26 Ocak 2016 Salı

Dönersen Islık Çal Filmi  Queer Bağlamında İncelenmesi
Semra ÇOBAN
Giriş
  Kimliğinize bakınız cinsiyet ibaresini göreceksiniz. Kadın veyahut erkek yazar. Ya da etrafımıza şöyle bir baktığımızda her şey kadın/erkek kategorilerine ayrılmıştır. Tuvaletler kıyafetler, mağazalar, mekanlar, renkler vs. peki ya diğerleri. Yok saydıklarımız. Alay ettiklerimiz. Tehdit algılayıp yok etmeye çalıştıklarımız. Bir o kadar düşkün olduklarımız. Queer buradan bir yerlerden bu yarıklardan girmenin ve bir direniş, bir yapı sökümü yaratmanın yollarını aramaktadır. Orhan Oğuz’un Dönersen Islık Çal (1993) filmi ötekileri, bu saydıklarımızı anlatan başarılı bir çalışmadır ve bu bağlamda queer üzerinden tartışılacaktır.
Toplumsal Cinsiyet
  Sözlük anlamı olarak  cinsiyet, kadın ve erkeğin biyolojik farklılıklarının anlatımı için kullanılmaktadır.Toplumsal cinsiyet ise  kurumlarla, sosyal çevre ve iktidar ilişkileri ile karşılıklı, iç içe geçmiş, karışık ilişkiler bütünüdür. Toplumsal cinsiyetin algılanışı kültürel bir olgudur ve bu kavram, kültürel, ekonomik, politik ve davranışsal tüm farklılıkları içermektedir.
  Toplumsal cinsiyet kadınlarla erkekler arasındaki toplumsal ilişkileri düzenlemek için kullanılan bir kavramdır. Scott toplumsal cinsiyetin, cinsiyeti olan bir bedene zorla kabul ettirilmiş bir toplumsal kategori olarak tanımlar ve toplumsal cinsiyetin kadınlar ve erkeklere ilişkin uygun rollerin tamamen toplumsal olarak üretildiğini ifade eden “kültürel inşalar”a işaret etmenin bir yolu olduğunu belirtir. (Scott, 2007: 11).
  Toplumsal cinsiyet üzerine tartışmalar en nihayetinde heteronormatif bir ikililiğe işaret etmektedir. Toplumsal cinsiyet tartışmalarında cinsiyet bir töze işaret etmektedir. Butler, toplumsal cinsiyet gibi cinsiyetin kendisinin de töze ait bir nitelik olmadığını, devam edegelen tarihsel süreçler içerisinde bireylerin eylem ve söylemleriyle, yani her türlü icralarıyla inşa edildiğini, bu inşa faaliyetinde dilin başrol oynadığını ileri sürmekte ve bu bakımdan kendisini fenomenolojik felsefe çizgisine yerleştirmektedir (Sofuoğlu, 2010: 91).
   Butler, Cinsiyet Belası adlı kitabında cinsiyetin de toplumsal cinsiyet gibi kültürel bir inşa olduğu ve hatta zaten başından beri toplumsal cinsiyet olduğunu tartışır. “Toplumsal” cinsiyet kavramının, “doğal” bir cinsiyet üretilmesinde ve cinsiyetin söylemsellik öncesi bir şeymiş gibi tesisinde araçsal bir işlev gördüğünü, böylelikle söylemsel üretimin tam da bu işlemi gizleyen ikili karşıtlıklar yapısını (eril/dişil - kadınlık/erkeklik) ve cinsiyet, toplumsal cinsiyet arzu arasında olduğu varsayılan süreklilik fikrini yeniden ürettiğini öne sürer (Yardımcı, Güçlü, 2013: 21).
   Biyolojik bir “öze” atıfta bulunduğu varsayılan “(biyolojik) cinsiyet” kavramı da aslında bu tertibatın hükmü altındadır dolayısıyla “biyolojik bedenin” de doğallığının sorgulanması gerekir. Bu aynı zamanda cinsiyet, toplumsal cinsiyet ve cinsel yönelim (karşı cinse) arzu arasında olduğu varsayılan sürekliliğin de sorgulanması anlamına gelir (2013:18).
  Wittig’in kavrayışında “cinsiyet”. kadınları, geyleri ve lezbiyenleri ezen bir imlemler sistemi tarafından söylemsel olarak üretilmiş ve dolaşıma sokulmuştur. Wittig bu imleme sistemine katılmayı da, sistemin içinde reformist veya altüst edici bir konum edinmenin işe yarayabileceğine inanmayı da reddeder. Wittig’e göre sistemi kısmen kabul etmek, onu tümüyle kabul etmek ve olumlamaktır (Butler, 1999: 193).
  Heteroseksüellik, kadınlar için zorunlu üreme işlevi ve bu üremenin temellükü üzerine kurulu toplumsal tahakküm sisteminin bütününü haklı çıkarmaya yarayan kültürel bir inşadır (Wittig, 2012: .84).
 Freud’a göre, bize cinsel anlamların sıradan ve doğal karşılanan dünyasının nasıl kurulduğuna dair ipucu veren şey istisnadır, tuhaf olandır. Ancak ve ancak bilinçli bir şekilde doğallıktan çıkarılmış bir konumdan baktığımızda doğallık görünümünün kendisinin kurulmuş bir şey olduğunu görebiliriz( Freud’dan akt. Butler, 1999: 189).
  Dolayısıyla tuhaf olan, tutarsız olan, “dışa” düşen, doğal saydığımız cinsel kategorileşme dünyasının inşa edilmiş olduğunu, dahası pekala faklı bir biçimde inşa edilebileceğini kavramamızı mümkün kılar (1999:189).  Tuhaf olan tam da norm dışı olandır. Ve burada queer devreye girer.
Queer Üzerine
   Queer’in açık net bir tanımı yoktur. Queer bir tanımlamayı da reddeden bir yerde durur. Yine de bu çalışmada  queer üzerine yapılan yorumlar ve tanımlamalarla queer açıklanmaya çalışılacaktır. Kuşkusuz ki kuramlar teoriler salt bir doğruluğu ve tartışma götürmez bir durumu ifade etmezler. Bu bağlamda queer de tartışmalı bir kavramdır ki üzerine tartışılması da zorunludur. Çünkü çıkış noktası olarak çok geniş sonsuz bir kimlik kategorisi bağlamında özgürleşmeyi ve direnmeyi savlamaktadır.
  Queer, hem gey, hem heteroseksüel, hem de bunların arasındaki tüm gri alanlarda ki cinsellikleri ifade etmek için kullanılan bir terimdir. LGBTT (Lezbiyen, gey, biseksüel, travesti, transseksüel) bireyleri olduğu kadar heteroseksüel muhalif bakışı da ifade eden ve ayrıştırıcı cinsel kimlik tanımlarını sorgulayan şemsiye bir kavramdır (Duruel Erkılıç, 2013: 225).  
   Tuhaf, acayip vb karşılıkları olan ve 1980’lerin sonunda eşcinsel erkekleri aşağılamak için kullanılan queer ibaresi, 1990’ların başında “cinsiyet normları dahilinde” olmayanlarca, yani gey, lezbiyen, travesti, transseksüel, biseksüel, interseksüel vb kişilerce, pejoratif anlamıyla birlikte sahiplenilmiş, heteroseksüel matrisin dayattığı ikili kimlik rejiminde öteki kılınanları ve onların eşit haklar mücadelesini işaret etmeye başlamıştır (Öztürk, 2011:6).
Cinsel sınıflandırmaları kabul etmeyen, heteronormatif  sistem tarafından sindirilmeyi reddeden, “normal görünme ve davranma” fikrini protesto eden, sapkınlık ithamını adeta kucaklayan Queer Nation ve ACT UP mensuplarının 1990 senesinde New Yorkt’ta bir Onur Yürüyüşü’nde dağıttıkları meşhur manifestoda belirtildiği gibi “queer sert bir kelime olabilir; ama aynı zamanda homofobiğin elinden çıkabilecek ve ona karşı kullanılabilecek sinsi ve ironik bir silahtır ( Çakırlar ve Delice’den akt. Duruel Erkılıç, 2013:226).


  Annamarie Jagose, Queer Teori adlı kitabında Susan Hayes’in gueer’i  bir dizi olayın son halkası olarak aktardığı pasaja göre;
İlk önce Sappho vardı (eski güzel günler). Daha sonra Antik Yunan’da kabul gören homo-erotizm ve Roma’nın aşırılıkları geldi. Sonra, iki milenyum atlandığında Oscar Wilde, sodomi, şantaj ve hapis cezası, Foster, Sackville- West, Redclyffe Hall, dönme, sansür; sonrasında panseksüeller, butchar ve feminenler, nonoşlar (poofs), geylerle takılan heteroseksüel kadınlar (fag hags), daha fazla sansür ve orton. Derken Stonewall (1969), artık hepimiz eşcinseldik. Aynı zamanda feminizm de vardı ve bir kısmımız lezbiyen feministken ayrılıkçı lezbiyenlerimiz dahi oldu. Draglar ve kopyalar (clones), dyke’ lar ve politikler ve Gay Sweatshop. Derken AIDS geldi; AIDS üzerinden yapılan yoğun cinsel pratik tartışmaları (cinsel kimlik yerine) Amerika’da Queer hareketi doğuracaktı. Sonrasında İngiltere’de lezbiyen siyaseti ile gey siyasetinin zorunlu evliliğine yol açan Thatchercı paranoya 28. Madde’nin yüce tezahürü. İşte Bunların çocuğu Queer ve şüphesiz ki problem çocuk (Hayes’ten akt. Jagose, 2015: 97).


   Jagose bu yaklaşımın queerin tarihçesini açıklamak için mübalağalı bir yol olarak bulsa da tarihsel olay ve etkileri parodik bir biçimde başlatması tartışmaları sürekli kıldığını ve queerin evrimini karakterize ettiğini belirtmektedir.“Söylem, gücün hem bir aracı hem de sonucu olabilir, fakat söylem ayrıca, gücün önünde bir engel, bir ayak bağı, bir direniş noktası ve muhalif bir stratejinin hareket noktası da olabilir (Foucault’dan akt. Butler, 2007: 5).
     Foucault (2015:103) söylem ve stratejiler arasındaki ilişkiyi tanımlayıp, tekil bir söylemin muhalif sebepler için stratejik bir biçimde kullanılabileceğini açıklarken, özellikle eşcinsellik kategorisinin iktidar ve direniş yapılarında nasıl şekillendiği örneğini vermektedir. Eşcinselliğin bir “tür” olarak doğuşu, söylemin çok-değerlilik kapasitesine örnek oluşturur:
Eşcinselliğin tür ve alt türleri, dönme, oğlancılık, psişik hermafroditizm gibi kavramların on dokuzuncu yüzyıl psikiyatri, hukuk felsefesi ve edebiyatında görünür olması şüphesiz ki ‘cinsel sapkınlığın’ sosyal kontrolünde büyük bir öncelik sağlamıştır fakat aynı zamanda ‘tersine çevrilmiş’ söylemin oluşumunu da mümkün kılmıştır: eşcinsellik kendi adına konuşmaya başlamış, meşruluğu ya da doğallığının kabulünü talep etmiş bunları yaparken alaşağı edildiği aynı tıbbi terimleri kullanmıştır (Foucault’dan akt. Jagose, 2015: 103).


   “Gey kimliği gözlemlenebilir biçimde, çağdaş kimlik ve toplumsal cinsiyet teorileri ile artık inandırıcı herhangi bir akademik ilişkisi kalmamış önermelere dayalı, felsefi manada muhafazakar bir kurgudur” (Herkt’ten akt. Jagose 2015:98). Kimlik hakkındaki liberal, özgürlükçü, etnik ve hatta ayrılıkçı kavramların meşruiyetini yitirmesi ‘queer’ kavramı için gerekli olan kültürel alanı yaratmış; ‘lezbiyen’ ve ‘gey’ in ayrı kimlik kategorileri haline getirilmesi yönündeki dışlayıcı eğilimler karşısında queer kavramının muğlaklığı onun yerini sağlamlaştırmıştır (2015:98).
     Queerin etkileri sınırlı algılanmamalı; cinsel alanda aydınlanmanın; kavramsal sistematik, yapısalcı, normatif, ilerlemeci, özgürleştirici, devrimsel ve hatta sosyal bir değişim ile post-modern bir kabul ve aynı zamanda reddediş olarak düşünülmelidir(2015:98).


Butler’a göre ;
“Queer”, müşterek bir mücadele sahası, bir dizi tarihsel düşüncenin ve gelecek tahayyülünün başlangıç noktası olacaksa, şimdiki zamanda asla tamamıyla sahip olunamayan, ama her zaman yeniden tertiplenebilen, bükülebilen, çarpıtılabilen, bir önceki kullanımından, acil ve genişleyen siyasal amaçlar doğrultusunda, queerleştirilebilen olarak kalmak zorundadır. Bu, “queer”den, bu siyasal görevi daha etkili biçimde yerine getirebilecek terimler lehine vazgeçebileceği anlamıda da gelir. Böyle bir vazgeçiş, tam anlamıyla önceden tahmin edilemeyecek yollarla harekete sınırlarını kazandıran ve onları yeniden çizen demokratikleştirici çekişmeleri -evcilleştirmeden- bir araya getirmek adına gerekli olabilir (Butler’dan akt. Çakırlar, Delice, s.18,19)


  Queer öznellik, kamusal hayatın içselleştirilmiş heteroseksüelliğini protesto etmeyi de içinde barındıran, her yere, her hegemonik alana bulaşan, dadanan, yayılan ve her mecrada kendini vücuda getirebilen edimsel siyasi bir öznelliktir.(Çakırlar, Delice, s.18).
  Butler, kimlik kategorileri beni her zaman rahatsız eden bir çerçeve olmuştur; ben kimlik kategorilerini değişmez ayak bağları sayar ve onları ortaya çıkması kaçınılmaz dert yuvaları olarak kavrar, hatta öyle lanse ederim  (Butler,2007, s 5).
Butler’a göre;
Başkaları özgür değilse hiç kimse özgür olmaz; zira özgürlük, hayatın toplumsal ve siyasal bakımdan belirli bir şekilde örgütlenmesinin bir sonucu olarak icra edilir. Ancak başkalarına bağımlı olduğumuz takdirde özgürlüğü icra etme şansımız olur. Bu da queer’in bir kimlik olduğu fikrinin ötesine geçmek anlamına gelir. Belirli siyasi hedefleri olan, dinamik ve farklılaşmış bir harekettir queer.  Queer “gezinen bir terimdir ve mantığı normların sürekli olarak saptırılması fikrini içeriyor (Durudoğan, 2011: 87,88).


  Queer teorist David Halperin  queerin hala bir “kimlik politikası markası” olduğunu kabul etse de, bariz biçimde ve açık bir kimlik politikası reddidir (Halperin’den akt. Wolf, 2012:171). Queer teori, sadece gey, lezbiyen, biseksüel ya da trans olmayan, “gueer” davranmayı ve düşünmeyi becerebilen düzcinselleri de kapsama, ama bazı geyleri, özellikle tek eşlilik ya da evlilik gibi ideallere yönelmiş beyaz geyleri dışlama iddiasındadır (2012:171).
  Michael Warner’ın “hoşgörü ve basit politik çıkar-temsilinin  azınlıklaştırıcı mantığı” olarak adlandırdığı şeyi reddedip bunun yerine “normal rejimlerine daha esaslı bir direniş” tercih eden queer, cinselliğin söylemsel bir etki olduğu yönündeki kavrayışını açıklar. Queer kendine herhangi bir önem yahut olumlama atfetmediğinden; direniş noktaları karşıtlığından ziyade ilişkisel olmak üzerinden belirlenmektedir (Warner’dan akt. Jagose, 2015: 120).
      Rosemary Hennessy’ye göre queer proje, “eşcinsel-hetero’ ikiliğinde baskılanan düşünce ve farklılıkların açığa çıkarılması için çaba, ‘lezbiyen ve ‘gey’ kimliklerin monolitik yapısı ve bunların heteroseksüellik, ırk, toplumsal cinsiyet ve etnisite gibi ikircikli yapılardan gördüğü olumsuz etkilerin silinmesi konusunda bir yol” ileri sürmektedir (Hennessy’den akt.Jagose, 2015:120).
Eve Sedgwick’in daha da güçlü bir iddia ortaya attığı son çalışmasında ki gözlemiyle queer,
ırk, etnisite, post kolonyal uluslar ile kimlik meselelerini içeren, kimlikleri parçalayan söylemlerin yöntemleri bir anlamda iç içe geçmiştir. Kendilerine dönük tanımlamaları “queer”i de içeren beyaz olmayan entelektüeller ve sanatçılar… parçalanmış dil, ten rengi, göç ve devlet karışıklıklarına yeni bir değer vermek için “queer” in kaldıracından yararlanmaktadırlar (Sedgwick’ten akt. Jagose, 2015:121).
     
     
     Wittig, arzu norma karşı direniştir der. Temel farklılık, cinsel farklılık da dahil olmak üzere bireyler arasındaki tüm temel farklar ve karşıtlık kavramları olarak inşa edilen tüm farklılıklar politik, ekonomik ve ideolojik düzenin farklarıdır(Wittig, 2012, s.83-84).


     

Queer Üzerine Tartışmalar
  Queer, kimlik kategorilerinin sınırlarını genişleterek ve marjinalleştirilmiş çeşitli cinsel kimlik biçimleri arasındaki ayrımları hiçe sayarak, bazı çevrelerde endişe ve öfkeye yol açmıştır.Terimin çeşitli itirazları queerin istek ve sınırlarını aydınlatarak içerim ve yatırımlarını açıkça ortaya koymaktadır (Jagose, 2015: 123).
  Jagose queere yöneltilen eleştirilerden birinin, queerin geniş bir kitle tarafından büyük bir şevkle ve coşkuyla tutulmuş olmasının yanısıra  özellikle  içerikten ziyade tarz bakımından queerin “postmodern meta fetişizmi olarak kimlik siyasetine bir örnek”  ürettiğini düşünenler tarafından eleştirildiğini belirtmektedir (Edelman’dan akt. Jagose, 2015: 132).Donald Morton’a göre, bu tür popülerlikler “queerliği bir ‘yaşam tarzı’, kendine özgü bir konuşma, yürüme, yeme, içme, giyinme, saç kestirme ve sevişme biçimine indirgeyerek queerlik mefhumunun kendisini önemsizleştirmektedir” (Morton’dan akt. Jagose,2015:132).
  Bir diğer tartışma alanı ise akademideki queerleşme sürecinin hızlı olmasıdır.  Michael Warner’ın ifadesiyle: “Akademisyenler artık queer teoriden bir hareket olarak söz ediyorlar. Oysa daha iki yıl önce, söz konusu tabir hiçbir şey çağrıştırmıyordu.”( Warner’dan akt. Jagose, 2015:132.)
     Rosemary Hennesey, geç kapitalizm koşullarında queerin hegemonik postmodern kültürü sağlamlaştırmak üzere sahiplenildiğini iddia etmektedir: “Doğallaştırılmış kimlik ve farklılık nosyonlarına karşı Madison Avenue ve Wall Street’ten yükselen meydan okuma,” diye yazar, “avangart queer teori ile belli bir ideolojik ilişkiyi paylaşmaktadır” (Hennessy’den akt. Jagose, 2015:132).
   Malinowitz’e göre queerin meslekleşmesi en çok queer akademisyen olarak akademik kariyer yapmakta olan görece az sayıda ki bireye yaramıştır…Şu anda diye yakınır Malinowitz,
saygın akademik kurumlarda fazla temsil edilen, kapalı devre sunum çağrılarından yararlanan, eksiksiz sözcüklerin dahi hızına yetişemediği postyapısalcı bir sözcük dağarcığı kullanan, ciddi ölçüde kendi içinde referanslar gösteren ve beyazların ezici çoğunlukta olduğu queer teorisyen ağı, yalnızca çoğumuzun yeterli maddi imkanlara sahip olmadığımız için yerleşemediğimiz bir mahallenin sakinlerine açık bir sosyal kulüp gibidir. (2015:132)


  Benzer bir eleştiriyi Sherry Wolf ‘da farklı bir noktadan ele alarak yine Malinowitz’i referans vererek anlatır.
  Wolf’a göre queer teorinin göze batan bir eksikliği çoğu insanın hayatının gerçekleriyle uğraşmak için bile ne kadar az çaba sarf etmesidir. “Bedenler bu kuramcılar tarafından kusana kadar analiz edilirken, yazıları insanların cinsiyet ve cinselliklerinin hayatlarının en belirleyici yönleri olduğunu iddia ediyor. İnsanların bedenlerinin kısmen toplum tarafından, daha kesin konuşmak gerekirse içine doğduğu sınıf tarafından inşa edildiği kesin.(Wolf, 2012:180,181).
Bazıları daha uzun saatler çalışmak ve dehşet verici trafik kuyruklarında beklemek zorundaysa, kendine ayıracak zamanı yoksa ve hayatlarımızı sınıf temelli etkileyen diğer her şey yüzünden obez olmaya, sigara içmeye, genç ölmeye ve daha çok stres sahibi olmaya yatkındır. Tarihçi Harriet Malinowitz’in queer kuramcıları hakkında yaptığı espiri burada kulağa doğruymuş gibi geliyor: “Queer kuramcı ağı genelde çoğumuzun içinde yaşayacak kadar parası olmadığı, mahallenin sakinlerine açık bir sosyal kulübe benziyor” (2012:181).


  Susan J. Wolfie ve Julia Penelope (2015:123) yakın geçmişte yayınlanan lezbiyen kültür eleştirisi ontolojisinde kimlik istikrarsızlaştırmasını bariz bir şekilde homofobik bir strateji olarak yorumlamışlardır:
Ayrıcalıklı ataerkil söylemin (ki postyapısalcılık bunun yeni bir şeklinden başka birşey değildir) lezbiyenlerin ancak son dönemde oluşturmaya başladığı ortak kimliği silmesine izin vermemiz (mümkün değil)... En azından akademik “feminist” söylemde, yapısökümcü söylemin özümsenmesinin gerçekte yol açtığı şey, ister doğrudan kullanılsın isterse değinilsin, Lezbiyen sözcüğünün tırnak işareti içine alınması ve gerçek lezbiyenlerin varlığının bir kez daha inkar edilmesi olmuştur (akt.Jagose, 2015:123,124).
  Lezbiyen ve gey kimliklerinin queerleşmesine yöneltilen bir itirazda politik yararlılık meselesi odaklıdır: kimliğin açık konumunun sorgulanması entellektüel anlamda açıklanabilir olmakla beraber, apolitik sakinciliği teşvik etmesi itibariyle savunulamazdır (2015:125).
  Queere yönelik bir diğer eleştiri ise geçmişte aşağılayıcı bir sözcük olarak kullanılmış olan terimi bir türlü olumlu bir kişisel tanıtım olarak benimseyemeyen kişilerden gelmektedir. Queer Studies List’in kısa süre önce internette açtığı queer kimlik varsayımı tartışmasında kimileri bu terimi benimsediğini belirtirken, diğerleri aksi yönde ileti yazmışlardır.(2015:126). Bunun sebebi queer terimin hakaret olduğu yıllarda buna itiraz eden bireylerin o dönemde ergen olmalarıdır. Bundan kasıtları o yaralanmışlık dışlanmışlıktır.
  Ayrıca Simon Watney queerin kullanılması yalnızca mevcut önyargıları körüklemeye yarayacağını belirtir. Watney’e göre terimin kullanılması ayrımcılık ve şiddetin artmasına yol açacaktır (Watney’den akt.Jagose,2015: 128).
  Champion Reed, tanımlayıcı bir terim olarak queeri desteklemenin “heteroseksüellerin aşağılayıcı dil kullanmalarına daha fazla imkan tanımak dışında işe yaramayacağını” düşünür ve “mecliste ‘queerler’ ve ‘götverenler’ hakkında müzakerelerde bulunan siyasetçileri hayal dahi edemez (Angelides’tan akt. Jagose, 2015 :128).
  Julia Parnaby gibi kimi eleştirmenler queeri yeniden anlamlandırmanın salt dilbilimsel bir uğraş olması itibariyle beyhude bir çaba olduğu görüşündedirler (2015:127).
  Tartışmanın başında da belirttiğimiz gibi bu alanla ilgili söylenmiş her söz kuşkusuz queerin yönünün belirlenmesinde etkili olabilir. Bir alanla ilgili yapılan çalışmalar kuşkusuz ki bir adım ilerlemesine sınırlılıklarını veyahut sınırsızlıklarını belirlemesine yardımcı olacaktır.


Dönersen Islık Çal Filminin Konusu
  Beyoğlu'nun arka sokaklarında barmenlik yaparak yaşamını sürdüren bir cüceyle (Mevlüt Demiryay), fahişelik yapan bir travestinin (Fikret Kuşkan) dramatik öyküsü. Toplumun dışladığı bu iki marjinal tipin tanışması karanlık ve tehlikeli sokakların birinde gerçekleşir.Travesti ve cücenin, yolu kadın zannettiği travestiyi darp ve tecavüzden, elindeki düdüğü çalarak kurtarmasıyla kesişir. Gerçekte onu kurtaran, cücenin, o tehlikeli sokaklarda ve gecenin karanlığında kendisini korumak için boynunda taşıdığı düdüktür.Kadın sandığı kişinin, travesti olduğunu öğrenen cüce durumu ilk başta garipsese de, bir süre sonra aralarında, büyük bir dostluk başlayacaktır.
Filmin İncelenmesi
  Filmin temel noktalarından biri norm dışı olan bu iki kimliğin cüce ile travestinin hikayesi olmasıdır. Queer teorinin tam da çıkış noktası olan hetoronormatif ikiliğin sarsıldığı nokta. Cüce ve ondan santim farkla uzun olan diğer cüceyle tartıştığı sahnesi cüceliğin neye göre belirlendiği sorusunu da beraberinde getirir. Gerçekten de bir insanın boy ölçütü ne olmalıdır ya da bir boy ölçüsü olmalı mıdır? Bu insanlar  neye göre cüce olarak tanımlanırlar? Sayısal olarak azınlık olmak mıdır? Yoksa inşa edilmiş bir norm mu vardır? Queer burada devreye girer. Ve bu bağlamda Wolf’un sözünün burada çok değerli bir yerde durmaktadır. Filme queeri yerleştirebileceğimiz çıkış noktası Wolf’un Butler üzerinden yazdığı şu sözlerdir:
Toplumsal cinsiyet ve cinsiyeti teorileştiren çoğu insan, ikisi arasında Butler’ın tarif ettiği “yani sonuçta cinsiyet doğaya ya da çiğ/ham’a tekabül ederken toplumsal cinsiyet kültüre ya da ‘pişmişe’ tekabül eder” ayrımını yapar. Bazıları kadınsılık ve erkeksiliğin toplumsal yaratılar olduğunu kabul ederken, biyolojik cinsiyetin böyle olmadığı iddia edilir - ya bir dizi özellikle ya da diğeriyle doğmuşsunuzdur. Tam tersine, Butler ve diğerleri, haklı olarak, her iki kategoriye de tam oturmayan, muğlak jenitallere sahip milyonlarca interseks bireyin kanıt olduğunu göz önünde bulundurulursa, kadın/erkek cinsel ikiliğini sınırlı anlayışına meydan okur (Wolf, 2012:181)
   Filmde ki cüce ve travesti de tam bu noktada o çok çeşitliliğin ifadesidir. Normları yıkan bir yerde durur.Filmde sadece cüce ve travesti yoktur marjinal olarak hayat kadını (Derya Alabora, pezevengi ve kocası (Menderes Samancılar), Rum Madam Lena, ve diğerleri...


  Cücenin hayatı pek kolay değildir. Ev içindeki mutfaktan tutun da sokaklar, bankamatikler kapı zilleri şöyle bir etrafa baktığımızda  her şey norm dediğimiz bir standarda göre tasarlanmıştır. Cüce kendi imkanlarını yaratarak yaşamına devam etmeye çalışmaktadır.  Mutfakta tekerlekli bir merdiven kullanarak bankamatiğe tırmanarak ve en önemlisi gecenin karanlık tehlikeli sokaklarında kendini koruyabilmek için düdük çalarak  yaşamına devam etmeye çalışmaktadır.
  Cüce düdüğü çaldığında serseriler, gaspçılar, hırlısı hırsızı kaçışıverirler. Sokakları kendininmiş gibi sanan hegonomik erkeklerin alanında da güç ilişkileri vardır. Kendilerinden daha zayıf olanı ezebilirler ama en nihayetinde bekçi düdüğü çalınca tüyüverirler. Bekçi iktidarın gücüdür. İktidar güç ilişkilerinde hep bir alttakine baskı uygulamak daha kolaydır. Bu nedenle her istediklerini yaparlar ama bekçinin kendisi değil düğünün sesi gelince bile sıvışıverirler.
    Cüce için zor olan bakışlardır, dışlanmadır, yok sayılmadır ama travesti için çok daha zor bir hayat vardır. Sisteme bir tehdit unsuru olarak algılanan LGBTT bireylere karşı sürekli olarak bir bastırma sindirme yok etme politikası sürdürülmektedir. Hem iktidar ve araçları hem de toplum tarafından ucube ve yok edilmesi gereken kişiler olarak görülmektedirler. Onlar için yaşam standardı gibi bir durumdan bahsetmek bir yana hayatta kalmaya çalışmaktadırlar. Özgürlüğün ne olduğunu zaten biliyor olduğumuzu düşünüyor olabiliriz, ancak transeksüel bireyler için şiddet tehdidi olmadan yaşamanın ne anlama geldiğini gerçekten düşündük mü? ( Butler’dan akt. Berghan, 2011:140) ?
Beauvoir’ın ünlü “kadın doğulmaz, kadın olunur” sözü, 1970’ler feminizminin dayandığı teorik altyapıyı özetler…. Ancak her  ne kadar toplumsal cinsiyet bir kurgu olarak kabul edilse de transseksüellerin kadınlık kimliği inşa edebilecek olmaları, biyolojileri nedeniyle reddedilmiştir. Diğer bir deyişle, kadın doğulmuyordu, ama kadın doğmayanlar da kadınlığa dahil olamıyorlardı. Böylece feministler “dönüştürülebilir” olan toplumsal cinsiyet rolleri alanında bir mücadele sürdürürken, mücadelenin sınırlarını “dönüştürülemez” olarak tanımladıkları biyolojik cinsiyet ile çizilmiştir (Berghan, 2011: 140).     
     Travesti ile fahişenin karşılaştıkları noktada tekrar ezilen iki kimliğin birbirinden hırslarını çıkarmalarını görürüz. Hem kadın olarak ikincil bir konumda olan kadın travestiye karşı üstün bir konumdadır. Yine yukarıda da belirttiğimiz gibi güç ilişkilerinde bir üsttekine yöneltilemeyen bir alttakine rahatlıkla yöneltilebilir.
     Burada fahişenin bir repliği toplumun heteroseksüel ikiliğinin ironisini yansıtmaktadır.
‘Bunlar çıktı çıkalı işler kesatlaştı’ . Travestiyi kovalayıp tecavüz etmeye çalışan bir grup erkekle bunu pekiştirmiş oluruz. . Heteroseksüel ikiliğin ikiyüzlülüğü.
  Travestiye tecavüz etmeye kalkıştıklarında, travesti karakolda saçının kesildiği anları hatırlar. Aslında tecavüz bir tahakküm kurma biçimidir. Bir sindirme, ezme biçimidir. Ayrıca sadece cinsel olması da gerekmez. Bir travesti için karakolda bir grup erkek tarafından saçının kesilmesi ile sokakta tecavüz edilmesi aynı şeye tekabül edebilir. Mesele bir tercihe bir yaşam tarzına tecavüzdür.
  Filmde cüce ile travestinin birbirine hakaret etmeleri ve çabucak dost olmaları da önemli bir noktadır. Ezilenin ezileni anlayabilmesi. Marjinallerin, yalnızların, ezilenlerin dostluğu. Queer’i buralardan da okuyabiliriz. Ezilen kimliklerin mücadele alanı bu noktalardan çıkabilir.
    Ayrıca kapısında ‘garantili boy uzatılır’ yazan ajans vurgusu norm dışı olanların sömürülmesinin farklı bir boyutudur.Zaten tüm hakları elinden alınmış bu insanların zorla kazandıkları üç beş kuruş  bu şekilde umutları ile birlikte ellerinden alınmaktadır. Peki neden inanır cüceler buna? Normlara uyup gündüz kimse bakmadan yürüyebilmek için, sevilmek için, var olabilmek için, yaşayabilmek için. Dışarıda kendilerine bir yer bulabilmek için. Cücenin  ''dışarısı öyle karışık ki. kimin ne olduğu belli değil. herkes bir yerlere koşturuyor. noluyor anlamıyorum. dışarda bize hayat yok!'' repliği de bu özlemi vurgulamaktadır. Ayrıca ünlü olmak için cebindeki son parayı veren insanlar medyada yaratılan şöhret olgusuna da bir gönderme niteliğindedir.
  Filmde erkekliklere baktığımız zaman sokaklar onların alanıdır ve kendinden daha zayıf olanlara hayatı dar etmektedirler.
  
  Başkalarının acıları ile özdeşleşim kurabildiğimizde ve kendi kimlik aidiyetimizin ötesinde olanlar için dahi yas tutabildiğimizde, kimi yaşamları diğerlerinden daha çok yası tutulabilir gören koşulları eleştirebilir ve bunlara karşı çıkabiliriz. Böylece mağduru olduğumuz şiddet türlerinden, başkalarını koruyabilmemizi sağlayacak ilkeye de ulaşma şansımız olacaktır (Rahte,2010).
   
   Rum kadın (madam Lena), hizmetçisinin mücevher kutusunu açıp birini aldığını görür, "onu yerine koyunuz ve gidiniz kızım" dedikten sonra cüceye  anlatır:
- şaşırdınız. bu onla benim aramda bir yalnızlık oyunu. mücevherlerimi açıkta bırakırım. o çalmaya çalışır, ben görürüm. bazen izin veririm götürmesine.
- ama Madam Lena, bu resmen hırsızlık.
- hırsızlık?.. bu sadece bir oyun. bir yalnızlık, bir ölüm oyunu. kapının altında o güzel ışığın sürmesi için, canlı durması için bir oyun.
şimdi bak şu sokaklara! dinle sesleri! asılıdır çamaşır ipliklerine, cam kenarlarına, sofalara! lakin şimdi hiçbir şey samimi değildir. benim oyun gibi her şey kurmaca, uydurmaca ve herkes de bunun farkında! bilmemezlikten geliniyor.
  Aslında Madam Lenan’ın ‘oyun, kurmaca,uydurmaca’ dediği şey ile bizim toplumsal cinsiyet, cinsiyet ve kimliklerin inşa edilmişliği ile aynı noktaya temas ediyor diyebiliriz.
  Filmde  sık sık öldükten sonra dünyaya geri gelme üzerine bir atıfta bulunulmaktadır. Başka bir zamanda başka bir şey olarak döneceklerini umut ederler. Çünkü bugün hayat onlara yaşanılmaz kılınmıştır.


Sonuç Yerine
   Heteroseksüel topluma, herkes bir yerlerden bulaşmış durumdadır. İster ezilen ister ezen iktidar güç ilişkileri ekonomik sebepler sistem bir şekilde içselleştirilmiştir. Wittig’e göre  heteroseksüel toplum, her düzeyde ötekinin- farklının gerekliliği üzerine kuruludur….Heteroseksüel toplum yalnızca lezbiyenleri ve eşcinsel erkekleri ezen bir toplum değildir, başka pek çok öteki-farklıyı da ezer, bütün kadınları ve çok sayıda  erkek kategorisini, tahakküm altındaki herkesi ezer (Wittig, 2012, s.60-61).
  Queer buraları irdeleyerek bir çıkış noktası bulmaya çalışmaktadır. Söylemin kendisini üreten sisteme yönlendirerek bir direniş alanı açmaya çalışmaktadır. Sadece toplumsal cinsiyet ilişkileri değil tüm kimlik kategorilerine yöneliktir. Queerin amacı kimlik kategorilerinin birer inşa olduğunu kanıtlamaktır. Queer sabitlenme ya da bir kimlik olmak kaygısı gütmez. Queer daima yapım aşamasında bir kimliktir, sürekli bir oluşum mahallidir. Dönersen Islık Çal filmi de farklı kimliklerin bir araya değen hayatlarından bir kesitle başarılı ve cesur bir çalışmadır. Ezilenin birbirini anlaması en cüce ve en travesti haliyle.


Kaynakça
Butler, J. (1999), Cinsiyet Belası: Feminizm ve Kimliğin Altüst Edilmesi. Metis Yayınları.  İstanbul
Butler, J. (2007),  Taklit ve Toplumsal Cinsiyet’e Karşı Durma Agora Kitaplığı. İstanbul
Wittig, M. (2013), Straight Düşünce. Sel Yayıncılık. İstanbul.
Wolf,  S. (2012), Cinsellik ve Sosyalizm. Sel Yayınları. İstanbul.
Jagose,  A .(2015), Queer Teori Bir Giriş. Nota-Bene- Kaos GL dizisi.
Joan, W. Scott. (2007), Toplumsal Cinsiyet: Faydalı Bir Tarihsel Analiz Kategorisi. Agora Yayınları.  İstanbul.
Berghan, S.  (2011), Transfeminizm. Cinsel Yönelimler ve Queer Kuram Cogito Dergisi içinde (ss 87-98).Yapı Kredi Yayınları Sayı 65-66 Bahar.
Öztürk, Ş. (2011), Cinsel Yönelimler ve Queer Kuram Cogito Dergisi içinde (ss 5-6).Yapı Kredi Yayınları Sayı 65-66 Bahar.
Çakırlar, C. Delice, S. (2012),  Cinsellik Muamması. Metis Yayınları. İstanbul.
Yardımcı, S. Güçlü, Ö. (2013), Queer Tahayyül.  Sel yayıncılık. İstanbul.
Duruel Erkılıç, S. (2013) Queer Sinema. Sinema Kuramları içinde (ss 223-244)  Su Yayınevi. İstanbul
Sofuoğlu, N. (2010) Butler’ı Schutz İle Okumak. Toplumsal Cinsiyet Kavramı ve Cinsiyet Ayrımcılığının Bazı Göstergeleri Üzerine Bir Analiz. Toplum Bilimleri Dergisi, • 4 (8) :  (ss83-93).
İnternet Kaynakları
Emek Çaylı Rahte,














































































































































































































































































































  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder