MERSİN ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER
ENSTİTÜSÜ
RADYO, SİNEMA ve
TELEVİZYON
TOPLUMSAL CİNSİYETİN
İNŞASI ve MEDYA ; ‘THELMA AND LOUİSE ’
FİLM OKUMA ÇALIŞMASI
ARZU GÖRGÜLÜ
Öğretim Üyesi
Yrd. Doç. HAKAN ALTUN
Ocak, 2016
.
ÖZET
Bu çalışmada, feminist bakış açısı çerçevesinde,
THELMA and LOUİSE filmi irdelenecektir. Film okuma ve çözümlemesinde, filmin
dışına çıkmadan, kavram, tanım, biçim vb. filmle bağı kurularak filmden
uzaklaşmadan aktarılacaktır. Filmin ana akım sinema içerindeki konumuna bakılacaktır.
Film aynı zamanda, ana akım sinemadaki kadın temsillerinde farklı bir sunum
örneği olarak da ele alınacaktır.
GİRİŞ
Toplumsal cinsiyet kültürel ideal vasıtasıyla
şekillenir Fakat biyolojik gerçeklikle de çatışma halindedir. Eğer kadınlar, bir
yanda kendi güçleri ve kapasiteleri ve diğer yanda erkek egemen toplum içindeki
ikincil konumları nedeniyle bir çelişki yaşıyorlarsa erkekler de, erkek egemen
toplum içinde baskın toplumsal konumu ellerinde tutmak adına ihtiyaç duyulan
ruhsal güç, bağımsızlık, beceriklilik ve sertlik gibi erkeğe özgü meziyetlerle,
kırılganlık, gerçek toplumsal cinsiyet kimliklerine ait öteki olana bağımlılık
gibi nitelikler arasında bir çelişki yaşamaktadır. Gerçekte ne erkekler
bağımsız, kendine güvenen ve kendi kendine yeten ne de kadınlar güçsüz, bağımlı
ve edilgen kişilerdir. Bir kişinin kimliğinin diğer kimliklerle olan ilişkisel
farklılıkları vasıtasıyla belirlendiği bir kültür içende hiç kimse başka
insanlardan bağımsız değildir. Kültürel olarak insanlara cinsiyet atama
çabasının en büyük gayesi, ilişkilerin ve farklılaşmaların dönüştürülmesi
vasıtasıyla toplumsal cinsiyet kimliğinin üretimini gerçekleştirmektedir. (Ryan
M. & Lenos M. 2010: 231-232 )
Sinema toplumsal cinsiyetin dikkate değer bir
kültürel tarihi sunar bizlere. Filmlerde hayali öyküler anlattığımızda pek çok
toplumsal kurum ile ilgili varsayımlarımızı dile getiririz. Toplumsal cinsiyet
bu kurumlardan en ilginç olanlardan biridir çünkü sinemanın doğumundan beri-
geçtiğimiz yüzyıl boyunca köklü değişimler yaşamıştır.
ANAAKIM
SİNEMADA KADININ KONUMU;
Filmlerde kadınların toplum içindeki ikincil
rollerini destekleyen ve bu düşünceyi pekiştiren yaklaşımlarla resmedilir.
Filmdeki kadın ahlaklı ise toplumsal hiyerarşi içindeki yerini bilmekte,
ahlaksız ise kişisel güce ve bağımsızlığa dair pek çok işaret taşımaktadır.
Film kültürü içinde görünen toplumsal cinsiyet temsillerinin doğanın bir
yansıması olduğu düşüncesine meydan okumuşlardır. Pek çok erkek feminem
(kadınsı) mizaçlara sahipken, pek çok kadının da eril olduğunu göstermişlerdir.
Biyolojik olarak dişi olmalarına rağmen erik kadınlar kadınsı erkeklere ya da
kadınsı kadınlar ya da bu ikisini karışımlarına âşık olabilirler. Buna rağmen
filmler devamlı olarak erkeklerin eril ve kadınların feminem olması gerektiğini
ve eril kadınların kötü, feminem erkeklerin ise bir şekilde zavallı olduklarını
vurgulamışlardır. Filmlerde, erkekler ve kadınlar toplum içinde saygın
statülere sahip erkekler ve kadınlar olarak kalmak istiyorlarsa erkekler eril
erkek, kadınlar da feminem kadın olarak temsil edilmelidir. Yani ‘erkek’ güçlü
ve bağımsız, diğer yandan kadın ise güçsüz ve bağımlı olmalıdır. (Ryan M. &
Lenos M. 2010: 231 )
Erkek yönetmenlerce kadınlara sık sık uygulanan
ikili yapı, kariyer ve aşk, ya da kariyer ve evlilik temalarıdır. Yapılması
gereken seçim genellikle ya işle çocuklar arasında ya da zorlu bir kamusal
yaşamla erkek himayesi arasındadır. Bu karşıtlıkların ikisi de büyük toplumsal
önem taşır. İlki, çocuk büyütme işinin ve ev içi emeğin babaerkil toplumda
kadına tahsis edilmiş olmasına, ikincisi ise, kısmen kamusal rekabet alanının
erkeklerin tekelinde olmasından kaynaklanan kadına yönelik erkek şiddetine
dayanır. Hollywood geleneğinde bağımsız kadınlar genellikle evcilleştirilir.
Olay örgüsü ve diyaloglar genellikle kamusal değil
kişisel sorunlar etrafında döner; olayların geçtiği mekânlar sıklıkla ailesel
sınırları ifade edecek şekilde kapatılmıştır, kamera çerçevelemesi kadınları
bağımsız değil, ilişkilere bağlı olarak resmeder, kullanılan güzel oyuncularla
sık sık başvurulan yakın çekimler, kadının erkek arzularının nesnesi olduğu
anlamını desteler görünür. Hollywood biçimi, özü itibariyle babaerkidir,
Filmler genellikle geleneksel aile düzeninin yeniden tesis edilmesi ile son
bulur. ( Ryan M. & Kellner D., 2010: 221) Kamusal dünyada kocası olmayan
kadın filmlerin sonunda kamusal dünyadan vazgeçer ve koca bulur. Saygılıgil’e
göre; feminist film eleştirisi, kadını ‘gerçek’ haliyle sinemada neden temsil
edilmediği, yer alan kadın karakterlere rağmen, filmlerdeki erkek söyleminin
nasıl devam ettirildiği, bu söylemler içinde kadınların nasıl resmedildikleri
ve gerçek yaşamdaki kadın deneyimlerinin filmlerde neden göz ardı edildiği gibi
soruların yanıtını aramaktadır. (2013:145)
TOPLUMSAL
CİNSİYET BAĞLAMINDA; THELMA AND LOUISE
KÜNYESİ
Thelma ve Louise, 1991 yapımı bir yol filmidir. Senaryosunu Callie Khouri'nin yazdığı filmin
yönetmenliğini Ridley Scott üstlenmiştir. Başrol oyuncularından Geena Davis,
"Thelma" karakterini, Susan Sarandon "Louise" karakterini,
Harvey Keitel, filmin iki kadın karakterinin işlediği suçları aydınlatma
çabasında olan bir dedektifi; Hal kerekterini, Michael Madsen Louise'in erkek
arkadaşını, Christopher McDonald Thelma'nın eşini, Brad Pitt ise Thelma ve
Louise'in yanlarına aldıkları otostopçuyu canlandırmıştır.
KONUSU;
ÖZET
Film, mutsuz ev kadını olan Thelma ve monoton
hayatından sıkılmış garsonluk yapan Louise’in hafta sonu tatili için arabayla
şehir dışına çıkmalarıyla başlar. Arkansas civarında mola verdikleri bir barın otoparkında
Thelma saldırıya uğrar. Louise son anda Thelma’yı tecavüze uğramaktan kurtarır
ve saldırganı vurarak öldürür. Olay yerinden uzaklaşarak, kaçak durumuna düşen
ikili Louise’in arkadaşı Jimmy’den Louise’e ait 6.100 doları alarak Meksika'ya
gitmeyi planlarlar. Bu sırada polis Thelma ve Louise’in arananlar listesine
koyar. Yolda karşılaştıkları J.D. adlı otostopçuyu arabalarına alan ikili jimmy
ile buluşurlar. Louise Jimmy’den Meksika’ya gitmesi için gereken parayı alır
ancak J.D. parayı Thelma’dan çalar. Bu sırada FBI ajanı Hal, Thelma’nın
kocasına ulaşır. Paraları olmayan ikili yolda bir marketi soyarlar. Polis
J.D.‘yi yakalar Thelma ve Louise’in yol aldıkları güzergâhı öğrenir. Louise bir
markette Hal ile telefonla konuşur. Hal teslim olmalarını ister Louise ise
teslim olmayacaklarını söyler. Telefon konuşmasında yerleri tespit edilen
ikili, polisin uzun süren araba takibinin ardından; büyük kanyonda sıkışırlar.
Bu sırada Hal Grand kanyona ulaşır. ( https://tr.wikipedia.org )
ATAERKİYE
BAŞKALDIRI
Erkek egemen toplumdan sıkılmış ve bu baskıyı çok
uzun zamandır hissediyor olan kahramanlarımız çareyi kaçmakta buluyor. Doğaya
ve batıya doğru hareket etmeyi seçiyorlar. Thelma daha önce herhangi bir
yolculuk yapmamış oldukça pasif bir karakter. Kocasına söylemek istediklerini
kolayca söyleyemiyor. Tam olarak 80 ve öncesinde kadının naifliğini yansıtan
bir karakter olarak karşımızda duruyor. Louise ise ondan çok farklı. Saçlarını
toplayan 90’ların moda anlayışına göre giyinen çağının kadını. Erkeklere karşı
sert durması gerektiğini bilen ve hatta geçmişinde bilmediğimiz önemli olaylar
yaşamış olan bir kadındır.
Suç ortağı
erkeklikler, ataerkilliğin verdiği güçten faydalanarak kadınları ezme ve onları
ikincilleştirilmesinden faydalanırlar. Başka bir deyişle ataerkil düzenden
kendi paylarına düşenden faydalanırlar. Connell’a göre erkekliğin büyük bir
çoğunluğu bu kategoriye girer. Suç ortağı erkeklikler, taraf değiştirip
feminist erkekler haline gelerek kadın ezilmişliği ve ikincilleştirilmesine
karşı mücadele vermeyi tercih edebilecek ve “muhalif erkekler” haline
gelebilecek olan erkeklerdir. (aktaran Bozok 2011: 47). Feminist ideoloji,
toplumsal ve sosyal alana yönelik özgürleştirici düşüncelerden biri olarak,
kadınların maruz kaldığı bireysel korkuların, aslında toplumsal sorunlar
olduğunu ortay koymaktadır. Kadına kişisel sorunuymuş gibi dayatılan ve tek
başına altından kalkması- daha doğrusu kalkmaması- beklenen baskı ve korkular,
ataerkil ideoloji doğrultusunda işler. (Kabadayı L. 2014,90) Kısaca ‘’ataerki’’
ye değinecek olursak;
Ataerkillik (patriarkal, pederşahi, babasal )
‘’Babanın yasası; kadınların erkekler
tarafından yönetilmesi, erkekleşen kadınlara, yaşlı erkeklerin genç erkeklere
baskın olması ‘’ şeklinde tanımlanabilir (Demir, 1997,65, akt Kabadayı L. 2014:
92) Ataerkillik, erkeğin maddi kazancı nedeniyle elde ettiği gücü, hem ev
içinde hem de ev dışında otorite sağlayan bir yetki olarak kullanmasına işaret
eder. Fransız filozof Simone de Beauvoir’a göre ataerkillik kültür eril olana
üstünlük vermekte, dişil olanı negatif olarak tanımlamaktadır. (Akt, Humm,
1995,21) Simone de Beavoir, ikinci Cinsiyet kitabında, ataerkil kültürün,
erkeği onaylarken kadınlığı olumsuz yani ‘’öteki’’ olarak adlandırdığını
savunmuştur. (de Beauvor, 1949). Simone de Beauvoir’a göre ötekilik, insan
düşüncesinin temek kategorilerinden biridir. Buradan imgesel ve simgesel
düzenlere bağlanmak olanaklıdır.
Connell’a göre (ataerkil) iktidar, emek/üretim ve kateksis (duygusal ve
cinsel bağlanım) ilişkisinde şekillenen dört tür erkeklik bulunmaktadır:
hegemonik erkeklik, suç ortağı erkeklik, madun erkeklik ve marjinal erkeklik.
Connell, hegemonik erkekliği, erkeklerin hâkimiyetini, kadınların ise
bağlılığını garanti altına alan ataerkilliğin meşruiyet problemine cevap veren
bir toplumsal cinsiyet pratiği biçimi olarak tanımlamaktadır (2005: 77).
Hegemonik erkekliğe daha fazla yaklaşan erkekliğe daha fazla yaklaşan
erkeklikler ataerkil iktidardan daha fazla pay alırlar (Bozok: 2011). Hegemonik
erkeklik erkeklerin toplumdaki üstünlüğünü anlatmaktadır. Bu durum yalnızca
kadınlarla olan ilişkilerde değil farklı erkeklikler üzerinde de inşa edilmiş
bir durumdur
Ryan ve Kellner kadınların konumları için şunları
söylemektedirler: Kültürel temsillerde kadınlar bağımlı uyruklar olarak inşa
ediliyordu. Yetmişlerde feminist eleştirmenler sinemasal temsillerin kadını
duygusal, eve bağlı ve bağımlı konumlandırdığını dile getiriyordu. Bunun yanı
sıra feminist film teorileri sinemanın özü itibariyle dikizci ve gözetlemeci
olduğunu ileri sürüyordu; Hollywood geleneği kadını erkek arzularının nesnesi
olarak konumlamaktaydı. Erkekler tarafından üretilen klişeler kadını dünyayı
rasyonel olarak kavramaktan aciz gösteriyordu; bu, psikolojik olgunlaşmamışlığa
işaret eden imgelerle canlandırılan bir eksiklik, nesneleri ayıramamak ya da
dış dünyayla nesnel bir bağ kuramamak biçiminde ortaya çıkan bir
yeteneksizlikti.
Yine, Cornell’in dediği gibi kocaların iktidarı aile
içinde ortaya çıkar, ama kesinlikle yalnızca burada temellenmez. Aile, devlet,
iktidar ilişkileri içinde şekillenir. Cornell’e göre erkeklik, erkekliğin
kadınlığa karşı tanımlandığı toplumsal cinsiyet ilişkilerini sürdüren gerçek
sosyal ilişkilerde ortaya çıkar ancak cinsellik ediminde tercihler ve
yönelimlerin karmaşıklığı ve iktidar ilişkileri beraberinde kişilik gelişiminin
farklı örüntüleriyle birleştiğinde toplumsal cinsiyet kimlikleri ortaya
çıkmaktadır. Elbette ki babaların çalışması, annelerin ise çocuk bakım işlerini
üstlenmesi gerektiren toplumsal düzenlemelerin aile örgütlenmesini yapılandırdığına
ilişkin bir ima söz konusudur. Bu düzenlemelerin nereden geldiği ve neden
cinsiyete dayalı bir iş bölümüyle ortaya koyulduğuysa açık değildir (Scott,
1998: 26).
Robin Wood’ a göre, klasik Hollywood sinemasının
somutlaştırdığı toplumsal değerler mantıksal olarak ideal erkek (güçlü,
serüvenci, etkin, engel olunamaz macera adamı) ve ideal kadın (eş ve anne,
mükemmel arkadaş, tamamen güvenilir biri, ailenin ve yuvanın dayanağı) olmak
üzere ideal karakterler yaratmaktadır.
Filmin
tarihsel boyutuna baktığımızda 70 ve 80’lerde ortaya çıkan akımlar sonrası
kürtaj ve doğumun çoğalmasıyla kadını kapılar ardında bırakma fikrini görürüz.
Filmde, kadınlar erkeklerin canlandırdığı kafadarları oynarlar. Genel olarak
Hollywood anlatısında, erkekler dayanışma içerisinde kafadarları
canlandırırken, kadınlar arasında dayanışma, dostluk, sırdaşlık yerine
genellikle rekabet olgusu ağırlıktadır. Thelma ve Louise, bunu kırarak, kafadar filmlerini kadınlaştırdı. Evlerinden
ayrılan ve silah taşıyan kadınlar olarak bahsetmemiz gereken en önemli nokta
ise iki kadının baştan ayağa değişmesidir. İki karakter hikâyenin farklı
zamanlarında değişimlere uğrarlar.
Filmin geçtiği dönemde bunu en iyi yansıtan karakter Thelma’dır. Toplum
tarafından bastırılmıştır, evinden çıkmaz ve kocasını dinler. Akıllarda kurulan
kadın imgesine tamamıyla uyan bir kadındır. En başta naif ve çıtkırıldım olan
Thelma yaşadığı zorluklar karşısında evrilir. Eli silah tutan bir kadın,
arkadaşını koruyabilecek hale gelir. Hatta Louise’in aklı karıştığında onu
doğru noktaya o yönlendirir. Bağımlı ve zayıf bir kadının güçlü ve bağımsız bir
karaktere dönüşür. Onlar erkek gibi gelişim gösterirken erkekler de kadın gibi
olurlar. Thelma ve Louise macerasını uzaktan izleyen, daha doğrusu bir filmmiş
gibi izleyen bir erkek topluluğu oluşur. Görebileceğimiz gibi tüm bunlar farklı
zamanlarda gerçekleşen değişimlerin aynasıdır. Yerleşik davranış biçimlerine
karşı çıkmaksızın yeni yeni kabul edilebilir hale gelen özgür kadın karakterler
övülür. Aslına bakarsanız bu değişimler olmasa ne hikâye bir yol hikâyesi olur
ne de değişimler anlamlı kalır.
YOL
FİLMİ OLARAK, THELMA VE LOUİSE
Bir yol filmi olarak da değerlendirilen Thelma ve
Louise aynı zamanda westernlere de gönderme yapar. Filmin, temel anlatı
biçimini oluşturan yol kavramına kısaca değinmeği faydalı buluyorum. Yol ve
yolculuk kavramları, insanlık tarihi boyunca, birçok anlatının ana teması
olmuştur. Yazın alanında roman, sinemada western gibi türlerde, yola çıkma
eylemi, bir toprağı fethetmek, sevgilisine kavuşmak gibi belli bir amaca
yöneliktir. Amerikan sinemasının türleri arasında yer alan yol filmleri ise,
belirli bir hedefe ulaşmanın dışında bir yönelim gösterir. Bu bağlamda, yol ve
yolculuk kavramları, dönemin karşı kültürünü temsil eden karakterlerle farklı
anlamlar yüklenir.
Bu filmde, Thelma ve Louise’nin arayışları, egemen
kültüre başkaldırı, yapım pratiklerini ve sinemasal anlatımı belirlemek için de
bir araç olur. Sinemada, yol filmleri, 1970’li yıllarda izleyicinin ilgisini
kaybeden western türünün mirasçısı olarak anılır. Westernler ’de olduğu gibi yol filmlerine de
bir yerden bir yere hareket eden kahraman ya da kahramanlar vardır. Yol
filmlerinde kullanılan araçlar yol manzaraları ve doğayla birlikte devinim
kazanır. Bu araçlar, yol filmlerinin gönderme yaptığı özgürlük, bireysellik
gibi kavramları simgeleştirir. Manzara
görüntüleri, aynı zamanda, geleneksel öğeler ve çağdaş yaşam biçimini birbirine
bağlar.
Filmin yol ile kesişen anlatısı, kadın kahramanlarla
yolculuğa;
Bir “yol” filmi olan Thelma ile Louise ’de
karakterler ne kadar batıya kaçarlarsa o kadar başları derde girer. Normalde
biliriz ki Western filmlerinde batıya giden o kovboylar büyük bir hiçliğe
karışırlar. Sorunlardan uzaklaşır, o noktada sakinleşirler ancak Thelma ve Louise
her ne kadar kendi güçlerini görmeye vakıf olsalar da hiçbir şekilde
peşlerindeki kâbustan kurtulamazlar. Bu kâbus yalnızca polisler değildir. Aynı
zamanda ataerkil toplumun her yönü peşlerinden geliyordur. Kadınların rahat
nefes alabildikleri tek bir an yok gibidir. İlk önce barda taciz edilirler
ardından yolda tır şoförü tarafından söz ile taciz edilirler. Son olarak bir
hırsız tarafından kullanılmış olurlar. Tüm bunlar kadının savunmasızlığını ve
kendi vahşi içgüdülerini kullanan erkekler tarafından gerçekleştirilir. Bu
noktadan sonra bu iki kadın farklı insanlara dönüşmeye başlarlar.
Filmi mekân boyutunda ele aldığımızda birden fazla
açıdan incelememiz gerektiğini görürüz. İlk olarak kadınların dar alanlardan
yani evlerinden ve iş yerlerinden geniş bir yere kaçmak istediklerini görürüz.
Dağ olarak bahsettikleri yere giderek özgürlüklerini ele alacaklardır ancak
düşündükleri gibi gerçekleşmez. Ne kadar çok hareket ederlerse ve geniş alana
giderlerse o kadar çok batağa saplanırlar. Sanki doğa bile eril bir hal
almıştır ve onların başını belaya sokmak için çalışır. Bu açıdan doğanın
koruyuculuğu da deconstruct edilmiş olur. Kadınlar doğanın farkındadır ancak
erkek egemenliği peşlerindedir. Mekânın bir diğer önemli noktası ise iki kadını
erkekleştirmesidir. Elleri silah tutan güçlü kadınlar haline gelirler. Normalde
biliyoruz ki silah ancak erkekler tarafından kullanılır ve keskin zekâ ile
hareket etmek onlara özgüdür. Ancak film ilerledikçe Thelma ve Louise’nin bu
yetenekleri ellerine aldıklarını, erkek algısını yıktıklarını görüyoruz.
http://oznurdogan.com/2013/01/21/thelma-louise/
SONUÇ
YERİNE
Filmde, kadın kahramanlarımızdan Louisa’nin işçi
sınıfını, Thelma’nın da ev kadını olarak temsilleri içerisinde daracık
mekânlara hapsedilmişlerdir. Bir hafta sonunu tatilini bile yaşatmayan erkek
dünyası karşısında, yine erkeklerin yarattığı engelleri aşarak özgürlüğe yol
alırlar. Thelma ve Louise,
yolculuklarında engelleri aşarak, tek çıkışı kendileri yaratmak
zorundadır. Şimdiye kadar hiç bu kadar özgür olduklarını
hissetmemişlerdir. Thelma ‘’ben artık geri dönemem, o şekilde artık yaşayamam’’
sözü kendini keşfini, özgürlüğün tadına vararak Thelma’yı bilinçlendirmiştir.
Kendilerine
sunulan, kapalı mekânlara hapsedilerek özgürlüklerinden yoksun koşullarda
yaşamaktan ve onların seçtiği bir cezalandırmaya mahrum edilmektense, savaşmayı
tercih ederler. Thelma ve Louise, bu uğurda ölümü göze alırlar. Onlar için
ölümü seçmek özgürlüklerinin simgesi olmuştur. Burada yine erkek dünyasının
onları cezalandırmasına izin vermeyerek, filmdeki muhteşem final sahnesiyle el
ele özgürlüklerine giderler. Artık
tutsak olmayacaklardır.
KAYNAKÇA
Rayan. M. & Keller. D.
(2010) Politik Kamera, İstanbul: Ayrıntı Yayınları
Smelik. A.
(2008) Feminist Sinema ve Film Teorisi -Ve Ayna Çatladı, İstanbul: Agora
Kitaplığı
Kabadayı L.
(2014) Film Eleştirisi: Kurumsal Çerçeve ve Sinemamızdan Örnek Çözümlemeler,
İstanbul: Ayrıntı Yayınları
Ryan M. & Lenos M. (2012) Film Çözümlemesine Giriş, Ankara: De Ki Basın Yayım
Ryan M. & Lenos M. (2012) Film Çözümlemesine Giriş, Ankara: De Ki Basın Yayım
Connell, R. W.
(1998) Toplumsal Cinsiyet ve İktidar, İstanbul: Ayrıntı Yayınları
Scott, W. Joan
(2007) Toplumsal Cinsiyet: Faydalı Bir Tarihsel Analiz Kategorisi, Agora
kitaplığı: İstanbul
Segal. L. (1992) Değişen Erkeklikler, Değişen Erkekler,
İstanbul: Ayrıntı Yayınlar
Saygılıgül F.
(2013) Sinema Kuramları 2, Beyaz Perdeyi Aydınlatan Kuramlar, İstanbul: Su
Yayınevi
https://tr.wikipedia.org
http://oznurdogan.com/2013/01/21/thelma-louise/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder