SINIF, IRK, CİNSİYET BAĞLAMINDA
BİR ANALİZ: HİZMETÇİLER
Esra Arslan
GİRİŞ
Jean Genet’in 1947 yılında
kaleme aldığı “Hizmetçiler “ oyunu kız kardeş olan iki siyah hizmetçi, Solange
ve Claire'in “Bayan” larına karşı kurdukları öldürme provaları üzerinden sınıf,
cinsiyet ve ırk ilişkilerini, köle ve
efendi ilişkisini, birbirleri ile olan
kimlik çatışmalarını ele alan oyun içinde bir oyun kurgusudur. Claire ve
Solange Zora Neal Hurston’un da ifade ettiği gibi “bir katır gibi dünyanın
yükünü çeken (Segal, 1992, s.243) iki
kız kardeştir. Bu yükün ağırlığı
karşısında kendilerini var etme ve yüklerini boşaltma yoluna koyulan kız kardeşler
oyun boyunca “bayan” larını öldürme planları kurarak ve bunu prova ederek bir
anlamda gerçek hayatta olamadıkları ya da yapamadıkları eylemleri oyun
içerisinde sergiler ve kendi benliklerini kurma ve benliklerine yabancılaşmayı
reddetme yolunu seçerler. Ötekiliğin her biçiminin canlı bir temsili olarak
hizmetçi kız kardeşler, efendileri olan
Bayan karşısında kendi zayıflıklarını her defasında fark ederler bu fark ediş
onların iç dünyalarında yaşadıkları bu öfke, karmaşa, basiretsizlik
duygularından kurtulmayı gerektiren bir yola ya da kadere sürükler onları. Oyun
içindeki bu oyunda hizmetçi kız kardeşlerin varoluşsal problemleri bedenin dahi
ortadan kaldırılmasını gerektirecek güçtedir ve oyun içindeki oyunda cinayet -
intihar da denilebilir- kaçınılmaz bir hale gelir. Kimlik karmaşasının
geçişlerin sık sık yaşandığı bu oyunda gerçekle oyun bazen iç içe geçer ve
neyin gerçek neyin oyun olduğu belirsizleşir. Bayan (hanımefendi) olmadan hizmetçi kız kardeşler, kız kardeşler
olmadan da Bayan olur muydu sorusunun da tartışılacağı bu çalışma, özne- nesne ya da efendi köle ilişkisi, insanın kendi varlığını
“yapma” “olma” çabası sorunları farklı fakat birbirini kesen kimlikler
üzerinden sorgulamalara odaklanacaktır.
İlk Prova: Ölümün Kesintide Kalması
Oyunun ilk bölümü, kız kardeş
olan Solange ve Claire’in Bayanlarının yokluğunda onu öldürme provaları
yaptıkları temsili bir oyunla başlar. Claire’in Bayanı sergilediği, Solange’ın
ise Claire’i sergileyerek hizmetçileri temsil ettiği bu oyun içinde oyunda Bayan rolündeki Claire
Bayan olarak Claire ve Solange’in Bayana karşı duyduğu sınıf kinini, açıktan Claire rolündeki Solange’a yöneltir.
Kibar, iyi huylu, zengin ve güzel Bayan kendisi gibi olmayan fakir, siyah ve öfkeli
hizmetçi kız kardeşler gözünde gerçek yaşamda olduğundan daha gaddar ve küstah
temsil edilir. bayanın dayanışmacı değil “yardımsever” sıfatının altında öteki
olarak gördüğü kız kardeşleri küçümseyen bir tavır olduğu fark edilse de oyun
içindeki oyunda Bayana duyulan nefretin bir şekilde dışarıya taşması gerekir ve
bu da onların kurguladığı oyun aracılığı ile gerçekleşir. Claire:
“ Gene mi bu eldivenler? Kurtulamadım bunlardan, sana
kaç defa bunları mutfaktan çıkarma dedim. Anlaşılan sütçüyü bunlarla kandıracağını
umuyorsun… Yoo yoo yalana sapma boşuna. Çık dışarı. Tükürüklerini de al, oynama
o eldivenlerle” sözleri ile Bayan onların aşağılık değersiz bir varlık
olduklarını hatırlatmaktadır.
Solange’ın çömelip Lame iskarpinleri tükürükleyip
parlatması temizlik yaparken kullandığı “tükürük” metaforu gerçek hayatta
kardeşlerin Bayan’ın ait olduğu sınıfa yöneltilen bir öfke ve kini temsil eder.
Claire Bayan’a duyduğu nefreti Bayan’ın onları nasıl ezdiği yolu ile sergilerken
kendi öfkelerini bir anlamda aşındırmaya çalışıyorlar.
Claire: “…Sizin için yapamayacağım şey yoktur,
Bayan: “bilirim bilirim, Beni ateşe bile atarsın… Sürünme,
Geri çekil. Tekeler gibi kokuyorsun. Geceleri uşaklarla buluştuğun ahırların
hangi kokuşmuş kerevetinden getiriyorsun bu kokuları… Sütçü don paça, yatağına
buradan atlıyor değil mi?” diyerek ayak takımı hizmetçilerin kendileri gibi
aşkları da değersiz ve silik olduğuna işaret eder . Solange Bayanın öfkesi ve
alaycılığı karşısında “Sınırlar. Sınırtaşları… Dökülüşünüzü… döküm döküm
saçılışını.” Diyerek Bayan üzerinden sınıfa duyduğu kini ifade eder. Bayan aşağılamaları
ile, kendisini kız kardeşlerin efendisi
onları da köle olarak görür.
Hegel Efendi-köle ilişkisinin kavramsallaştırılması
bakımından “Öteki”yi işaret etmiştir. Bu Efendi-Köle diyalektiği, her biri
kendisini olduğu gibi kabul ettirmek isteyen iki bilinç arasındaki kölelik ve
egemenlik ilişkisini betimler. Yani bu ilişkide kişi kendi öznel varlığının
bilincine ancak bir başkasının varlığı ile varabilir. “Köle efendinin bilinçli
varlığını doğru kabul eder ve kendi varoluşunu ona göre konumlandırdığı
korkuyla kabul etmez ve bağımlı bir bilinçlilik yaratır. Bu bağımlı bilinçlilik
efendi için kendinden emin oluşunun “hakikatini” oluşturan nesnedir” (Donovan,2009,
s.224).Bayan da bu hakikati hizmetçi kardeşler üzerinde oluşturarak Hegel’in
“her bilinç diğerinin ölümünü ister” belirlemesi üzerinden bilincin diğerini
nesneleştirerek kendi özneliğini/efendiliğini koruma çabasına işaret eder.
Bayan: “ Hizmetçiler benimle yalnız benimle hizmetçiliklerini
anlarlar. Benim bağırıp çağırmalarımla… bilirler.” “Vicdan azabından ve korkudan çarpılmış
ağızlarınızla, kırış kırış olmuş dirseklerinizle, modası geçmiş
mintanlarınızla, eskilerimizi giymek için yaratılmış vucutlarınızla
biçimsizliğimizin aynasısınız siz… Bizim yüzkaramız tıkacımız, bizim
tortumuzsunuz.”
Butler’a göre ötekinin tanımasına muhtaç olmak,
maduniyet yoluyla bir tanınma biçimi elde etmek anlamına değil, daha çok
birinin tam da kendini oluşturan iktidara bağımlı olması anlamına gelir. Bu
oluşum bağımlılığı hem inkar etmeyi hem de kabullenmeyi içerir (Akt. Özkazanç,2015,
s.45)
Claire üzerinden sergilenen bu tavır ait olduğu üst
tabakanın ezilenlerin durduğu konuma klasik bir tavrıdır ve Bayan da bu doğal
olarak bunu “Hoş, neyiniz eksik ki… Eski entarilerimle bile prensesler gibi
giyinebilirsiniz, yenilerini ise kim giyecek?” diyerek icra eder Bayan rolündeki Claire oyun içinde zaman zaman
gerçeğin performansını sergiler:
Kocamı polise yakalattırdım, onu ele verdim diye sana
kul köle mi olayım?...” diyerek zaman zaman rolünü oyunun dışına taşırır ve
gerçekle oyun yani oyun içindeki oyun karışır. Claire’in “Kraliçelerin beyaz
entari ile yas tutuğunu bilmiyor musun?... Lame iskarpinlerimi de ver yıllardır
göz koyduğun iskarpınlerimi.” gibi ifadeleri Claire’in bayana duyduğu öfkenin
onun gibi, bir Bayan gibi olmak istemesinden kaynaklandığına tanık oluruz. Aslında
Solange Bayan dolayımı ile sınıf piramidinin en üst tabakasını temsil eden hanımefendiliğin
kendisine öfkeli iken Claire’in öfkesi zengin, gösterişli bayan/hanımefendi
gibi olamayaşınadır. Solange hanımefendiliğe karşı çıkarken Claire zengin bir
hanımefendi gibi olmak ister bu nedenle birinin varlık sebebi diğerini yok eden
bir konumlanışa işaret eder. Dolayısıyla
oyun sonunda Bayanı ve beyefendiyi öldüremeyen kız kardeşler özne- nesne
ilişkisine Claire’in ölümü ile son vererek bilinçlilik ya da “faillik” konumuna
sıçrar. Hegel’e göre bir öz bilinç kendisiyle ilişkisi onun başka bir
öz-bilinçle ilişkisi dahilinde oluşur:
“Oysa
Hegelle birlikte bilinçte başka bilinçlere karşı temel bir düşmanlık
bulunduğunu gördüğümüz an, her şey aydınlığa kavuşmaktadır; bir özne, ancak
başka öznelere karşı çıkarak ortaya koyar kendini: temel varlık olarak kendini
olumlamak, öteki varlığıysa temel olmayan varlık, nesne durumuna sokmak ister
(Beauvoir,1993, s.18). Solange ve Claire de kendi varlıklarını olumlamak için
suç işlemeye yazgılı kılınmışlardır.
Claire ikinci bölümde Bayanın yokluğunda
Claire’in Bayanı taklit ederek, onun kıyafetleri kullanarak, aynada kendini
seyrederek onun gibi olmaya çalışması ile alay eder:
“Haa evet, küçük bayan perdelere, yada dantelalara
,çarşaflara sarınarak odalarda hiç gezinmedi. Evet evet, aynalarda kendini
seyretmedin…”, “Çamaşır mandallarını ver!...paydos artık bunlara. Paydos!... Benim
de hizmetçilerim olacak.” Claire Bayanın yerine geçmek ,Solange ise nesne- özne
ilişkisini sonlandırmak amacı ile Bayanı öldürmek ister. Kız kardeşlerin oyun
içindeki oyunda sergiledikleri tavır gerçek hayatta içlerine sindiremedikleri
durumun karşı hareketi gibidir. Roller üzerinden var olanı gerçekmiş gibi performe ederler.
Solange
sabrının taştığını Claire’in de provakatif uslubu –“seni tepizledikçe,
seni kudurttukça büyüyorum. Hadi bütün dolaplarını, bütün kurnazlıklarını dök
ortaya.”-ile dile getirir ve isyan bayrağını çeker:
“…Sizden nefret ediyorum. Sizin o lavanta kokan
göğsünüzden nefret ediyorum. Fildişi göğsünüzden… nefret ediyorum… Hizmetçilerin
ayaklanmasını hesaba katmamaktır bu. İşte ayaklanma başlıyor bayancığım…”
diyerek kendi varoluşunu sorunlaştırır. Solange
Bayanı ortadan kaldırarak ötekiliğinden de kurtulmuş olacak.
Bayan aynada kendi güzelliğine övgüler düzerken,
Solange’ı ise “kapkara” olmakla ezer. Kırmızı kadife entarinin öfke, tehlike ve
nefreti anlattığı gibi “kara” metaforu da
burada hem bulundukları sınıfı, hem yazgılarını hem de derilerinin
rengini işaret eder.
“Zifiri
karanlık! Bilirim o nakaratı bilirim!”, ”Bayancığımın beyaz rengine… bileklerine
acıyorum. Kapkara bir orospuyum.”
Hizmetçi kızkardeşler burada sadece sınıf ve
cinsiyet dolayımı ile değil etnik
kimlikleri ile de Bayanları tarafından
aşağı konumda birer ötekilerdir. Segal beyazların egemen olduğu bir kültürde
aynı ırkçı imgeler kaçınılmaz olarak bizzat siyahlar tarafından da içselleştirilir
der (Segal,1992, s.224). Solange ve Claire de kendi benlik algılarını öteki
olarak konumlandırırken Bayanlarının onlarda yarattığı imaj, algı üzerinden
tanımlarlar. Kendilerini “Kapkara bir orospu” olarak tanımlamaları da bu
kanıksamanın bir sonucudur. Butler arzunun “her zaman birinin kendi varlığı
konusunda ısrar etme arzusu” olduğunu öne sürerken “kendi varlığında ısrarı… kendisinin
olmayan bir dünyaya, başkalarının dünyasına boyun eğmesini gerektirir.”der
(Akt.Özkazanç, 2015, s.46). Richard Wright ise beyazların istedikleri gibi
siyahların hayatlarına tecavüz edebileceklerini bilmenin ne demek olduğunu
“hepimiz beyazlardan nefret eder ve korkardık, ancak aniden karşımıza beyaz bir
erkek çıkınca sessiz, itaatkar gülümsemelerimizi takınırdık… Hepimiz aynı
utancı hisseder, beyazların egemenliği karşısında ne kadar aptal ve zayıf
olduğumuzu düşünürdük.” (Segal,1992:228).
“Ne yazık ki kinimi bayancığımızın yüzüne çarpamadım.
Ne yazık ki arkasından burun büktüğümüzü söyleyemedim. Kımıldamayın bayancığım.
Ölüm üstünüze kanat gerdi” sözleri ile varlığın tatmini oyun içindeki oyunla
sağlanır ve ölümün/ intiharın gerçekleşmesine dek sürer.
İntiharın
öteki adı : Ayna Benlik
Solange ile Claire’in Bayanı öldürme provası çalar
saatle birlikte yarıda kalır ve tamamlanamaz,
Kız kardeşler bu plansızlığın beceriksizliğini bir biri üzerine atarak birbirlerini
suçlamaya başlarlar. Çünkü provada bir türlü Bayanı öldürmeyi başaramazlar bir
nevi plan sürekli kesintiye uğrar. Solange
ve Claire birbirleri sever gibi görünseler de aslında birbirlerini sevmezler. Çünkü
birbirlerinin ayna benliği gibidirler ve kendi varoluşlarından kaçmak için
diğerinin olmaması gerekir. Birbirlerine baktıklarında kendi yansımaları
görürler fakat bu yansıma gerçek olanın kendisi, aslı değildir.
Solange:
“Ben aynaya bakar gibi senin yüzüne bakar, orda
kurbanımızın açtığı yaraları görebilirim… Ellerimden kara kara çoraplarımdan, saçlarımdan, daha bitmedi,
birbirimize benzeyişimizden ben de bıktım… Benden hoşlanmadığını da biliyorum.
Benden iğreniyorsun. Bunu biliyorum, çünkü ben de senden iğreniyorum. Kölelerin
sevgisi böyledir. Birbirlerini sevmezler… Sen benim pis kokumsun…” der. Ortak
bir kaderi paylaşan Solange ve Claire kendi ötekiliklerini, hor görülmelerini
karşıdakinin varlığında sürekli gördükleri
için birbirlerinden nefret etme düzeyindedirler. Ötekinin bedeninde
eyleminde hapsolan kız kardeşler kendilerini ele geçiren yabancılaştıran bu
imgeyi yok etmek isterler. Çünkü ayna onlara pis kokularını sürekli açık etme
işlevi sağlar.
Claire:
…Orospuluk yapmaktan, maşa olmaktan, inançsız, öksüz
ve pasaklı bir rahibe hayatı sürmekten bıktım artık. Sunağın mumunu yapmak
varken, havagazı fırınını tutuşturmaktan usandım. Herkes bana arsızın kokmuşun
biri gözüyle bakıyor, Sen de öyle bakıyorsun.
Hanımefendinin karşısındaki ötekilik konumu ise
onlara sürekli aşağılık ve değersiz hizmetçiler olduklarını hatırlatır. Bayana karşı duydukları öfkenin yanı sıra
varlıklarının ötekiliğini sürekli birbirlerine hatırlatır. Solange “…Benden
iğreniyorsun. Bunu biliyorum, çünkü ben de senden iğreniyorum. Kölelerin
sevgisi böyledir. Birbirlerini sevmezler.” der ve birbirlerini sevmeyen kız kardeşlerin
duydukları isyanın oyun içinde örgütlenmesi gerekir, fakat bunu beceremeyen kız
kardeşler artık birbirlerinin “koku”sundan da kurtulabilmek için hanımefendiyi
zehirli ıhlamurla öldürmeye karar verirler. Beyefendiyi ihbar ederek
hapishaneye yollayan Solange ve Claire Hanımefendiyi de öldürerek içinde
bulundukları ötekilik konumundan kurtulmuş olacaklardır. Böylelikle, egemen
olanın ezilen karşısındaki konumu da
alt üst edilecektir.
Bayan kocasının cezaevine girmesi ardından içinde
bulunduğu yas haline uygun olarak davranmanın, lüks ve sefahat içinde yaşamanın
anlamsızlığı üzerine konuşur. Bayan:
“…Kocam hapisteyken ben nasıl olur da tuvaletlerime, kürk
mantoma kafa yorabilirim?” der fakat mateminden bahsederken bile yeni bir “yas modası” başlatmaktan ölümünde tutacağı
yastan daha “kelli felli” bir yas tutmaktan ve “cici elbiseler, çok pahalı
entariler” diktirmekten bahseder. Bunu yaparken de “iyiliksever, yardımsever”
bayanımız eskilerini de yoksul hizmetçi kız kardeşlere vermeyi ihtimal etmez. Bunun
yanı sıra oyun adaletin, yargı sisteminin de egemenler lehine nasıl işlediğini
ortaya koyar. Beyefendinin alıkonulduktan sonra kefaletle salıverilmesi üzerine
Solange “ iyi valla, yargıçların onu salıvermesi büyük bir pervasızlık. Adaleti
maskaraya çevirdiniz” der. Bayan da beyefendinin salıverilmesinin ardından
“gece yarısı insanı adliyeden nasıl salarlar? Yargıçlar böyle geç vakitlere
kadar kalırlar mı?” der. İnancın, dinin samimiliği
de kızkardeşler tarafından sorgulanır.
Solange: “…Sıraların üzerine diz çökmekten usandım
artık. Hani kilisede ben de pekala o baş rahibelerin kırmızı kadifelerini
giyebilir, günah çıkartmaya gelenlerin elmaslarından takıp takıştırabilirim.
Hem daha soylu da davranabilirim…” Cenaze merasimlerindeki ritüellerin de
farklı işlemediğini Solange’in Claire’in hayali cenaze töreninden kurduğu
fanteziden biliriz. Solange:
“…Ne güzel değil mi ? En önde metrdoteller, ama
fraklarının yakasında saten yok. Çelenk taşıyorlar. Onların arkasında hademeler.
Kısa pantolonlu, beyaz çoraplı uşaklar. Bunlar da çelenk taşıyorlar… En arkada
da kilise adamları…” Fakat kadın hizmetçiler de kendilerine ancak arkadan yer
bulmuşlardır Solange’in fantezisinde. Kız kardeşler kadınların sınıf konumuyla
da aşağı tabakada olduğunu gösterirken
kendi yoksunluklarını gidermek için kurtuluş yolu ararlar. Oyunda toplamda üç
kadın karakter vardır. Beyefendinin ve sütçünün sadece adını duyarız. Onunla ilgili yapılan
konuşmalarda üç kadının da aynı kişiye duydukları duygu formları hizmetçi kız kardeşlerin
Bayandan farklı olarak resmedilir. Sütçü de efendinin karşısında “zavallı”
hizmetçilerin ortak aşkıdır.
Solange: “…Sütçüyü de mi elimden alacaktınız? Açık
söyleyin. Sütçüyü elimden almak istediğinizi açıklayın. Yoksa Solange sizin
çarkınıza okur.”
Solange: “İşte mutfağıma dönüyorum. Eldivenlerimle,
bulaşıkların kokusu beni orda bekliyor…” Solange’in Hizmetçilerin ne tür işler
yaptığını ifade eden sözleri de bu bağlamda okunabilir. Solange : “…Hizmetçiler
ortalık temizler, ya da bulaşık yıkarken kasılmaktan başka bir şey yapmazlar.
Olsa olsa süpürgeyi yelpaze yerine kullanırlar, basma önlükle de kırıtırlar…”
Solange ile atışmasında Claire Solange’a “…Sen de artık yosmaların, birinci sınıf orospuların
nimetlerinden yararlanmaya bakıyorsun. Sevgilin için her şeyi göze almaktan,
yolunda küçük düşmekten… memnun olacağa benzersin. Sevgilini el üstünde
tutsunlar diye gardiyanlara da peşkeş çekeceksin.” Sınıf dolayımı ile
madunlaştırılan hizmetçiler üst sınıf erkeği ile birlikteliğinde en fazla erkeğin
metresi olabilir algısı yaratılarak
“hafif meşrep değersiz hizmetçiler olarak tasvir edilmişlerdir,
Varlıklarını kanıtlamaları içinde sürekli rekabet halindeki bu çoklu ilişkinin
sonlanması gerekmektedir ki beyefendi ya da sütçü Mario geride kalanın olsun.
Claire’in bayanı öldürme planından önce Solange’a söylediği “Nereden bulacaksın?
Sen de benim gibisin. Sen de eksik eteksin. Sokaktan bir sütçü geçti mi allak
bullak oluyorsun.” Sözleri de kanıksatılmış toplumsal cinsiyet rollerin kız kardeşler
üzerindeki tezahürünün açık bir temsilidir.
Hizmetçi kız
kardeşler Solange ve Claire bulundukları yaşamı sürdürmek amacında değildirler
ve bayanı öldürme planı kurarlar oyunun
ikinci bölümü olarak da kuracağımız bu sahnede Bayan eve gelir Solange ve
Claire oyunun özellikle ikinci bölümünden sonra kimlikleri, duygu halleri
sürekli yer değiştirir. Kimi zaman Solange öfkesini canlı tutmaya çalışıp
harekete geçerken kimi zaman da Claire Solange’ın yerini alır
Solange : “Kinime yol vermektense sizi cehenneme
kadar izlemeyi yeğ tutarım..
Claire: Bu işin ünü benim olacak sen zehirleyemedin
ama ben zehirleyeceğim… Sıra bende!”
Solange bayanla beyefendinin geleceği korkusunu
yaşayarak: “Hayır hayır sen çıldırmışsın. Burdan gidelim. Çabuk Claire.
Durmayalım. Evin her köşesinden zehir fışkırıyor.” Diyerek kaçmak istemesine
rağmen Claire’i son sahnede temsili
olarak öldürür ve cenaze merasimini anlatır. Törende ötekiler efendileri ile
eşitlenmiş olur
“Yatakları yapmak için eğildim, camları silmek için
eğildim, sebzeleri soymak için eğildim. Kapıları dinlemek, gözümü kilitlere
uydurmak için eğildim. Ama şimdi dimdik ayaktayım. Turp gibi. Ben insanları
boğarım!”
Faillik ve Ötekiliğin Sınırlarında Solange ve Claire
Solange ve
Claire’in kimliğin akışkanlığı ,yapılıp bozulan , yeniden inşa edilen
bir konumsallığın ifadesidir.
“Bedensel hareketler, edimler ve arzu performatiftir. Dışa vuruyormuş
gibi yaptıkları öz veya kimlik aslında bedensel işaretler ve diğer söylemsel
yollarla imal edilen ve sürdürülen üretimlerdir. Toplumsal cinsiyetli bedenin
performatif olması demek, gerçekliğini teşkil eden çeşitli edimlerden ayrı bir
ontolojik statüsü olmaması demektir (Butler, 2008, s.224) .
Rollerin iç
içe geçtiği bu diyologlarda yer yer Solange’in Claire, Claire’in Solange kimi
zaman da Bayan olduğunu fark ederiz. Cinsiyetin tarihsel ve toplumsal bir kurgu
olduğundan hareketle beden de akışkan kimlikler ve pratiklerle mücadele ve
müzakere ilişkisi üzerinden yenilenir ve düzenlenir. Bu yenilenme tek boyutlu
bir yenilenmeye değil çok boyutlu farklı kimliklerle ilişkilenerek gerçekleşir.
Toplumsal cinsiyetin kadınlığı ve erkekliği diğer tahakküm biçimleri ile
bağlantılı olarak sosyo kültürel düzeyde
kurulan konumsal bir ilişki olarak düşündüğümüzde Butler
bu ilişkiyi kimliğin doğasına ya da özüne bağlamaktan ziyade performanslar,
tekrarlar üzerinden kurulduğunu ifade eder ve cinsiyetlendirilmiş kategorileri çeşitli
söylemler aracılığı ile üretir.
“Toplumsal cinsiyet
nitelikleri ve edimleri, bir bedenin kültürel imlemini gösterme veya üretme biçimleri
performatifse, bir edimin veya niteliğin ölçüsü olabilecek, önceden var olan
bir kimlik yok demektir; hakiki ya da sahte, gerçek ya da çarpık toplumsal
cinsiyet edimleri ortadan kalkacak, hakiki toplumsal cinsiyet kimliği
koyutlamasının da düzenleyici bir kurgu olduğu açığa çıkacaktır” (Butler, 2008,
231).
Butler, toplumsal cinsiyeti
“eylemlerin kaynağındaki kararlı bir kimlik olarak değil de zaman içerisinde
zayıf bir inşa ile kurulan edimlerin stilize tekrarı üzerinden …tesis edilen
bir kimlik”(Butler, 2008:230) olarak kurgular. Bu bağlamda kız
kardeşlerin kimlikleri doğrusal bir düzlemde gerçekleşmez, kimi zaman geriye
düşer, aşınırken kimi zamanda tekrarlarla
kurulan bir sürece dönüşür. Böylelikle Solange ve Claire özne ve nesne
ilişkiselliğinde kendi inşalarının faili ve ötekisi olduğu sahnelerle karşımıza
çıkarlar ve efendilerine karşı durdukları konum sık sık yer değiştirir, kaygan
bir zeminden akmaya başlar. Butler fail madun ilişkisindeki geçişliliği şu
şekilde dile getirir:
İktidar koşulları devam ettikleri sürece yinelenmek
zorundadırlar; Özne tam da böylesi bir yinelenmenin alanıdır; hiçbir zaman mekanik
olmayan bir tekrardır o…İktidar, kendini başlatan bir faillik görüntüsünün
arkasına gizlenir… İktidarın yinelenmesi, maduniyet koşullarını
zamansallaştırmakla kalmaz, aynı zamanda bu koşulların durağan yapılar değil,
zamansal -yani etkin ve üretken- olduklarını gösterir( Butler, 2005, s.23).
Claire: “Ama bayancığımızı unutma! O bizi sevmez mi?
Bayancığımız melek gibidir. Bayancığımız altın yüreklidir. Bizi başının üstünde
tutar.”
Solange: “Bizi koltuklarını sevdiği kadar sever. Bir
de ayakyolunun pembe fayanslarını… sevdiği kadar sever.”
Başka bir sahne de ise yer değiştirmiştir roller
Solange: Ama bayanı yine de yok yere öldüremeyiz.
Claire: “yok yere mi çektiklerimiz yetmez mi? Niçin
öldürmeyecek mişiz? Bundan daha sağlam bir neden hiçbir yerde bulunamaz…”
diyerek kimliğin sabitleşmiş hali ortadan kalkarak devingen bir hat üzerinden
ilerler. Bu devingen hat her defasında doğrusal bir düzlemde ilerlemez. Burada
önemli olan sürecin kendiliği, performansın icrasıdır. Bir nevi Solange ve
Claire kimlikleri yol gider, bu yol taşlı çakıllı, düşüp kalkılan, kimi zaman
öteki kimi zaman da fail , özne olunan bir yola sürüklenir.
Claire ve Solange Bayanı öldürme provaları yaptıkları
halde planları başarısızlığa uğradıklarında
Claire rolündeki Solange’a hanım rolündeki Claire kendini öldürtür,
ardından Solange’in bu temsili cinayetinden etkilenen Claire Solange hayalden
çıkıp gerçekte de bu ölümü gerçekleştirmesini ister. Çünkü ne beyefendinin ne
de bayanın üstesinden gelip ötekiliklerinden kurtulabilmişlerdir. Bu nedenle
artık birbirleriyle olan ikili ilişkide yüzleşme kaçınılmaz olur.
“Ne yazık ki kinimi bayancığımızın
yüzüne çarpamadım. Ne yazık ki arkasından burun büktüğümüzü söyleyemedim.
Kımıldamayın bayancığım. Ölüm üstünüze kanat gerdi”
Bayanı
öldürmeyince birbirlerini öldürerek hem bayandan hem birbirlerine öteki
olduklarını fark ettiren yansımalarından kurtulmuş olacaklardır Böylelikle
birinin ölümü diğerinin yaşaması özne olarak kendi tekilliğini kurması anlamına
gelecektir. Solange ve Claire in varlıklarının birbirinin yansıması olduğu bu
rahatsız edici yansımanın sonlanması için oyunun sonunda Claire ölüme
hazırlanırken “Hele hüküm giydiğin zaman beni de büyük bir özenle içinde
taşıyacağını aklından çıkarma. Güzel , özgür ve mutlu olacağız…” der.
SONUÇ
Cinsiyetin performatifliği üzerinden yol alan bu
çalışma oyun içinde oyun kurgusu
içinde söylemler üzerinden kimliklerin
akışkanlığını, sürekli kurulumunu, doğal ya da özsel kategorilerle
açıklanamayacağını, müzakere ve mücadele halinde farklı dönüşümler
barındırdığını anlatırken farklı sınıf ,cinsiyet etnisite gibi tahakküm biçimleri ile de ilişki halinde
olduğunu göstermesi bakımından önemli bir yerde durmaktadır. Solange ve Claire
toplumsal cinsiyet kimliklerini sabit, özsel olmayan bir performatif inşa
yolunda kazanır ve kaybederler. Dolayısı ile efendiliğin kendisine karşı çıkan
ve bir efendi olmak isteyen iki kız kardeş, kendi varlıklarını olumsuzladıkları
ve bir yanıyla da aşağı konumsallıklarını birbirlerine hatırlattıkları için fail
olmak ve özne olma yolunda yıkıcı/ yakıcı bir eyleme ihtiyaç duyarak ölme,
öldürme, intihar, suç işlemeye yönelirler. Bu eylem hem Solange, hem Claire,
hem de bayan için bir anlamda özgürleşmeyi getirir. Ölüm ve öldürme eylemi
kimliğin kendi içinde yaşadığı acizliklerin, baskı ve zorun tahakküme karşı direniş
ilişkisi içinde varılan kapısı haline gelir.
KAYNAKÇA
Özkazanç, A. (2015). Feminizm ve quer kuram. Ankara: Dipnot yayıncılık
Butler, B.
(2008). Cinsiyet Belası. Çev. Başak
Ertür. İstanbul: Metis Yayınevi.
Butler, B.
(1995). İktidarın Psişik Yaşamı. Çev.
Fatma Tütüncü, İstanbul: Ayrıntı Yayınevi.
De Beauvoir,
S. (1993). Kadın, İkinci Cins I: Genç kızlık çağı, Çev. Bertan Onaran. İstanbul: Payel Yayınları.
Donovan, J.(2009).
Feminist teori. Çev. Aksu Bora,
Meltem Ağduk Gevrek, Fevziye Sayılan. İstanbul: İletişim Yayınları.
Segal, L. (1992). Ağir Çekim, Değişen Erkeklikler, Değişen Erkekler. çev. Volkan
Ersoy, İstanbul: Ayrıntı Yayınları
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder