27 Ocak 2016 Çarşamba

THELMA AND LOUİSE; FİLM ÇÖZÜMLEMESİ



MERSİN ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
RADYO, SİNEMA ve TELEVİZYON



TOPLUMSAL CİNSİYETİN İNŞASI ve MEDYA ; ‘THELMA AND LOUİSE ’
FİLM OKUMA ÇALIŞMASI
ARZU GÖRGÜLÜ





Öğretim Üyesi
Yrd. Doç. HAKAN ALTUN




Ocak, 2016


.

ÖZET
Bu çalışmada, feminist bakış açısı çerçevesinde, THELMA and LOUİSE filmi irdelenecektir. Film okuma ve çözümlemesinde, filmin dışına çıkmadan, kavram, tanım, biçim vb. filmle bağı kurularak filmden uzaklaşmadan aktarılacaktır. Filmin ana akım sinema içerindeki konumuna bakılacaktır. Film aynı zamanda, ana akım sinemadaki kadın temsillerinde farklı bir sunum örneği olarak da ele alınacaktır.

GİRİŞ
Toplumsal cinsiyet kültürel ideal vasıtasıyla şekillenir Fakat biyolojik gerçeklikle de çatışma halindedir. Eğer kadınlar, bir yanda kendi güçleri ve kapasiteleri ve diğer yanda erkek egemen toplum içindeki ikincil konumları nedeniyle bir çelişki yaşıyorlarsa erkekler de, erkek egemen toplum içinde baskın toplumsal konumu ellerinde tutmak adına ihtiyaç duyulan ruhsal güç, bağımsızlık, beceriklilik ve sertlik gibi erkeğe özgü meziyetlerle, kırılganlık, gerçek toplumsal cinsiyet kimliklerine ait öteki olana bağımlılık gibi nitelikler arasında bir çelişki yaşamaktadır. Gerçekte ne erkekler bağımsız, kendine güvenen ve kendi kendine yeten ne de kadınlar güçsüz, bağımlı ve edilgen kişilerdir. Bir kişinin kimliğinin diğer kimliklerle olan ilişkisel farklılıkları vasıtasıyla belirlendiği bir kültür içende hiç kimse başka insanlardan bağımsız değildir. Kültürel olarak insanlara cinsiyet atama çabasının en büyük gayesi, ilişkilerin ve farklılaşmaların dönüştürülmesi vasıtasıyla toplumsal cinsiyet kimliğinin üretimini gerçekleştirmektedir. (Ryan M. & Lenos M. 2010: 231-232 )
Sinema toplumsal cinsiyetin dikkate değer bir kültürel tarihi sunar bizlere. Filmlerde hayali öyküler anlattığımızda pek çok toplumsal kurum ile ilgili varsayımlarımızı dile getiririz. Toplumsal cinsiyet bu kurumlardan en ilginç olanlardan biridir çünkü sinemanın doğumundan beri- geçtiğimiz yüzyıl boyunca köklü değişimler yaşamıştır. 

ANAAKIM SİNEMADA KADININ KONUMU;
Filmlerde kadınların toplum içindeki ikincil rollerini destekleyen ve bu düşünceyi pekiştiren yaklaşımlarla resmedilir. Filmdeki kadın ahlaklı ise toplumsal hiyerarşi içindeki yerini bilmekte, ahlaksız ise kişisel güce ve bağımsızlığa dair pek çok işaret taşımaktadır. Film kültürü içinde görünen toplumsal cinsiyet temsillerinin doğanın bir yansıması olduğu düşüncesine meydan okumuşlardır. Pek çok erkek feminem (kadınsı) mizaçlara sahipken, pek çok kadının da eril olduğunu göstermişlerdir. Biyolojik olarak dişi olmalarına rağmen erik kadınlar kadınsı erkeklere ya da kadınsı kadınlar ya da bu ikisini karışımlarına âşık olabilirler. Buna rağmen filmler devamlı olarak erkeklerin eril ve kadınların feminem olması gerektiğini ve eril kadınların kötü, feminem erkeklerin ise bir şekilde zavallı olduklarını vurgulamışlardır. Filmlerde, erkekler ve kadınlar toplum içinde saygın statülere sahip erkekler ve kadınlar olarak kalmak istiyorlarsa erkekler eril erkek, kadınlar da feminem kadın olarak temsil edilmelidir. Yani ‘erkek’ güçlü ve bağımsız, diğer yandan kadın ise güçsüz ve bağımlı olmalıdır. (Ryan M. & Lenos M. 2010: 231 )
Erkek yönetmenlerce kadınlara sık sık uygulanan ikili yapı, kariyer ve aşk, ya da kariyer ve evlilik temalarıdır. Yapılması gereken seçim genellikle ya işle çocuklar arasında ya da zorlu bir kamusal yaşamla erkek himayesi arasındadır. Bu karşıtlıkların ikisi de büyük toplumsal önem taşır. İlki, çocuk büyütme işinin ve ev içi emeğin babaerkil toplumda kadına tahsis edilmiş olmasına, ikincisi ise, kısmen kamusal rekabet alanının erkeklerin tekelinde olmasından kaynaklanan kadına yönelik erkek şiddetine dayanır. Hollywood geleneğinde bağımsız kadınlar genellikle evcilleştirilir.
Olay örgüsü ve diyaloglar genellikle kamusal değil kişisel sorunlar etrafında döner; olayların geçtiği mekânlar sıklıkla ailesel sınırları ifade edecek şekilde kapatılmıştır, kamera çerçevelemesi kadınları bağımsız değil, ilişkilere bağlı olarak resmeder, kullanılan güzel oyuncularla sık sık başvurulan yakın çekimler, kadının erkek arzularının nesnesi olduğu anlamını desteler görünür. Hollywood biçimi, özü itibariyle babaerkidir, Filmler genellikle geleneksel aile düzeninin yeniden tesis edilmesi ile son bulur. ( Ryan M. & Kellner D., 2010: 221) Kamusal dünyada kocası olmayan kadın filmlerin sonunda kamusal dünyadan vazgeçer ve koca bulur. Saygılıgil’e göre; feminist film eleştirisi, kadını ‘gerçek’ haliyle sinemada neden temsil edilmediği, yer alan kadın karakterlere rağmen, filmlerdeki erkek söyleminin nasıl devam ettirildiği, bu söylemler içinde kadınların nasıl resmedildikleri ve gerçek yaşamdaki kadın deneyimlerinin filmlerde neden göz ardı edildiği gibi soruların yanıtını aramaktadır. (2013:145)

TOPLUMSAL CİNSİYET BAĞLAMINDA; THELMA AND LOUISE
KÜNYESİ
Thelma ve Louise, 1991 yapımı bir yol filmidir.  Senaryosunu Callie Khouri'nin yazdığı filmin yönetmenliğini Ridley Scott üstlenmiştir. Başrol oyuncularından Geena Davis, "Thelma" karakterini, Susan Sarandon "Louise" karakterini, Harvey Keitel, filmin iki kadın karakterinin işlediği suçları aydınlatma çabasında olan bir dedektifi; Hal kerekterini, Michael Madsen Louise'in erkek arkadaşını, Christopher McDonald Thelma'nın eşini, Brad Pitt ise Thelma ve Louise'in yanlarına aldıkları otostopçuyu canlandırmıştır.

KONUSU; ÖZET
Film, mutsuz ev kadını olan Thelma ve monoton hayatından sıkılmış garsonluk yapan Louise’in hafta sonu tatili için arabayla şehir dışına çıkmalarıyla başlar. Arkansas civarında mola verdikleri bir barın otoparkında Thelma saldırıya uğrar. Louise son anda Thelma’yı tecavüze uğramaktan kurtarır ve saldırganı vurarak öldürür. Olay yerinden uzaklaşarak, kaçak durumuna düşen ikili Louise’in arkadaşı Jimmy’den Louise’e ait 6.100 doları alarak Meksika'ya gitmeyi planlarlar. Bu sırada polis Thelma ve Louise’in arananlar listesine koyar. Yolda karşılaştıkları J.D. adlı otostopçuyu arabalarına alan ikili jimmy ile buluşurlar. Louise Jimmy’den Meksika’ya gitmesi için gereken parayı alır ancak J.D. parayı Thelma’dan çalar. Bu sırada FBI ajanı Hal, Thelma’nın kocasına ulaşır. Paraları olmayan ikili yolda bir marketi soyarlar. Polis J.D.‘yi yakalar Thelma ve Louise’in yol aldıkları güzergâhı öğrenir. Louise bir markette Hal ile telefonla konuşur. Hal teslim olmalarını ister Louise ise teslim olmayacaklarını söyler. Telefon konuşmasında yerleri tespit edilen ikili, polisin uzun süren araba takibinin ardından; büyük kanyonda sıkışırlar. Bu sırada Hal Grand kanyona ulaşır. ( https://tr.wikipedia.org )

ATAERKİYE BAŞKALDIRI
Erkek egemen toplumdan sıkılmış ve bu baskıyı çok uzun zamandır hissediyor olan kahramanlarımız çareyi kaçmakta buluyor. Doğaya ve batıya doğru hareket etmeyi seçiyorlar. Thelma daha önce herhangi bir yolculuk yapmamış oldukça pasif bir karakter. Kocasına söylemek istediklerini kolayca söyleyemiyor. Tam olarak 80 ve öncesinde kadının naifliğini yansıtan bir karakter olarak karşımızda duruyor. Louise ise ondan çok farklı. Saçlarını toplayan 90’ların moda anlayışına göre giyinen çağının kadını. Erkeklere karşı sert durması gerektiğini bilen ve hatta geçmişinde bilmediğimiz önemli olaylar yaşamış olan bir kadındır.
 Suç ortağı erkeklikler, ataerkilliğin verdiği güçten faydalanarak kadınları ezme ve onları ikincilleştirilmesinden faydalanırlar. Başka bir deyişle ataerkil düzenden kendi paylarına düşenden faydalanırlar. Connell’a göre erkekliğin büyük bir çoğunluğu bu kategoriye girer. Suç ortağı erkeklikler, taraf değiştirip feminist erkekler haline gelerek kadın ezilmişliği ve ikincilleştirilmesine karşı mücadele vermeyi tercih edebilecek ve “muhalif erkekler” haline gelebilecek olan erkeklerdir. (aktaran Bozok 2011: 47). Feminist ideoloji, toplumsal ve sosyal alana yönelik özgürleştirici düşüncelerden biri olarak, kadınların maruz kaldığı bireysel korkuların, aslında toplumsal sorunlar olduğunu ortay koymaktadır. Kadına kişisel sorunuymuş gibi dayatılan ve tek başına altından kalkması- daha doğrusu kalkmaması- beklenen baskı ve korkular, ataerkil ideoloji doğrultusunda işler. (Kabadayı L. 2014,90) Kısaca ‘’ataerki’’ ye değinecek olursak;
Ataerkillik (patriarkal, pederşahi, babasal ) ‘’Babanın yasası;  kadınların erkekler tarafından yönetilmesi, erkekleşen kadınlara, yaşlı erkeklerin genç erkeklere baskın olması ‘’ şeklinde tanımlanabilir (Demir, 1997,65, akt Kabadayı L. 2014: 92) Ataerkillik, erkeğin maddi kazancı nedeniyle elde ettiği gücü, hem ev içinde hem de ev dışında otorite sağlayan bir yetki olarak kullanmasına işaret eder. Fransız filozof Simone de Beauvoir’a göre ataerkillik kültür eril olana üstünlük vermekte, dişil olanı negatif olarak tanımlamaktadır. (Akt, Humm, 1995,21) Simone de Beavoir, ikinci Cinsiyet kitabında, ataerkil kültürün, erkeği onaylarken kadınlığı olumsuz yani ‘’öteki’’ olarak adlandırdığını savunmuştur. (de Beauvor, 1949). Simone de Beauvoir’a göre ötekilik, insan düşüncesinin temek kategorilerinden biridir. Buradan imgesel ve simgesel düzenlere bağlanmak olanaklıdır.   Connell’a göre (ataerkil) iktidar, emek/üretim ve kateksis (duygusal ve cinsel bağlanım) ilişkisinde şekillenen dört tür erkeklik bulunmaktadır: hegemonik erkeklik, suç ortağı erkeklik, madun erkeklik ve marjinal erkeklik. Connell, hegemonik erkekliği, erkeklerin hâkimiyetini, kadınların ise bağlılığını garanti altına alan ataerkilliğin meşruiyet problemine cevap veren bir toplumsal cinsiyet pratiği biçimi olarak tanımlamaktadır (2005: 77). Hegemonik erkekliğe daha fazla yaklaşan erkekliğe daha fazla yaklaşan erkeklikler ataerkil iktidardan daha fazla pay alırlar (Bozok: 2011). Hegemonik erkeklik erkeklerin toplumdaki üstünlüğünü anlatmaktadır. Bu durum yalnızca kadınlarla olan ilişkilerde değil farklı erkeklikler üzerinde de inşa edilmiş bir durumdur
Ryan ve Kellner kadınların konumları için şunları söylemektedirler: Kültürel temsillerde kadınlar bağımlı uyruklar olarak inşa ediliyordu. Yetmişlerde feminist eleştirmenler sinemasal temsillerin kadını duygusal, eve bağlı ve bağımlı konumlandırdığını dile getiriyordu. Bunun yanı sıra feminist film teorileri sinemanın özü itibariyle dikizci ve gözetlemeci olduğunu ileri sürüyordu; Hollywood geleneği kadını erkek arzularının nesnesi olarak konumlamaktaydı. Erkekler tarafından üretilen klişeler kadını dünyayı rasyonel olarak kavramaktan aciz gösteriyordu; bu, psikolojik olgunlaşmamışlığa işaret eden imgelerle canlandırılan bir eksiklik, nesneleri ayıramamak ya da dış dünyayla nesnel bir bağ kuramamak biçiminde ortaya çıkan bir yeteneksizlikti.
Yine, Cornell’in dediği gibi kocaların iktidarı aile içinde ortaya çıkar, ama kesinlikle yalnızca burada temellenmez. Aile, devlet, iktidar ilişkileri içinde şekillenir. Cornell’e göre erkeklik, erkekliğin kadınlığa karşı tanımlandığı toplumsal cinsiyet ilişkilerini sürdüren gerçek sosyal ilişkilerde ortaya çıkar ancak cinsellik ediminde tercihler ve yönelimlerin karmaşıklığı ve iktidar ilişkileri beraberinde kişilik gelişiminin farklı örüntüleriyle birleştiğinde toplumsal cinsiyet kimlikleri ortaya çıkmaktadır. Elbette ki babaların çalışması, annelerin ise çocuk bakım işlerini üstlenmesi gerektiren toplumsal düzenlemelerin aile örgütlenmesini yapılandırdığına ilişkin bir ima söz konusudur. Bu düzenlemelerin nereden geldiği ve neden cinsiyete dayalı bir iş bölümüyle ortaya koyulduğuysa açık değildir (Scott, 1998: 26).
Robin Wood’ a göre, klasik Hollywood sinemasının somutlaştırdığı toplumsal değerler mantıksal olarak ideal erkek (güçlü, serüvenci, etkin, engel olunamaz macera adamı) ve ideal kadın (eş ve anne, mükemmel arkadaş, tamamen güvenilir biri, ailenin ve yuvanın dayanağı) olmak üzere ideal karakterler yaratmaktadır.
 Filmin tarihsel boyutuna baktığımızda 70 ve 80’lerde ortaya çıkan akımlar sonrası kürtaj ve doğumun çoğalmasıyla kadını kapılar ardında bırakma fikrini görürüz. Filmde, kadınlar erkeklerin canlandırdığı kafadarları oynarlar. Genel olarak Hollywood anlatısında, erkekler dayanışma içerisinde kafadarları canlandırırken, kadınlar arasında dayanışma, dostluk, sırdaşlık yerine genellikle rekabet olgusu ağırlıktadır. Thelma ve Louise, bunu kırarak,  kafadar filmlerini kadınlaştırdı. Evlerinden ayrılan ve silah taşıyan kadınlar olarak bahsetmemiz gereken en önemli nokta ise iki kadının baştan ayağa değişmesidir. İki karakter hikâyenin farklı zamanlarında değişimlere uğrarlar.  Filmin geçtiği dönemde bunu en iyi yansıtan karakter Thelma’dır. Toplum tarafından bastırılmıştır, evinden çıkmaz ve kocasını dinler. Akıllarda kurulan kadın imgesine tamamıyla uyan bir kadındır. En başta naif ve çıtkırıldım olan Thelma yaşadığı zorluklar karşısında evrilir. Eli silah tutan bir kadın, arkadaşını koruyabilecek hale gelir. Hatta Louise’in aklı karıştığında onu doğru noktaya o yönlendirir. Bağımlı ve zayıf bir kadının güçlü ve bağımsız bir karaktere dönüşür. Onlar erkek gibi gelişim gösterirken erkekler de kadın gibi olurlar. Thelma ve Louise macerasını uzaktan izleyen, daha doğrusu bir filmmiş gibi izleyen bir erkek topluluğu oluşur. Görebileceğimiz gibi tüm bunlar farklı zamanlarda gerçekleşen değişimlerin aynasıdır. Yerleşik davranış biçimlerine karşı çıkmaksızın yeni yeni kabul edilebilir hale gelen özgür kadın karakterler övülür. Aslına bakarsanız bu değişimler olmasa ne hikâye bir yol hikâyesi olur ne de değişimler anlamlı kalır.

YOL FİLMİ OLARAK, THELMA VE LOUİSE
Bir yol filmi olarak da değerlendirilen Thelma ve Louise aynı zamanda westernlere de gönderme yapar. Filmin, temel anlatı biçimini oluşturan yol kavramına kısaca değinmeği faydalı buluyorum. Yol ve yolculuk kavramları, insanlık tarihi boyunca, birçok anlatının ana teması olmuştur. Yazın alanında roman, sinemada western gibi türlerde, yola çıkma eylemi, bir toprağı fethetmek, sevgilisine kavuşmak gibi belli bir amaca yöneliktir. Amerikan sinemasının türleri arasında yer alan yol filmleri ise, belirli bir hedefe ulaşmanın dışında bir yönelim gösterir. Bu bağlamda, yol ve yolculuk kavramları, dönemin karşı kültürünü temsil eden karakterlerle farklı anlamlar yüklenir.
Bu filmde, Thelma ve Louise’nin arayışları, egemen kültüre başkaldırı, yapım pratiklerini ve sinemasal anlatımı belirlemek için de bir araç olur. Sinemada, yol filmleri, 1970’li yıllarda izleyicinin ilgisini kaybeden western türünün mirasçısı olarak anılır.  Westernler ’de olduğu gibi yol filmlerine de bir yerden bir yere hareket eden kahraman ya da kahramanlar vardır. Yol filmlerinde kullanılan araçlar yol manzaraları ve doğayla birlikte devinim kazanır. Bu araçlar, yol filmlerinin gönderme yaptığı özgürlük, bireysellik gibi kavramları simgeleştirir.  Manzara görüntüleri, aynı zamanda, geleneksel öğeler ve çağdaş yaşam biçimini birbirine bağlar.
Filmin yol ile kesişen anlatısı, kadın kahramanlarla yolculuğa; 
Bir “yol” filmi olan Thelma ile Louise ’de karakterler ne kadar batıya kaçarlarsa o kadar başları derde girer. Normalde biliriz ki Western filmlerinde batıya giden o kovboylar büyük bir hiçliğe karışırlar. Sorunlardan uzaklaşır, o noktada sakinleşirler ancak Thelma ve Louise her ne kadar kendi güçlerini görmeye vakıf olsalar da hiçbir şekilde peşlerindeki kâbustan kurtulamazlar. Bu kâbus yalnızca polisler değildir. Aynı zamanda ataerkil toplumun her yönü peşlerinden geliyordur. Kadınların rahat nefes alabildikleri tek bir an yok gibidir. İlk önce barda taciz edilirler ardından yolda tır şoförü tarafından söz ile taciz edilirler. Son olarak bir hırsız tarafından kullanılmış olurlar. Tüm bunlar kadının savunmasızlığını ve kendi vahşi içgüdülerini kullanan erkekler tarafından gerçekleştirilir. Bu noktadan sonra bu iki kadın farklı insanlara dönüşmeye başlarlar.
Filmi mekân boyutunda ele aldığımızda birden fazla açıdan incelememiz gerektiğini görürüz. İlk olarak kadınların dar alanlardan yani evlerinden ve iş yerlerinden geniş bir yere kaçmak istediklerini görürüz. Dağ olarak bahsettikleri yere giderek özgürlüklerini ele alacaklardır ancak düşündükleri gibi gerçekleşmez. Ne kadar çok hareket ederlerse ve geniş alana giderlerse o kadar çok batağa saplanırlar. Sanki doğa bile eril bir hal almıştır ve onların başını belaya sokmak için çalışır. Bu açıdan doğanın koruyuculuğu da deconstruct edilmiş olur. Kadınlar doğanın farkındadır ancak erkek egemenliği peşlerindedir. Mekânın bir diğer önemli noktası ise iki kadını erkekleştirmesidir. Elleri silah tutan güçlü kadınlar haline gelirler. Normalde biliyoruz ki silah ancak erkekler tarafından kullanılır ve keskin zekâ ile hareket etmek onlara özgüdür. Ancak film ilerledikçe Thelma ve Louise’nin bu yetenekleri ellerine aldıklarını, erkek algısını yıktıklarını görüyoruz. http://oznurdogan.com/2013/01/21/thelma-louise/


SONUÇ YERİNE
Filmde, kadın kahramanlarımızdan Louisa’nin işçi sınıfını, Thelma’nın da ev kadını olarak temsilleri içerisinde daracık mekânlara hapsedilmişlerdir. Bir hafta sonunu tatilini bile yaşatmayan erkek dünyası karşısında, yine erkeklerin yarattığı engelleri aşarak özgürlüğe yol alırlar. Thelma ve Louise,  yolculuklarında engelleri aşarak, tek çıkışı kendileri yaratmak zorundadır. Şimdiye kadar hiç bu kadar özgür olduklarını hissetmemişlerdir. Thelma ‘’ben artık geri dönemem, o şekilde artık yaşayamam’’ sözü kendini keşfini, özgürlüğün tadına vararak Thelma’yı bilinçlendirmiştir.
 Kendilerine sunulan, kapalı mekânlara hapsedilerek özgürlüklerinden yoksun koşullarda yaşamaktan ve onların seçtiği bir cezalandırmaya mahrum edilmektense, savaşmayı tercih ederler. Thelma ve Louise, bu uğurda ölümü göze alırlar. Onlar için ölümü seçmek özgürlüklerinin simgesi olmuştur. Burada yine erkek dünyasının onları cezalandırmasına izin vermeyerek, filmdeki muhteşem final sahnesiyle el ele özgürlüklerine giderler.  Artık tutsak olmayacaklardır.










KAYNAKÇA
Rayan. M. & Keller. D. (2010) Politik Kamera, İstanbul: Ayrıntı Yayınları
Smelik. A. (2008) Feminist Sinema ve Film Teorisi -Ve Ayna Çatladı, İstanbul: Agora Kitaplığı
Kabadayı L. (2014) Film Eleştirisi: Kurumsal Çerçeve ve Sinemamızdan Örnek Çözümlemeler, İstanbul: Ayrıntı Yayınları
Ryan M. & Lenos M. (2012) Film Çözümlemesine Giriş, Ankara: De Ki Basın Yayım
Connell, R. W. (1998) Toplumsal Cinsiyet ve İktidar, İstanbul: Ayrıntı Yayınları 
Scott, W. Joan (2007) Toplumsal Cinsiyet: Faydalı Bir Tarihsel Analiz Kategorisi, Agora kitaplığı: İstanbul
Segal. L.  (1992) Değişen Erkeklikler, Değişen Erkekler, İstanbul: Ayrıntı Yayınlar
Saygılıgül F. (2013) Sinema Kuramları 2, Beyaz Perdeyi Aydınlatan Kuramlar, İstanbul: Su Yayınevi
https://tr.wikipedia.org
http://oznurdogan.com/2013/01/21/thelma-louise/


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder