19 Haziran 2015 Cuma

SINIF, IRK, CİNSİYET BAĞLAMINDA BİR ANALİZ: HİZMETÇİLER


SINIF, IRK, CİNSİYET BAĞLAMINDA BİR ANALİZ: HİZMETÇİLER

                                                   Esra Arslan
          

   GİRİŞ

Jean Genet’in 1947 yılında kaleme aldığı “Hizmetçiler “ oyunu kız kardeş olan iki siyah hizmetçi, Solange ve Claire'in “Bayan” larına karşı kurdukları öldürme provaları üzerinden sınıf, cinsiyet ve ırk ilişkilerini,  köle ve efendi ilişkisini,  birbirleri ile olan kimlik çatışmalarını ele alan oyun içinde bir oyun kurgusudur. Claire ve Solange Zora Neal Hurston’un da ifade ettiği gibi “bir katır gibi dünyanın yükünü çeken  (Segal, 1992, s.243) iki kız kardeştir.  Bu yükün ağırlığı karşısında kendilerini var etme ve yüklerini boşaltma yoluna koyulan kız kardeşler oyun boyunca “bayan” larını öldürme planları kurarak ve bunu prova ederek bir anlamda gerçek hayatta olamadıkları ya da yapamadıkları eylemleri oyun içerisinde sergiler ve kendi benliklerini kurma ve benliklerine yabancılaşmayı reddetme yolunu seçerler. Ötekiliğin her biçiminin canlı bir temsili olarak hizmetçi kız kardeşler,  efendileri olan Bayan karşısında kendi zayıflıklarını her defasında fark ederler bu fark ediş onların iç dünyalarında yaşadıkları bu öfke, karmaşa, basiretsizlik duygularından kurtulmayı gerektiren bir yola ya da kadere sürükler onları. Oyun içindeki bu oyunda hizmetçi kız kardeşlerin varoluşsal problemleri bedenin dahi ortadan kaldırılmasını gerektirecek güçtedir ve oyun içindeki oyunda cinayet - intihar da denilebilir- kaçınılmaz bir hale gelir. Kimlik karmaşasının geçişlerin sık sık yaşandığı bu oyunda gerçekle oyun bazen iç içe geçer ve neyin gerçek neyin oyun olduğu belirsizleşir. Bayan (hanımefendi)  olmadan hizmetçi kız kardeşler, kız kardeşler olmadan da Bayan olur muydu sorusunun da tartışılacağı bu çalışma,  özne- nesne ya da  efendi köle ilişkisi, insanın kendi varlığını “yapma”  “olma” çabası sorunları  farklı fakat birbirini kesen kimlikler üzerinden  sorgulamalara odaklanacaktır.

 

 

İlk Prova: Ölümün Kesintide Kalması

Oyunun ilk bölümü, kız kardeş olan Solange ve Claire’in Bayanlarının yokluğunda onu öldürme provaları yaptıkları temsili bir oyunla başlar. Claire’in Bayanı sergilediği, Solange’ın ise Claire’i sergileyerek hizmetçileri temsil ettiği  bu oyun içinde oyunda Bayan rolündeki Claire Bayan olarak Claire ve Solange’in Bayana karşı duyduğu sınıf kinini,  açıktan Claire rolündeki Solange’a yöneltir. Kibar, iyi huylu, zengin ve güzel Bayan kendisi gibi olmayan fakir, siyah ve öfkeli hizmetçi kız kardeşler gözünde gerçek yaşamda olduğundan daha gaddar ve küstah temsil edilir. bayanın dayanışmacı değil “yardımsever” sıfatının altında öteki olarak gördüğü kız kardeşleri küçümseyen bir tavır olduğu fark edilse de oyun içindeki oyunda Bayana duyulan nefretin bir şekilde dışarıya taşması gerekir ve bu da onların kurguladığı oyun aracılığı ile gerçekleşir. Claire:

“ Gene mi bu eldivenler? Kurtulamadım bunlardan, sana kaç defa bunları mutfaktan çıkarma dedim. Anlaşılan sütçüyü bunlarla kandıracağını umuyorsun… Yoo yoo yalana sapma boşuna. Çık dışarı. Tükürüklerini de al, oynama o eldivenlerle” sözleri ile Bayan onların aşağılık değersiz bir varlık olduklarını hatırlatmaktadır.
Solange’ın çömelip Lame iskarpinleri tükürükleyip parlatması temizlik yaparken kullandığı “tükürük” metaforu gerçek hayatta kardeşlerin Bayan’ın ait olduğu sınıfa yöneltilen bir öfke ve kini temsil eder. Claire Bayan’a duyduğu nefreti Bayan’ın onları nasıl ezdiği yolu ile sergilerken kendi öfkelerini bir anlamda aşındırmaya çalışıyorlar.
Claire: “…Sizin için yapamayacağım şey yoktur,
Bayan: “bilirim bilirim, Beni ateşe bile atarsın… Sürünme, Geri çekil. Tekeler gibi kokuyorsun. Geceleri uşaklarla buluştuğun ahırların hangi kokuşmuş kerevetinden getiriyorsun bu kokuları… Sütçü don paça, yatağına buradan atlıyor değil mi?” diyerek ayak takımı hizmetçilerin kendileri gibi aşkları da değersiz ve silik olduğuna işaret eder . Solange Bayanın öfkesi ve alaycılığı karşısında “Sınırlar. Sınırtaşları… Dökülüşünüzü… döküm döküm saçılışını.” Diyerek Bayan üzerinden sınıfa duyduğu kini ifade eder. Bayan aşağılamaları ile, kendisini  kız kardeşlerin efendisi onları da köle olarak görür.
Hegel Efendi-köle ilişkisinin kavramsallaştırılması bakımından “Öteki”yi işaret etmiştir. Bu Efendi-Köle diyalektiği, her biri kendisini olduğu gibi kabul ettirmek isteyen iki bilinç arasındaki kölelik ve egemenlik ilişkisini betimler. Yani bu ilişkide kişi kendi öznel varlığının bilincine ancak bir başkasının varlığı ile varabilir. “Köle efendinin bilinçli varlığını doğru kabul eder ve kendi varoluşunu ona göre konumlandırdığı korkuyla kabul etmez ve bağımlı bir bilinçlilik yaratır. Bu bağımlı bilinçlilik efendi için kendinden emin oluşunun “hakikatini” oluşturan nesnedir” (Donovan,2009, s.224).Bayan da bu hakikati hizmetçi kardeşler üzerinde oluşturarak Hegel’in “her bilinç diğerinin ölümünü ister” belirlemesi üzerinden bilincin diğerini nesneleştirerek kendi özneliğini/efendiliğini koruma çabasına işaret eder.
Bayan: “ Hizmetçiler benimle yalnız benimle hizmetçiliklerini anlarlar. Benim bağırıp çağırmalarımla… bilirler.”  “Vicdan azabından ve korkudan çarpılmış ağızlarınızla, kırış kırış olmuş dirseklerinizle, modası geçmiş mintanlarınızla, eskilerimizi giymek için yaratılmış vucutlarınızla biçimsizliğimizin aynasısınız siz… Bizim yüzkaramız tıkacımız, bizim tortumuzsunuz.”
Butler’a göre ötekinin tanımasına muhtaç olmak, maduniyet yoluyla bir tanınma biçimi elde etmek anlamına değil, daha çok birinin tam da kendini oluşturan iktidara bağımlı olması anlamına gelir. Bu oluşum bağımlılığı hem inkar etmeyi hem de kabullenmeyi içerir (Akt. Özkazanç,2015, s.45)
Claire üzerinden sergilenen bu tavır ait olduğu üst tabakanın ezilenlerin durduğu konuma klasik bir tavrıdır ve Bayan da bu doğal olarak bunu “Hoş, neyiniz eksik ki… Eski entarilerimle bile prensesler gibi giyinebilirsiniz, yenilerini ise kim giyecek?” diyerek icra eder   Bayan rolündeki Claire oyun içinde zaman zaman gerçeğin performansını sergiler:
Kocamı polise yakalattırdım, onu ele verdim diye sana kul köle mi olayım?...” diyerek zaman zaman rolünü oyunun dışına taşırır ve gerçekle oyun yani oyun içindeki oyun karışır. Claire’in “Kraliçelerin beyaz entari ile yas tutuğunu bilmiyor musun?... Lame iskarpinlerimi de ver yıllardır göz koyduğun iskarpınlerimi.” gibi ifadeleri Claire’in bayana duyduğu öfkenin onun gibi, bir Bayan gibi olmak istemesinden kaynaklandığına tanık oluruz. Aslında Solange Bayan dolayımı ile sınıf piramidinin en üst tabakasını temsil eden hanımefendiliğin kendisine öfkeli iken Claire’in öfkesi zengin, gösterişli bayan/hanımefendi gibi olamayaşınadır. Solange hanımefendiliğe karşı çıkarken Claire zengin bir hanımefendi gibi olmak ister bu nedenle birinin varlık sebebi diğerini yok eden bir konumlanışa işaret eder.         Dolayısıyla oyun sonunda Bayanı ve beyefendiyi öldüremeyen kız kardeşler özne- nesne ilişkisine Claire’in ölümü ile son vererek bilinçlilik ya da “faillik” konumuna sıçrar. Hegel’e göre bir öz bilinç kendisiyle ilişkisi onun başka bir öz-bilinçle ilişkisi dahilinde oluşur:
 “Oysa Hegelle birlikte bilinçte başka bilinçlere karşı temel bir düşmanlık bulunduğunu gördüğümüz an, her şey aydınlığa kavuşmaktadır; bir özne, ancak başka öznelere karşı çıkarak ortaya koyar kendini: temel varlık olarak kendini olumlamak, öteki varlığıysa temel olmayan varlık, nesne durumuna sokmak ister (Beauvoir,1993, s.18). Solange ve Claire de kendi varlıklarını olumlamak için suç işlemeye yazgılı kılınmışlardır.

  Claire ikinci bölümde Bayanın yokluğunda Claire’in Bayanı taklit ederek, onun kıyafetleri kullanarak, aynada kendini seyrederek onun gibi olmaya çalışması ile alay eder:
“Haa evet, küçük bayan perdelere, yada dantelalara ,çarşaflara sarınarak odalarda hiç gezinmedi. Evet evet, aynalarda kendini seyretmedin…”, “Çamaşır mandallarını ver!...paydos artık bunlara. Paydos!... Benim de hizmetçilerim olacak.” Claire Bayanın yerine geçmek ,Solange ise nesne- özne ilişkisini sonlandırmak amacı ile Bayanı öldürmek ister. Kız kardeşlerin oyun içindeki oyunda sergiledikleri tavır gerçek hayatta içlerine sindiremedikleri durumun karşı hareketi gibidir. Roller üzerinden var olanı  gerçekmiş gibi performe ederler.
Solange  sabrının taştığını Claire’in de provakatif uslubu –“seni tepizledikçe, seni kudurttukça büyüyorum. Hadi bütün dolaplarını, bütün kurnazlıklarını dök ortaya.”-ile dile getirir ve isyan bayrağını çeker:
“…Sizden nefret ediyorum. Sizin o lavanta kokan göğsünüzden nefret ediyorum. Fildişi göğsünüzden… nefret ediyorum… Hizmetçilerin ayaklanmasını hesaba katmamaktır bu. İşte ayaklanma başlıyor bayancığım…” diyerek kendi varoluşunu sorunlaştırır. Solange  Bayanı ortadan kaldırarak ötekiliğinden de kurtulmuş olacak.
Bayan aynada kendi güzelliğine övgüler düzerken, Solange’ı ise “kapkara” olmakla ezer. Kırmızı kadife entarinin öfke, tehlike ve nefreti anlattığı gibi “kara” metaforu da  burada hem bulundukları sınıfı, hem yazgılarını hem de derilerinin rengini işaret eder.
 “Zifiri karanlık! Bilirim o nakaratı bilirim!”, ”Bayancığımın beyaz rengine… bileklerine acıyorum. Kapkara bir orospuyum.”
Hizmetçi kızkardeşler burada sadece sınıf ve cinsiyet  dolayımı ile değil etnik kimlikleri ile de  Bayanları tarafından aşağı konumda birer ötekilerdir. Segal beyazların egemen olduğu bir kültürde aynı ırkçı imgeler kaçınılmaz olarak bizzat siyahlar tarafından da içselleştirilir der (Segal,1992, s.224). Solange ve Claire de kendi benlik algılarını öteki olarak konumlandırırken Bayanlarının onlarda yarattığı imaj, algı üzerinden tanımlarlar. Kendilerini “Kapkara bir orospu” olarak tanımlamaları da bu kanıksamanın bir sonucudur. Butler arzunun “her zaman birinin kendi varlığı konusunda ısrar etme arzusu” olduğunu öne sürerken “kendi varlığında ısrarı… kendisinin olmayan bir dünyaya, başkalarının dünyasına boyun eğmesini gerektirir.”der (Akt.Özkazanç, 2015, s.46). Richard Wright ise beyazların istedikleri gibi siyahların hayatlarına tecavüz edebileceklerini bilmenin ne demek olduğunu “hepimiz beyazlardan nefret eder ve korkardık, ancak aniden karşımıza beyaz bir erkek çıkınca sessiz, itaatkar gülümsemelerimizi takınırdık… Hepimiz aynı utancı hisseder, beyazların egemenliği karşısında ne kadar aptal ve zayıf olduğumuzu düşünürdük.” (Segal,1992:228).
“Ne yazık ki kinimi bayancığımızın yüzüne çarpamadım. Ne yazık ki arkasından burun büktüğümüzü söyleyemedim. Kımıldamayın bayancığım. Ölüm üstünüze kanat gerdi” sözleri ile varlığın tatmini oyun içindeki oyunla sağlanır ve ölümün/ intiharın  gerçekleşmesine dek  sürer.
İntiharın öteki adı : Ayna Benlik
Solange ile Claire’in Bayanı öldürme provası çalar saatle birlikte yarıda kalır ve tamamlanamaz, Kız kardeşler bu plansızlığın beceriksizliğini bir biri üzerine atarak birbirlerini suçlamaya başlarlar. Çünkü provada bir türlü Bayanı öldürmeyi başaramazlar bir nevi plan sürekli kesintiye uğrar.  Solange ve Claire birbirleri sever gibi görünseler de aslında birbirlerini sevmezler. Çünkü birbirlerinin ayna benliği gibidirler ve kendi varoluşlarından kaçmak için diğerinin olmaması gerekir. Birbirlerine baktıklarında kendi yansımaları görürler fakat bu yansıma gerçek olanın kendisi, aslı değildir.
Solange:
“Ben aynaya bakar gibi senin yüzüne bakar, orda kurbanımızın açtığı yaraları görebilirim… Ellerimden kara kara  çoraplarımdan, saçlarımdan, daha bitmedi, birbirimize benzeyişimizden ben de bıktım… Benden hoşlanmadığını da biliyorum. Benden iğreniyorsun. Bunu biliyorum, çünkü ben de senden iğreniyorum. Kölelerin sevgisi böyledir. Birbirlerini sevmezler… Sen benim pis kokumsun…” der. Ortak bir kaderi paylaşan Solange ve Claire kendi ötekiliklerini, hor görülmelerini karşıdakinin varlığında  sürekli  gördükleri  için birbirlerinden nefret etme düzeyindedirler. Ötekinin bedeninde eyleminde hapsolan kız kardeşler kendilerini ele geçiren yabancılaştıran bu imgeyi yok etmek isterler. Çünkü ayna onlara pis kokularını sürekli açık etme işlevi sağlar.
     Claire:
…Orospuluk yapmaktan, maşa olmaktan, inançsız, öksüz ve pasaklı bir rahibe hayatı sürmekten bıktım artık. Sunağın mumunu yapmak varken, havagazı fırınını tutuşturmaktan usandım. Herkes bana arsızın kokmuşun biri gözüyle bakıyor, Sen de öyle bakıyorsun.
Hanımefendinin karşısındaki ötekilik konumu ise onlara sürekli aşağılık ve değersiz hizmetçiler olduklarını hatırlatır. Bayana karşı duydukları öfkenin yanı sıra varlıklarının ötekiliğini sürekli birbirlerine hatırlatır. Solange “…Benden iğreniyorsun. Bunu biliyorum, çünkü ben de senden iğreniyorum. Kölelerin sevgisi böyledir. Birbirlerini sevmezler.” der ve birbirlerini sevmeyen kız kardeşlerin duydukları isyanın oyun içinde örgütlenmesi gerekir, fakat bunu beceremeyen kız kardeşler artık birbirlerinin “koku”sundan da kurtulabilmek için hanımefendiyi zehirli ıhlamurla öldürmeye karar verirler. Beyefendiyi ihbar ederek hapishaneye yollayan Solange ve Claire Hanımefendiyi de öldürerek içinde bulundukları ötekilik konumundan kurtulmuş olacaklardır. Böylelikle, egemen olanın   ezilen karşısındaki konumu da alt üst edilecektir.
Bayan kocasının cezaevine girmesi ardından içinde bulunduğu yas haline uygun olarak davranmanın, lüks ve sefahat içinde yaşamanın anlamsızlığı üzerine konuşur. Bayan:
“…Kocam hapisteyken ben nasıl olur da tuvaletlerime, kürk mantoma kafa yorabilirim?” der fakat mateminden bahsederken bile yeni bir  “yas modası” başlatmaktan ölümünde tutacağı yastan daha “kelli felli” bir yas tutmaktan ve “cici elbiseler, çok pahalı entariler” diktirmekten bahseder. Bunu yaparken de “iyiliksever, yardımsever” bayanımız eskilerini de yoksul hizmetçi kız kardeşlere vermeyi ihtimal etmez. Bunun yanı sıra oyun adaletin, yargı sisteminin de egemenler lehine nasıl işlediğini ortaya koyar. Beyefendinin alıkonulduktan sonra kefaletle salıverilmesi üzerine Solange “ iyi valla, yargıçların onu salıvermesi büyük bir pervasızlık. Adaleti maskaraya çevirdiniz” der. Bayan da beyefendinin salıverilmesinin ardından “gece yarısı insanı adliyeden nasıl salarlar? Yargıçlar böyle geç vakitlere kadar kalırlar mı?” der.  İnancın, dinin samimiliği de kızkardeşler tarafından sorgulanır.
Solange: “…Sıraların üzerine diz çökmekten usandım artık. Hani kilisede ben de pekala o baş rahibelerin kırmızı kadifelerini giyebilir, günah çıkartmaya gelenlerin elmaslarından takıp takıştırabilirim. Hem daha soylu da davranabilirim…” Cenaze merasimlerindeki ritüellerin de farklı işlemediğini Solange’in Claire’in hayali cenaze töreninden kurduğu fanteziden biliriz. Solange:
“…Ne güzel değil mi ? En önde metrdoteller, ama fraklarının yakasında saten yok. Çelenk taşıyorlar. Onların arkasında hademeler. Kısa pantolonlu, beyaz çoraplı uşaklar. Bunlar da çelenk taşıyorlar… En arkada da kilise adamları…” Fakat kadın hizmetçiler de kendilerine ancak arkadan yer bulmuşlardır Solange’in fantezisinde. Kız kardeşler kadınların sınıf konumuyla da  aşağı tabakada olduğunu gösterirken kendi yoksunluklarını gidermek için kurtuluş yolu ararlar. Oyunda toplamda üç kadın karakter vardır. Beyefendinin ve sütçünün  sadece adını duyarız. Onunla ilgili yapılan konuşmalarda üç kadının da aynı kişiye duydukları duygu formları hizmetçi kız kardeşlerin Bayandan farklı olarak resmedilir. Sütçü de efendinin karşısında “zavallı” hizmetçilerin ortak aşkıdır.
Solange: “…Sütçüyü de mi elimden alacaktınız? Açık söyleyin. Sütçüyü elimden almak istediğinizi açıklayın. Yoksa Solange sizin çarkınıza okur.”
Solange: “İşte mutfağıma dönüyorum. Eldivenlerimle, bulaşıkların kokusu beni orda bekliyor…” Solange’in Hizmetçilerin ne tür işler yaptığını ifade eden sözleri de bu bağlamda okunabilir. Solange : “…Hizmetçiler ortalık temizler, ya da bulaşık yıkarken kasılmaktan başka bir şey yapmazlar. Olsa olsa süpürgeyi yelpaze yerine kullanırlar, basma önlükle de kırıtırlar…”
Solange ile atışmasında Claire Solange’a   “…Sen de artık yosmaların, birinci sınıf orospuların nimetlerinden yararlanmaya bakıyorsun. Sevgilin için her şeyi göze almaktan, yolunda küçük düşmekten… memnun olacağa benzersin. Sevgilini el üstünde tutsunlar diye gardiyanlara da peşkeş çekeceksin.” Sınıf dolayımı ile madunlaştırılan hizmetçiler üst sınıf erkeği ile birlikteliğinde en fazla erkeğin metresi olabilir algısı yaratılarak  “hafif meşrep değersiz hizmetçiler olarak tasvir edilmişlerdir, Varlıklarını kanıtlamaları içinde sürekli rekabet halindeki bu çoklu ilişkinin sonlanması gerekmektedir ki beyefendi ya da sütçü Mario geride kalanın olsun. Claire’in bayanı öldürme planından önce Solange’a söylediği “Nereden bulacaksın? Sen de benim gibisin. Sen de eksik eteksin. Sokaktan bir sütçü geçti mi allak bullak oluyorsun.” Sözleri de kanıksatılmış toplumsal cinsiyet rollerin kız kardeşler üzerindeki tezahürünün açık bir temsilidir.
 Hizmetçi kız kardeşler Solange ve Claire bulundukları yaşamı sürdürmek amacında değildirler ve  bayanı öldürme planı kurarlar oyunun ikinci bölümü olarak da kuracağımız bu sahnede Bayan eve gelir Solange ve Claire oyunun özellikle ikinci bölümünden sonra kimlikleri, duygu halleri sürekli yer değiştirir. Kimi zaman Solange öfkesini canlı tutmaya çalışıp harekete geçerken kimi zaman da Claire Solange’ın yerini alır
Solange : “Kinime yol vermektense sizi cehenneme kadar izlemeyi yeğ tutarım..
Claire: Bu işin ünü benim olacak sen zehirleyemedin ama ben zehirleyeceğim… Sıra bende!”
Solange bayanla beyefendinin geleceği korkusunu yaşayarak: “Hayır hayır sen çıldırmışsın. Burdan gidelim. Çabuk Claire. Durmayalım. Evin her köşesinden zehir fışkırıyor.” Diyerek kaçmak istemesine rağmen Claire’i  son sahnede temsili olarak öldürür ve cenaze merasimini anlatır. Törende ötekiler efendileri ile eşitlenmiş olur
“Yatakları yapmak için eğildim, camları silmek için eğildim, sebzeleri soymak için eğildim. Kapıları dinlemek, gözümü kilitlere uydurmak için eğildim. Ama şimdi dimdik ayaktayım. Turp gibi. Ben insanları boğarım!”
Faillik  ve Ötekiliğin Sınırlarında Solange ve Claire
Solange ve  Claire’in kimliğin akışkanlığı ,yapılıp bozulan , yeniden inşa edilen bir konumsallığın ifadesidir.
“Bedensel hareketler, edimler ve arzu performatiftir. Dışa vuruyormuş gibi yaptıkları öz veya kimlik aslında bedensel işaretler ve diğer söylemsel yollarla imal edilen ve sürdürülen üretimlerdir. Toplumsal cinsiyetli bedenin performatif olması demek, gerçekliğini teşkil eden çeşitli edimlerden ayrı bir ontolojik statüsü olmaması demektir (Butler, 2008, s.224) .
 Rollerin iç içe geçtiği bu diyologlarda yer yer Solange’in Claire, Claire’in Solange kimi zaman da Bayan olduğunu fark ederiz. Cinsiyetin tarihsel ve toplumsal bir kurgu olduğundan hareketle beden de akışkan kimlikler ve pratiklerle mücadele ve müzakere ilişkisi üzerinden yenilenir ve düzenlenir. Bu yenilenme tek boyutlu bir yenilenmeye değil çok boyutlu farklı kimliklerle ilişkilenerek gerçekleşir. Toplumsal cinsiyetin kadınlığı ve erkekliği diğer tahakküm biçimleri ile bağlantılı olarak sosyo kültürel  düzeyde kurulan konumsal bir ilişki olarak düşündüğümüzde   Butler bu ilişkiyi kimliğin doğasına ya da özüne bağlamaktan ziyade performanslar, tekrarlar üzerinden kurulduğunu ifade eder ve  cinsiyetlendirilmiş kategorileri çeşitli söylemler aracılığı ile üretir.
“Toplumsal cinsiyet nitelikleri ve edimleri, bir bedenin kültürel imlemini gösterme veya üretme biçimleri performatifse, bir edimin veya niteliğin ölçüsü olabilecek, önceden var olan bir kimlik yok demektir; hakiki ya da sahte, gerçek ya da çarpık toplumsal cinsiyet edimleri ortadan kalkacak, hakiki toplumsal cinsiyet kimliği koyutlamasının da düzenleyici bir kurgu olduğu açığa çıkacaktır” (Butler, 2008, 231).
Butler, toplumsal cinsiyeti “eylemlerin kaynağındaki kararlı bir kimlik olarak değil de zaman içerisinde zayıf bir inşa ile kurulan edimlerin stilize tekrarı üzerinden …tesis edilen bir kimlik”(Butler, 2008:230) olarak kurgular. Bu bağlamda kız kardeşlerin kimlikleri doğrusal bir düzlemde gerçekleşmez, kimi zaman geriye düşer, aşınırken kimi zamanda tekrarlarla  kurulan bir sürece dönüşür. Böylelikle Solange ve Claire özne ve nesne ilişkiselliğinde kendi inşalarının faili ve ötekisi olduğu sahnelerle karşımıza çıkarlar ve efendilerine karşı durdukları konum sık sık yer değiştirir, kaygan bir zeminden akmaya başlar. Butler fail madun ilişkisindeki geçişliliği şu şekilde dile getirir:
İktidar koşulları devam ettikleri sürece yinelenmek zorundadırlar; Özne tam da böylesi bir yinelenmenin alanıdır; hiçbir zaman mekanik olmayan bir tekrardır o…İktidar, kendini başlatan bir faillik görüntüsünün arkasına gizlenir… İktidarın yinelenmesi, maduniyet koşullarını zamansallaştırmakla kalmaz, aynı zamanda bu koşulların durağan yapılar değil, zamansal -yani etkin ve üretken- olduklarını gösterir( Butler, 2005, s.23).
Claire: “Ama bayancığımızı unutma! O bizi sevmez mi? Bayancığımız melek gibidir. Bayancığımız altın yüreklidir. Bizi başının üstünde tutar.”
Solange: “Bizi koltuklarını sevdiği kadar sever. Bir de ayakyolunun pembe fayanslarını… sevdiği kadar sever.”
Başka bir sahne de ise yer değiştirmiştir roller
Solange: Ama bayanı yine de yok yere öldüremeyiz.
Claire: “yok yere mi çektiklerimiz yetmez mi? Niçin öldürmeyecek mişiz? Bundan daha sağlam bir neden hiçbir yerde bulunamaz…” diyerek kimliğin sabitleşmiş hali ortadan kalkarak devingen bir hat üzerinden ilerler. Bu devingen hat her defasında doğrusal bir düzlemde ilerlemez. Burada önemli olan sürecin kendiliği, performansın icrasıdır. Bir nevi Solange ve Claire kimlikleri yol gider, bu yol taşlı çakıllı, düşüp kalkılan, kimi zaman öteki kimi zaman da fail , özne olunan bir yola sürüklenir.

Claire ve Solange Bayanı öldürme provaları yaptıkları halde planları başarısızlığa uğradıklarında  Claire rolündeki Solange’a hanım rolündeki Claire kendini öldürtür, ardından Solange’in bu temsili cinayetinden etkilenen Claire Solange hayalden çıkıp gerçekte de bu ölümü gerçekleştirmesini ister. Çünkü ne beyefendinin ne de bayanın üstesinden gelip ötekiliklerinden kurtulabilmişlerdir. Bu nedenle artık birbirleriyle olan ikili ilişkide yüzleşme kaçınılmaz olur.
 “Ne yazık ki kinimi bayancığımızın yüzüne çarpamadım. Ne yazık ki arkasından burun büktüğümüzü söyleyemedim. Kımıldamayın bayancığım. Ölüm üstünüze kanat gerdi”
 Bayanı öldürmeyince birbirlerini öldürerek hem bayandan hem birbirlerine öteki olduklarını fark ettiren yansımalarından kurtulmuş olacaklardır Böylelikle birinin ölümü diğerinin yaşaması özne olarak kendi tekilliğini kurması anlamına gelecektir. Solange ve Claire in varlıklarının birbirinin yansıması olduğu bu rahatsız edici yansımanın sonlanması için oyunun sonunda Claire ölüme hazırlanırken “Hele hüküm giydiğin zaman beni de büyük bir özenle içinde taşıyacağını aklından çıkarma. Güzel , özgür ve mutlu olacağız…” der.

 SONUÇ
Cinsiyetin performatifliği üzerinden yol alan bu çalışma oyun içinde  oyun kurgusu içinde  söylemler üzerinden kimliklerin akışkanlığını, sürekli kurulumunu, doğal ya da özsel kategorilerle açıklanamayacağını, müzakere ve mücadele halinde farklı dönüşümler barındırdığını anlatırken farklı sınıf ,cinsiyet etnisite gibi  tahakküm biçimleri ile de ilişki halinde olduğunu göstermesi bakımından önemli bir yerde durmaktadır. Solange ve Claire toplumsal cinsiyet kimliklerini sabit, özsel olmayan bir performatif inşa yolunda kazanır ve kaybederler. Dolayısı ile efendiliğin kendisine karşı çıkan ve bir efendi olmak isteyen iki kız kardeş, kendi varlıklarını olumsuzladıkları ve bir yanıyla da aşağı konumsallıklarını birbirlerine hatırlattıkları için fail olmak ve özne olma yolunda yıkıcı/ yakıcı bir eyleme ihtiyaç duyarak ölme, öldürme, intihar, suç işlemeye yönelirler. Bu eylem hem Solange, hem Claire, hem de bayan için bir anlamda özgürleşmeyi getirir. Ölüm ve öldürme eylemi kimliğin kendi içinde yaşadığı acizliklerin, baskı ve zorun tahakküme karşı direniş ilişkisi içinde varılan kapısı haline gelir.

  KAYNAKÇA
 Özkazanç, A. (2015). Feminizm ve quer kuram. Ankara: Dipnot yayıncılık
Butler, B. (2008). Cinsiyet Belası. Çev. Başak Ertür. İstanbul: Metis Yayınevi.
Butler, B. (1995). İktidarın Psişik Yaşamı. Çev. Fatma Tütüncü, İstanbul: Ayrıntı         Yayınevi.
De Beauvoir, S. (1993). Kadın, İkinci Cins I: Genç kızlık çağı, Çev. Bertan Onaran.  İstanbul: Payel Yayınları.
Donovan, J.(2009). Feminist teori. Çev. Aksu Bora, Meltem Ağduk Gevrek, Fevziye Sayılan. İstanbul: İletişim Yayınları.

Segal, L. (1992). Ağir Çekim, Değişen Erkeklikler, Değişen Erkekler. çev. Volkan Ersoy, İstanbul: Ayrıntı Yayınları

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder