
karşılaştırma yapabiliriz. Rahip yapılan itiraflara verdiği yanıt ve
talepleriyle statükoyu kuvvetlendirirken; bir çeşit çikolata radarı geliştiren
Vianne, müşterilerin gördükleri şekillere karşılık onların en sevdiğini
düşündüğü çikolata türünü ikram etmektedir. Bu şekilde çikolata dükkânı,
insanları zevkleriyle buluşturarak, ataerkil iktidarın sarsılmasını sağlar.
Kasabaya
çingenelerin gelmesi Belediye başkanı Comte için bir başka tehdit unsurudur.
Kasabalının aksine göçebe bir yaşam sürerler ve özgürlüklerine düşkündürler. Bu
noktada Vienna ile ortak yönleri vardır. Johnny Depp’in canlandırdığı Roux
karakteri kasabaya yeni gelmiş bir çingenedir. Vianne gibi göçmen bir karakteri
canlandırması ve onun gibi dışlanması bu çiftin yakınlaşmasına neden olur.
Vianne kasabalının önyargısını kırmak için Armande’nin 70. Yaş partisini
düzenler. Ve bu partinin ikinci kısmını çingenelerin konakladığı yerde yapar.
Vianne, halkın bir kısmını bu partiye getirmeyi başararak çingene ve halk
arasında köprü görevi görmüştür. Roux,
Anouk ile de iyi geçinir. Bu noktada Roux’u Anouk için bir baba adayı olarak
düşünebiliriz. Ancak göçebe yaşamından dolayı Roux’un kasabadan ayrılması ve
Vianne’nin onunla gelmemesi bu algıyı yıkar. Üstelik Vianne, Roux’un kasabadan
ayrılması dolayısıyla herhangi bir çöküş yaşamamıştır.
Filmin
sonlarına doğru yenilgiyi kabullenemeyen belediye başkanı elinde bıçakla
gizlice çikolata dükkânına girer. Vitrindeki festival için hazırlanmış olan
çikolataları parçalar. İlk olarak tanrıça şeklindeki çikolatayı bıçakla önce
elini sonra kafasını keserek parçalar. Kadının gücünün sembolü erkek tarafından
saldırıya uğrar. Ancak bu saldırının sonunda ağzına giren çikolata parçasıyla
diğer çikolataları da yemeğe başlar. Bu sahnede kadın bakışının vadettiği
özgürlüğe teslim olmuştur ve tüm sınırlamalarını yıkmıştır. Bununla birlikte
Comte eşi tarafından terkedildiğini de kabullenir. Paskalya sabahı ise vaizin
konuşması bir nevi kasabadaki ataerkil düzenin kaybettiğinin bir ilanıdır:
“Bugünkü
vaazın konusunun ne olması gerektiğinden emin değilim. Tanrı'nın ilahi,
dönüşümünün mucizesi hakkında mı konuşmak istiyorum? Aslında hayır. Onun,
ilahiliğinden, bahsetmek istemiyorum. Onun merhametini anlatmak istiyorum. Yani,
bildiğiniz gibi, aramızda nasıl yaşadığından. Şefkatini. Hoşgörüsünü. Bakın ne
düşünüyorum. Bence yapmadığımız şeyleri düşünerek yaşamaya devam edemeyiz. Kendimizden
esirgediğimiz şeyleri karşı koyduğumuz ve dışarıda tuttuğumuz şeyleri inkâr
edemeyiz. Bana kalırsa iyiliği kucakladığımız yarattığımız ve yaşadığımız
şeylerle ölçebiliriz.” (Chocolat, 2000)
Bu
vaazın teması farklılıklarına rağmen her kesimin kucaklanması gerektiğidir. Bu
tam da Vianne’nin kasabaya getirmek istediği görüştür.
Sonuç Yerine
“Chocolat” filminde anlatı, Vianne, Caroline, Armande,
Comte ve Josephine etrafında şekillenmiştir. Vianne ve Comte iki karşıt görüşü
simgeler. Comte statükoyu yani eski hayatı simgelerken; Vianne değişimi, yani
yeni hayatı simgeler. Bu karakterlerin ortak özelliği (Josephine hariç)
eşlerinin olmamasıdır. Josephine ise Vianne’nin verdiği destekle eşi Serge’den
ayrılmıştır. Caroline ve Armande’nin eşi ölmüş; Comte terk edilmiş; Vianne’nin
ise hiç olmamıştır. Vianne’nin getirdiği değişimle karakterler yeni hayatlarına
başlayabilir. Josephine kocasının kasabadan kaçmasıyla devraldığı kahveyi
düzenler, kendi bakışına uygun “Armande” isimli bir cafeye dönüştürür.
Caroline’nin oğluna baskıları son bulur. Comte ise eşi tarafından
terkedildiğini kabullenir ve Caroline’ye duygularını açmaya karar verir.
Armande istediği yaşama Vianne’den aldığı destekle kavuşur ve bu şekilde yaşamı
sona erer. Vianne ise göçebe yaşamını sonlandırır ve Roux’a kavuşur. Bu şekilde
bakıldığında filmin mutlu sonunun çocuğu olan kadınlar için yeni bir aile
olduğu söylenebilir. Ancak kurulacak olan bu yeni ailede kadın yeniden erkeğin
tahakkümü altına girecek midir bilinmez.
Filmdeki bir diğer karşılaştırma da bilinmeyene
yaklaşımdır. Vianne bir bilinmeyen olarak yaklaşan kasabalı belediye başkanının
da etkisiyle Vianne’ye bir nevi cadı muamelesi yaparlar. Bu muamelenin daha
kötüsünü kasabaya gelen çingenelere yaparlar. Kasabaya gelen çingeneler aynı
zamanda Vianne için de bir bilinmeyendir. Ancak kasabalının aksine onları
tanımaya çalışır. Roux’a ikram ettiği çikolatalar bunun bir örneğidir. Ancak
Roux’un sevdiği çikolatayı tutturamaması da Vianne’nin henüz Roux’u
çözemediğini gösterir. Ancak Vianne denemeye devam eder…
Çikolata dükkanı, erkeğin
sınırlandırıcılığı karşısında, kadının yeteneklerini geliştirebildiği, gizli
arzularını gerçekleştirdiği, birey olabildiği, kısacası mahrum kaldığı her şeye
kavuştuğu ütopik bir mekandır. Vianne bu dükkânda kadınlar arası kolektif gücü
harekete geçirerek kadınların potansiyellerini görmesini sağlamıştır. Çikolata dükkânı
aynı zamanda büyük bir mutfaktır. Patriarkal sistemin en temelinde kadını
erkeğe daha iyi hizmet edebilmesi için mutfağı kadının daha doğrusu ev
hanımının egemenliğine vermiştir. Mutfak, cinsiyetlendirilimiş bir mekândır.
Mutfak, kadınların yemek yaptığı yer olmasının yanı sıra hemcins arkadaşlarıyla
sohbet ettiği, dedikodu yaptığı, sığındığı mekân olarak sunulmuştur. Ancak bu
filmde Vianne’nin bu büyük mutfaktan para kazanması, patriarkal sisteme karşı
savaşması ve diğer insanlarla dayanışması ve bu dayanışmaya liderlik etmesi bu
çikolata dükkânını daha farklı bir konuma sokuyor.
Filmde
eril bakış, Vianne’yi tahakkümü altına alamamıştır. Vianne, kasabadaki ataerkil
düzene savaş açmış, sınırlılığa karşı kendi alternatifi olan özgürlüğü kasaba
halkına sunarak başarılı olmuştur. Etken karakteri, kasabadaki eril iktidara
karşı edilgen olan kadınların karakterinde dönüşüme sebebiyet vermiştir. Filmin
sonunda aldığı mükâfat ise kasabada sağlanan huzurun yanında geri dönen Roux
olmuştur. Özellikle tür filmlerinde kadının mutlu sonun erkeğe bir mükâfat
olarak kadının nesneleştirilmesini göz önünde bulundurursak; Chocolat filminde
erkek karakterin mükâfat konumunda olması ise sinemada sık rastlanan bir olay
değildir.
“Toplumsal değişim toplum tarafından marjinalleştirilen kadınlar
tarafından gerçekleştirilecektir. Gilman’a göre kadınlar çocukları, gençleri
büyüten, yetiştiren, bakan, besleyen, sevgi ve işbirliği gibi kültürel
değerleri yaratırken iktidardan uzaklaştırılmışlardır. Bu nedenle daha dengeli
ve daha sağlıklı bir toplumu yaratmak, dışarıda bırakılmış kadınlar tarafından
olabilecektir.” (Aktaran Kaylı, 2007, s. 93)
Kaynakça
Cornell,
R.W. (1987). Toplumsal cinsiyet ve iktidar. İstanbul: Ayrıntı Yayınları
Çağan,
M.(1997). Rengi Rengine - Renklerin Etkisi, İstanbul: Sistem Yayıncılık.
Kaylı,
D.Ş. Kadın bedeni ve özgürleşme.
İzmir: İlya Yayınları
Sancar,
S. (2016). Erkeklik: İmkansız İktidar, İstanbul: Metis Yayınları
Segal,
L. (1990). Ağır Çekim Değişen Erkeklikler Değişen Erkekler, İstanbul: Ayrıntı
Yayınları
Smelik,
A. (1998). Feminist sinema ve film teorisi –ve ayna çatladı. İstanbul: Agora.
Mulvey,
Laura. (1975) “Görsel Haz ve Anlatı Sineması”
Arpacı,
M. (2012-2013). Modernitenin eşiğinde
toplumsal cinsiyet rejimi: pastoral iktidar, beden politikaları ve evlilik.
Doğu Batı Düşünce Dergisi. 63, 135-136
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder