21 Ocak 2017 Cumartesi

Chocolat: Vianne’nin Alternatif Düzeni

Özet
Bu çalışmada Feminist bakış açısı çerçevesinde Joanne Harris’in aynı adlı romanından uyarlanan, yönetmenliğini Lasse Hallström’un yaptığı Chocolat (2000) filmi feminist kuram çerçevesinde incelenecektir.


Eril Nazar

Sinemanın anlatısal yapısında kadın, çoğunlukla bakışın nesnesi olarak işlendi. Kadının, öyküdeki rolü en iyi ihtimalle erkeğe mükâfat olmuştur. Dolayısıyla kadın filmlerde edilgendir. Sinemanın gerçekçilik iddiası ise seyircinin kadının edilgen temsiline inanmasını sağlamıştır. “Eril Nazar” bu durumu sağlayan önemli etkenlerden biridir. John Berger, batı sanatının erkek arzusuna göre şekillenerek eril nazarı meşrulaştırdığını savunur. Ve şu sözlerle ifade eder: “Erkekler eyler, kadınlarsa görünür. Erkekler kadınlara bakar. Kadınlar kendilerini, kendilerine bakılırken seyreder" (aktaran Smelik, 1998, s. 5)
            “Eril Nazar” , “bakış” kavramıyla ilişkilidir. En basit anlamıyla erkeğin kadına bakışı olarak değerlendirilebilir. “Eril Nazar” aynı zamanda seyircinin kadına bakışını kullanarak sahiplenmesidir. Bu durum bir anlamda da kadını ötekileştirmektedir. Sinema anlatı yapısını erkek karakterin etkenliği ve iktidarı üzerine kurar. Öyküde aksiyonun erkek çevresinde toplanmasıyla bakış örgütlenir. “Eril Nazar” kavramını ilk defa ortaya atan Sinema eleştirmeni Laura Mulvey, kamera, karakter ve seyirci olmak üzere bu üç imge üzerinden “Eril Nazar”ı inceler. “Geleneksel olarak sergilenen kadın iki düzeyde, işlev görür: perdenin her iki yanındaki bakışlar arasında yer değiştiren bir gerilimle, hem perdedeki öykü içindeki karakterler hem de izleyiciler için erotik nesne olarak.”(Mulvey, 1975) Geleneksel anlatım patriarkal olması sonucunda, bu bakış çerçevesinde kadın karakterler anlatıda nesne konumundadır. İnceleyeceğimiz Lasse Hallström’un yönetmenliğini yaptığı Chocolat (2000) filminde eril bakışla Vianne’nin mücadelesi ve bunun sonucunda kadın karakterin edilgen yapısının kırılıp kırılmadığı tartışılacaktır.


Filmin Künyesi


Yönetmen : Lasse Hallström
Senaryo:  Joanne Harris (Roman), Robert Nelson Jacobs
Görüntü yönetmeni: Roger Pratt
Montaj: Andrew Mondshein
Müzik: Rachel Portman
Oyuncular:    Juliette Binoche, Alfred Molina, Carrie-Anne Moss, Judi Dench, Johnny Depp, Lena Olin…
Süre: 121 dakika
Yapım Yılı: 2000

Filmin Konusu

Yönetmenliğini Lasse Hallström’ün yaptığı Chocolat filmi 2000 yılında çekilmiş bir roman uyarlamasıdır. Filmin başrolünde Vianne Rocher rolüyle Juliette Binoche yeralmıştır. Filmdeki çatışma, kasabaya kızıyla birlikte yeni gelen Vianna Rocher’in Perhiz zamanı çikolata dükkânı açmasıyla başlar. Film ikinci dünya savaşından 15 yıl sonrasında geçer. Juliette Binoche’nin canlandırdığı Vianna Rocher kızıyla birlikte kasabaya yeni gelmiştir. Göçmen hayatı yaşayan Vianna, kasabalı tarafından pek de hoş karşılanmaz. Başına buyruk ve özgür bir birey olan ve etrafındakilerin bu duyguyu tatmasını sağlayan Vianna belediye başkanına göre, Âdeme elma veren Havva’nın ta kendisidir. Vianna’nın tek farkı, elma yerine kimsenin hayır diyemeyeceği çikolataları kullanmasıdır. Belediye başkanına göre kızı Vienna hiç evlenmediği için gayrimeşrudur. Bu da onun ahlaksız bir kadın olduğunun belediye başkanına göre ispatıdır. Vianna kiliseye gitmez. Bu tutum kasabanın muhafazakâr toplumunca hoş karşılanmaz. Belediye başkanı, insanları Vianna’ya karşı doldurarak bir savaş başlatır. Bu savaş bir nevi eski hayat ve yeni hayat arasındadır.

Kırmızılı Kadın

En dinamik, en kuvvetli, dalga boyu en uzun, titreşimi en kuvvetli renk kırmızıdır. Bu renk; canlılık, mutluluk, girişkenlik, dışa dönüklük, irade, güç, cinsel güç, kızgınlık, hırs ve olumluluk gibi anlamlar taşımaktadır. (Çağan, 1997, s. 54) Vianne ve kızı kasabaya kırmızlar içinde gelirler. Vianne ve kızının geldiği kasaba nezih bir ortamdır. Doğal olarak kasabadaki herkesin düzenin sağlanması için bir rolü bir yeri vardır. Filmin başındaki anlatıcıda(Anouk) rolleri vurgular. Bu rollerin dışına çıkan olursa birilerinin hatırlatacağını belirtir. Bu birileri belediye başkanıdır. Asla bu rollerin dışına çıkılamaz. “Bir kişinin toplumdaki konumunun getirdiği beklentiler, kurallar veya normlar genellikle bireyleri destekleme ve ketleme süreçleriyle bu rollere uymaya zorlayacaktır.” (Segal, 1990, s.97) Dolayısıyla kasabaya gelen yabancı her zaman için tehdit oluşturur. Kasabanın siyah ağırlıklı giymesine karşılık; Filmin başından sonuna kadar kırmızı ayakkabısını giyen Vianne bu kasabadaki belediye başkanının tahakkümü altındaki halk için tehdittir. Vianne, oldukça muhafazakâr bir halka sahip olan kasabada Paskalya bayramı arifesinde çikolata dükkânı açmıştır. Halk bu dönemde oruç tutmaktadır.  

Film Çözümlemesi

Kasaba, kızıyla birlikte Vianne gelene kadar belli kalıpların içinde yaşar. Mevcut durum erkek egemenliğini desteklemektedir. Evlilik, kilise dini bayramlar gibi maddi manevi yapılar mevcut statükonun devamlılığı için vardır. Belediye başkanı Comte de Reynaud bu devamlılığın en büyük muhafızı konumundadır. Filmin daha başında kilisede ayin için insanlar toplanırken, belediye başkanı bu insanları kapıda karşılar. Vaaz sırasında ise ağzını genç rahiple birlikte oynatması ve genç rahibin sık sık vaazlarını Belediye Başkanına danışması, Comte’nin mevcut durumu korumak için dini kullandığını gösterir. Vianne kasabaya gelene kadar, Comte’nin halk üzerinde tahakkümü fazladır. Köye yeni gelen din adamının genç ve tecrübesiz olması Belediye başkanı Comte’nin işine gelmektedir. Bu şekilde “Din” olgusunu istediği gibi kullanmaktadır.
“Bir iktidar tarzı ve bağımlılık türü olarak pastoralliğin bakim olduğu bir toplumda bireyin başlıca sorumluluğu, Hıristiyanlığın yaşam bilgisinin, öğretilerinin ve onun uygulayıcısı olan papazın kılavuzluğunda kişisel olarak günahlardan uzak durma ve arınma sorumluluğunu yerine getirmektir. Her bireyin kişisel olarak ruhunu günahlardan arındırma zorunluluğu vardır ve papazın iktidarını oluşturan şey, insanların günahlardan arınmak için kaçınılmaz olarak karşılaşacağı gereklilikleri feodal kurumlardan aldığı somut güç ve dinsel iktidarın sunduğu bir meşruiyetle kendi tekelinde tutuyor olmasıdır.” (Arpacı,2012-2013 , s.135-136)
Vianne kiraladığı dükkânı hazırlarken, camlarını gazeteyle kaplar. Bu şekilde kimse içeride neler olduğunu göremez. Vianne bu şekilde bir nevi üzerine dönen bakışlarla mücadele etmektedir. Bu mücadele ile kendisine olan ilgi miktarını arttırır. Ancak bu ilgiliyi Hollywood sinemasında alışkın olduğumuz cinselliğin sergilenmesiyle değil, bir şeyleri gizlemesiyle arttırır. Dükkân açılana kadar, kimse dükkânda ne satılacağını bilemez. Vianne ayinlere katılmıyordur ama tabi olduğu bir din var mıdır bunun bilgisini de vermez.
Anouk’un babasının bilinmeyişi Vianne için bir pişmanlık kaynağı değildir. Bu durumdan dolayı kızıyla aralarında bir sorunu da yoktur. Bir erkek olmadan çocuğunu büyütmesi Vianne için sıkıntı değildir. Üstelik Anouk’un bu durumun yarattığı yalnızlıktan kaynaklanan bir sıkıntısı yoktur. Vianne ve Anouk’un oldukça sağlıklı bir ilişkisi vardır. Anne rolünden kaynaklanan bir erkeğe ihtiyaç hissedilmez. Vianne bağımsız olarak çocuğunu büyütmektedir.
Vianne’nin hiç evlenmemiş olması, bekâr olması ve bu şekilde seyahat etmesi kasabalı için olağandışı bir durumdur. Comte ve Vienna ilk karşılaşmalarında Comte’nin Vieanna’ya eşinin olup olmadığını sormadan madam demesi bu durumun ispatıdır. “Psikologlar, bireylerin klişelerde tuzağa düşme biçimini vurgulayarak rol teorisini genellikle bir toplumsal belirlenimcilik biçimi olarak görürler.” (Cornell, 1987, s.87) Caroline, Vienna’nın dükkânında, Vienna’ya sığınan                  Josephine’ye sert bir üslupla Madam Muscat diyerek onun toplumsal rolünü, kutsal görünen evlilik kurumundaki rolünü hatırlatır. Caroline, Josephine’ye soyadıyla hitap ederek onu kocası olan Serge’ye göre tanımlamıştır. Bu da kadının kadına olan eril bakşına örnek olarak gösterilebir. Belediye başkanı ise Josephine’nin Serge’yi terk etmesini takıntı hale getirir ve Serge’yi eğitir. Amacı onu centilmen ve dindar bir erkek haline getirmektir. Katı Katolik olan Comte, evlilikleri biterse kasabadaki Katolik inancının güç kaybedeceğini dolayısıyla kasaba üzerindeki iktidarının da azalacağının farkındadır.
Serge’nin evliliğin kutsallığına olan inancı eşi tarafından terkedilmesiyle zaten zarar görmüştür. Ancak bu durumu kabullenememekte içten içe inkâr etmektedir. Kasaba halkına eşinin tatile çıktığını söylemiştir ancak bu tatil bir türlü bitmez. Bir sahne de eşinin kıyafetini makasla parçalamasından eşi tarafından terkedildiğini anlarız.
Caroline, belediye başkanına bağlılık hissetmektedir ve başyardımcısı konumundadır. Kocası ölmüştür ve Luc adında bir oğlu vardır. Dolayısıyla Caroline oğlunun tek bakıcısı konumundadır. Dini gereklerden dolayı oğlunu bir takım zevklere karşı kısıtlamıştır. Paskalya zamanı çikolata ve türevi şeyleri yiyemez. Ayrıca, Ananesiyle görüştürmemektedir. Çünkü Armande dünyevi zevklerden vazgeçmeyen, yeterince Katolik olmayan bir kadındır. Luc ise resim yeteneği gelişmiş bir çocuktur. Ancak çizdiği resimler ölüm üzerinedir. “Cinsel kimlik öncelikle ailede, anne ve babanın davranışları içinde büyüyen çocukta, bu deneyimler aracılığı ile oluşur. Deneyimlenen annelik ve babalık kimlikleri bir toplumsal işbölümü olarak, bedende yazılı değerler, jestler, tavırlar, fiziki haller, konuşma ve dil özellikleri olarak ortaya çıkar.” (Sancar, 2016, s.194) Bunda Caroline’nin kocasının yokluğunu din ile doldurmasının katkısı büyüktür. Din algısı, bu dünyanın zevklerini önemsiz kılmakta; ölümden sonraki yaşamda refahı amaçlamaktadır. Luc ise bundan dolayı “ölüm” imgesini çizdiği resimlerin eksenine oturtmuştur. Ta ki Vianne’nin katkısıyla ananesi Armande’nin kara kalem çalışmasını yapana kadar. Bu çizdiği resimle ilk defa yaşamı çizmiştir ve Ananesini gençleştirerek çizmiştir. Bunun en büyük nedeni, Luc’un kendini dünyevi zevklerden mahrum bırakmayan ananesini tanıma fırsatı bulmuş olmasıdır. Ayrıca o gün Vianne’nin yaptığı kakaolu kekten bir lokma yemiştir.
Vianne’nin bağımsızlığı kocası tarafından şiddet gören Josephine için bir umut olmuştur. Serge ile birlikte yaşarken üzerinde tahakküm bulunmaktadır. Bu ataerkil düzenden kaynaklanan, hırsızlık gibi kötü alışkanlıkları vardır. Ayrıca Josephine’nin zihinsel aksaması da ataerkil iktidardan kaynaklanmaktadır. Ancak Josephine’nin, Vianne’ye sığındıktan sonra herhangi bir şey çaldığını göremeyiz. Ayrıca Vianne’den çikolatanın yapımını öğrenir. Böylece bir mesleği de olmuştur. Çikolata dükkânı Josephine için özgür bir hayatın kapısını aralar. Çekingenliğini üzerinden tamamen atmıştır. Öyle ki hiç tanımadığı bir insanla karşılıklı dans edebilecek kadar... Çikolata dükkanında Vianne kızıyla birlikte yaşamaktadır, Josephine bu ikiliye katılarak bir nevi patriarkaya savaş açmıştır. Çikolata dükkânı ise bu savaşın yürütüldüğü karargâhtır. Bu dükkânda mini bir kadınlar ülkesi inşa edilmiştir.
Çikolata dükkânı belediye başkanı Comte’nin engel olmak istediği dünyevi zevklerdir. Cinsel arzular bu dükkânın çevresinde gerçekleşir. Yâda bu dükkândan alınan çikolatalar evdeki cinsel tutkuyu uyandırır. Çikolata çeşitlerinin her biri farklı bir zevki temsil eder.  Kiliseye bu denli yakın olması da çatışmayı arttıran bir etkendir. Kilise ise Belediye başkanının kasaba üzerindeki tahakkümünü sağladığı alandır. Ataerkin bakışının etkin olduğu yer kilise, insanları sınırlandırırken; kadın bakışının etkin olduğu çikolata dükkânı ise tersine insanları özgürleştirmektedir. Aynı şekilde çikolata dükkânındaki müşterilerin dönen tabağa bakarak Vianne’ye ne gördüklerini söylemeleriyle; kilisedeki rahibe edilen itiraflar arasında bir karşılaştırma yapabiliriz. Rahip yapılan itiraflara verdiği yanıt ve talepleriyle statükoyu kuvvetlendirirken; bir çeşit çikolata radarı geliştiren Vianne, müşterilerin gördükleri şekillere karşılık onların en sevdiğini düşündüğü çikolata türünü ikram etmektedir. Bu şekilde çikolata dükkânı, insanları zevkleriyle buluşturarak, ataerkil iktidarın sarsılmasını sağlar.
Kasabaya çingenelerin gelmesi Belediye başkanı Comte için bir başka tehdit unsurudur. Kasabalının aksine göçebe bir yaşam sürerler ve özgürlüklerine düşkündürler. Bu noktada Vienna ile ortak yönleri vardır. Johnny Depp’in canlandırdığı Roux karakteri kasabaya yeni gelmiş bir çingenedir. Vianne gibi göçmen bir karakteri canlandırması ve onun gibi dışlanması bu çiftin yakınlaşmasına neden olur. Vianne kasabalının önyargısını kırmak için Armande’nin 70. Yaş partisini düzenler. Ve bu partinin ikinci kısmını çingenelerin konakladığı yerde yapar. Vianne, halkın bir kısmını bu partiye getirmeyi başararak çingene ve halk arasında köprü görevi görmüştür.  Roux, Anouk ile de iyi geçinir. Bu noktada Roux’u Anouk için bir baba adayı olarak düşünebiliriz. Ancak göçebe yaşamından dolayı Roux’un kasabadan ayrılması ve Vianne’nin onunla gelmemesi bu algıyı yıkar. Üstelik Vianne, Roux’un kasabadan ayrılması dolayısıyla herhangi bir çöküş yaşamamıştır.
Filmin sonlarına doğru yenilgiyi kabullenemeyen belediye başkanı elinde bıçakla gizlice çikolata dükkânına girer. Vitrindeki festival için hazırlanmış olan çikolataları parçalar. İlk olarak tanrıça şeklindeki çikolatayı bıçakla önce elini sonra kafasını keserek parçalar. Kadının gücünün sembolü erkek tarafından saldırıya uğrar. Ancak bu saldırının sonunda ağzına giren çikolata parçasıyla diğer çikolataları da yemeğe başlar. Bu sahnede kadın bakışının vadettiği özgürlüğe teslim olmuştur ve tüm sınırlamalarını yıkmıştır. Bununla birlikte Comte eşi tarafından terkedildiğini de kabullenir. Paskalya sabahı ise vaizin konuşması bir nevi kasabadaki ataerkil düzenin kaybettiğinin bir ilanıdır:
“Bugünkü vaazın konusunun ne olması gerektiğinden emin değilim. Tanrı'nın ilahi, dönüşümünün mucizesi hakkında mı konuşmak istiyorum? Aslında hayır. Onun, ilahiliğinden, bahsetmek istemiyorum. Onun merhametini anlatmak istiyorum. Yani, bildiğiniz gibi, aramızda nasıl yaşadığından. Şefkatini. Hoşgörüsünü. Bakın ne düşünüyorum. Bence yapmadığımız şeyleri düşünerek yaşamaya devam edemeyiz. Kendimizden esirgediğimiz şeyleri karşı koyduğumuz ve dışarıda tuttuğumuz şeyleri inkâr edemeyiz. Bana kalırsa iyiliği kucakladığımız yarattığımız ve yaşadığımız şeylerle ölçebiliriz.”  (Chocolat, 2000)
Bu vaazın teması farklılıklarına rağmen her kesimin kucaklanması gerektiğidir. Bu tam da Vianne’nin kasabaya getirmek istediği görüştür.

Sonuç Yerine
            “Chocolat” filminde anlatı, Vianne, Caroline, Armande, Comte ve Josephine etrafında şekillenmiştir. Vianne ve Comte iki karşıt görüşü simgeler. Comte statükoyu yani eski hayatı simgelerken; Vianne değişimi, yani yeni hayatı simgeler. Bu karakterlerin ortak özelliği (Josephine hariç) eşlerinin olmamasıdır. Josephine ise Vianne’nin verdiği destekle eşi Serge’den ayrılmıştır. Caroline ve Armande’nin eşi ölmüş; Comte terk edilmiş; Vianne’nin ise hiç olmamıştır. Vianne’nin getirdiği değişimle karakterler yeni hayatlarına başlayabilir. Josephine kocasının kasabadan kaçmasıyla devraldığı kahveyi düzenler, kendi bakışına uygun “Armande” isimli bir cafeye dönüştürür. Caroline’nin oğluna baskıları son bulur. Comte ise eşi tarafından terkedildiğini kabullenir ve Caroline’ye duygularını açmaya karar verir. Armande istediği yaşama Vianne’den aldığı destekle kavuşur ve bu şekilde yaşamı sona erer. Vianne ise göçebe yaşamını sonlandırır ve Roux’a kavuşur. Bu şekilde bakıldığında filmin mutlu sonunun çocuğu olan kadınlar için yeni bir aile olduğu söylenebilir. Ancak kurulacak olan bu yeni ailede kadın yeniden erkeğin tahakkümü altına girecek midir bilinmez.
            Filmdeki bir diğer karşılaştırma da bilinmeyene yaklaşımdır. Vianne bir bilinmeyen olarak yaklaşan kasabalı belediye başkanının da etkisiyle Vianne’ye bir nevi cadı muamelesi yaparlar. Bu muamelenin daha kötüsünü kasabaya gelen çingenelere yaparlar. Kasabaya gelen çingeneler aynı zamanda Vianne için de bir bilinmeyendir. Ancak kasabalının aksine onları tanımaya çalışır. Roux’a ikram ettiği çikolatalar bunun bir örneğidir. Ancak Roux’un sevdiği çikolatayı tutturamaması da Vianne’nin henüz Roux’u çözemediğini gösterir. Ancak Vianne denemeye devam eder…
            Çikolata dükkanı, erkeğin sınırlandırıcılığı karşısında, kadının yeteneklerini geliştirebildiği, gizli arzularını gerçekleştirdiği, birey olabildiği, kısacası mahrum kaldığı her şeye kavuştuğu ütopik bir mekandır. Vianne bu dükkânda kadınlar arası kolektif gücü harekete geçirerek kadınların potansiyellerini görmesini sağlamıştır. Çikolata dükkânı aynı zamanda büyük bir mutfaktır. Patriarkal sistemin en temelinde kadını erkeğe daha iyi hizmet edebilmesi için mutfağı kadının daha doğrusu ev hanımının egemenliğine vermiştir. Mutfak, cinsiyetlendirilimiş bir mekândır. Mutfak, kadınların yemek yaptığı yer olmasının yanı sıra hemcins arkadaşlarıyla sohbet ettiği, dedikodu yaptığı, sığındığı mekân olarak sunulmuştur. Ancak bu filmde Vianne’nin bu büyük mutfaktan para kazanması, patriarkal sisteme karşı savaşması ve diğer insanlarla dayanışması ve bu dayanışmaya liderlik etmesi bu çikolata dükkânını daha farklı bir konuma sokuyor.
Filmde eril bakış, Vianne’yi tahakkümü altına alamamıştır. Vianne, kasabadaki ataerkil düzene savaş açmış, sınırlılığa karşı kendi alternatifi olan özgürlüğü kasaba halkına sunarak başarılı olmuştur. Etken karakteri, kasabadaki eril iktidara karşı edilgen olan kadınların karakterinde dönüşüme sebebiyet vermiştir. Filmin sonunda aldığı mükâfat ise kasabada sağlanan huzurun yanında geri dönen Roux olmuştur. Özellikle tür filmlerinde kadının mutlu sonun erkeğe bir mükâfat olarak kadının nesneleştirilmesini göz önünde bulundurursak; Chocolat filminde erkek karakterin mükâfat konumunda olması ise sinemada sık rastlanan bir olay değildir.
“Toplumsal değişim toplum tarafından marjinalleştirilen kadınlar tarafından gerçekleştirilecektir. Gilman’a göre kadınlar çocukları, gençleri büyüten, yetiştiren, bakan, besleyen, sevgi ve işbirliği gibi kültürel değerleri yaratırken iktidardan uzaklaştırılmışlardır. Bu nedenle daha dengeli ve daha sağlıklı bir toplumu yaratmak, dışarıda bırakılmış kadınlar tarafından olabilecektir.” (Aktaran Kaylı, 2007, s. 93)

Kaynakça

Cornell, R.W. (1987). Toplumsal cinsiyet ve iktidar. İstanbul: Ayrıntı Yayınları
Çağan, M.(1997). Rengi Rengine - Renklerin Etkisi, İstanbul: Sistem Yayıncılık.
Kaylı, D.Ş. Kadın bedeni ve özgürleşme. İzmir: İlya Yayınları
Sancar, S. (2016). Erkeklik: İmkansız İktidar, İstanbul: Metis Yayınları
Segal, L. (1990). Ağır Çekim Değişen Erkeklikler Değişen Erkekler, İstanbul: Ayrıntı Yayınları
Smelik, A. (1998). Feminist sinema ve film teorisi –ve ayna çatladı. İstanbul: Agora.
Mulvey, Laura. (1975) “Görsel Haz ve Anlatı Sineması”

Arpacı, M. (2012-2013).  Modernitenin eşiğinde toplumsal cinsiyet rejimi: pastoral iktidar, beden politikaları ve evlilik. Doğu Batı Düşünce Dergisi. 63, 135-136

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder