KİMLİKLERİN
OYUNU HİZMETÇİLER OYUNUNUN CİNSİYETİN İNŞASI BAĞLAMINDA OKUNMASI
Tülin TURAN*
Hizmetçiler,
Jean Genet’in 1947’de ilk olarak kaleme aldığı oyunudur. Absürd tiyatro
akımının önde gelen yazarlarından Jean Genet’in önemli eserlerinden biridir. Absürd
tiyatro olmasından olayı hizmetçiler oyunu, içerisinde kurgu içerisinde kurguyu
barındırarak her bir noktasında bizlere farklı anlamlar sunmaktadır. Oyun üç ana karakterden oluşmaktadır; Claire,
Solange ve Bayan. Claire ve Solange iki kızkardeşler ve evin
hizmetçileridirler, bayan da isminden de anlaşılacağı üzere evin “hanımı”
rolündedir. Bu oyun cinsiyetin inşası bağlamında kimliklerin oluşumu,
performatifliği ve ezen - ezilen ilişkisi analiz edilmeye çalışılacaktır. Butler’ın
performatif inşası tanımına bakacak olursak performatifliği şöyle tanımladığını
görürüz; “bedensel hareketler, edimler ve arzu
performatiftir. Dışa vuruyormuş gibi yaptıkları öz veya kimlik aslında bedensel
işaretler ve diğer söylemsel yollarla imal edilen ve sürdürülen üretimlerdir.
Toplumsal cinsiyetli bedenin performatif olması demek, gerçekliğini teşkil eden
çeşitli edimlerden ayrı bir ontolojik statüsü olmaması demektir (2008:224). Buradan
aslında kimliklerin aslında bir müzakere ve mücadele biçimi olarak sabit olmayan
bir kurgudan oluştuğunu söylemek yanlış olmasa gerek.
Bauman ise kimliği şöyle tanımlamaktadır; "Kimlik denen mefhum modern
bir icattır. Kimlik bir görev bilinci, en başından bir münferit görev olarak
biçilmiş ve de modern akla, pratiklere yerleşmiştir. Belirsizlikten kaçış yolu
bulmak bireyin kendisine bağlıydı. Öğretmenler, eğitmenler, koçlar,
danışmanlar, rehberler hangi kimlikleri edinmek ve onları elde tutmak konusunda
en iyi bilgilere sahip olduklarını iddia ediyorlardı (1996:19)” (aktaran Gürel
2012:21). Hall'a göre, "kimlikler, kişilerin almaya zorunlu oldukları
birer posizyondur, bir yandan da bir temsiliyet olduklarını bildikleri bir
posizyonudur. Ancak, bu temsiliyet her zaman karşısındakinin noksanlığı,
ayrımı, ötekinin bulunduğu konum üzerinden kurulmaktadır, bu yüzden hiç bir
zaman yeterli olamazlar (1996:6)” (aktaran Gürel 2012:24). Dolayısıyla
kimliklerin oluşumu içerisinde “ben” ve “öteki” yi barındırarak, biyolojik bir
oluşumda ziyade toplumsal kırılmalar içerisinde sürekli değişkenlik
gösterebilen oluşan bir kurgudur.
Altun’un
(2015:80) aktardığı üzere egemen sınıf/söylem tarafından tanımlanan/inşa edilen
kimlik, inşasının sınıfsallığını da örterek bir tahakküm aracına;
madun/ezilen/sınıf/söylem tarafından kurulan kimlik ise egemen söyleme karşı
bir direniş aracına dönüşür. Tahakkümün çok boyutluluğu göz önüne alındığında ezilenlerin
kimlik tasarımlarının özcü politikalara dayanması egemen ideolojisinin
tanımıdır. Bu bağlamdan hareketle öncelikle karakterlere bakarak oyunu okumaya
çalışacağız.
KİMLİKLERİN OYUNU VE
DİRENİŞ
Claire ve Solange bu oyunun ezilen iki ötekisini
temsil etmektedirler. Öteki olmalarından dolayı bulundukları konuma aslında
başkaldırıda bulunmaya çalışmaktadırlar ancak bunu gerçek anlamda yapamayıp kurgu
içerisindeki kurguyla yapmaya çalışmaktadırlar. İkisi de evdeki iktidardan yani
bayandan kurtulmak istemektedirler ancak ikisi birbirlerine baktıklarında
aslında kendi ötekiliklerini gördükleri için birbirlerinden de kurtulmayı ve tek
başına kalmayı istemektedirler. Aslında birbirlerine baktıklarında gördükleri
yansıma hem kendi yansımaları olduğu için aslolarak kendilerinden kurtulmak
istemektedirler. Aynı zamanda ikisi de sütçü Mario’yla “kırıştırmak”tadırlar. Mücadele
edilirken olağan süreçte dayanışmayla birlikte bir direnişin kurulması beklenir
ancak buradaki direnişte birlikte mücadele etme kısmından bir parça söz
edilebilir. Çünkü iki kızkardeş direnişe kendi kurgularıyla geçtiklerinde
aslında bayanın kendilerine davrandığından bile daha kötü davranarak, kendi
ezilmişliklerinin birbirlerinin yüzlerinde yansımış olduğunu gördükleri için
öfkeden daha acımasız davranmaktadırlar. Özellikle Claire kendi yaptıkları
kurguda bayanın yerine geçtiğinde şöyle söylemektedir;
……
Solange:
Ama bayanı gene de yok yere öldüremeyiz.
Claire:
Yok yere mi? Çektiklerimiz yetişmez mi sanki? Niçin öldürmeyecekmişiz, lütfen
söyler misin? Benim bilmediğim bir neden mi var? Bundan daha sağlam bir neden
hiçbir yerde ve hiçbir zaman bulunamaz. Bu gidişle bayancığımız kahkahaları
savurarak bizi gene kararsızlık içinde bastırır. Tabii kahkahalarının arasına gözyaşlarını,
o derin iç çekmelerini sokuşturmayı da unutmaz. Hayır, hayır. Bu işin ünü benim
olacak. Sen zehirleyemedin ama, bayanı ben zehirleyeceğim. Sana da buyruklar
vereceğim. Sıra ben de!.
Solange:
Yoo, ben hiçbir zaman…
Claire:
Peşkiri ver! Çamaşır mandallarını ver! Soğanları soy! Havuçları kazı! Camları sil!
Paydos artık bunlara. Paydos! Aa, dur unuttum. Muslukları kapa! Paydos bunlara!
Benim de hizmetçilerim olacak.
Claire’in
sözlerinden anlaşıldığı üzere, iktidarı yani bayanı öldürdükten sonra istediği
şey, kardeşiyle birlikte eşit düzlemde yaşayacakları bir yaşam değil de kendisinin
iktidar olduğu ve kardeşine bu sefer kendisinin hükmettiği bir geçişkenliktir. Solange
açısından da benzer bir durum söz konusudur. Kendin kurguladıkları oyunun içinde
bayanı öldürdüklerinde Solange’ın da bayanın yerine geçerek “bayan Lemercier” olma hayali vardır.
Bayan
da evin “hanımı” olmasından dolayı o evdeki iktidarı temsil etmektedir. Bayan’ın
“kocası” hizmetçiler tarafından yazılan mektuplar sonucunda hırsızlık ithamıyla
tutuklanmış, o yüzden hizmetçilerle birlikte evde artık kendisi kalmıştır. Dolayısıyla
da hizmetçilerin başkaldıracağı artık tek kişi kalmıştır. Bayan karakter olarak
iktidar olma rolünü yerine getiren güzel, sürekli süslü kıyafetler giyen, hizmetçileri
ezerek onlara kötü davranan, odasında sürekli çiçekleri olan, mücevherler
takarak, beyaz parıltılı kıyafetler giymektedir. Kadının odasındaki düzenden,
kıyafetlerine kadar aslında her şey iktidarın gücünün göstergesiyken, hizmetçilerin
giydiği siyah elbiseler onların ezilmişliğin, ötekiliklerinin göstergesidir.
Bayanın
evde olmadığı zamanda onun kıyafetlerini giyerek ve onun rolünü üstlenerek onu
öldürme provasını sürekli yapmaktadırlar. Bayanın yerine geçen Claire ve
Claire’in yerine geçen de Solange olur. Bayanın rolünü üstlenen Claire hatta
bayandan daha sert bir şekilde kızkardeşine davranarak, onu bir de sütçüyle
“kırıştır”dığı için azarlar. Aslında burada bayanın da genç sütçüyü aslında
“ayartmak” istediğini algılıyoruz. Bayan (Claire) ile Claire (Solange) arasında
geçen diyalogda şöyle söylemektedir bayan;
…
Claire:
Güzel olacağım! (Aynada kendine çekidüzen verir) benden nefret ediyorsun değil
mi? Beni uysallığınla, alçak gönüllülüğünle, kuzgun kılıçlarınla, kasım
patılarınla eziyorsun. (Ayağa kalkar, daha yavaş bir sesle) Yok yere insanın
ayağı takılıyor. Her köşede bir çiçek. Amann. ne korkunç! (Yeniden aynada kendine
bakar) Güzel olacağım! Senden de güzel olacağım! Hiçbir vakit benim güzelliğime
erişemeyeceksin. Şunu iyi belle: Mario’yu
bu vücut ve bu suratla kandıramazsın. Bu genç ve kaba sütçü bana metelik
vermiyebilir.. Ama bak ondan çocuğun olursa..
Oynadıkları
oyunun dışında da birbirlerine aynı ezenlerin yaklaştığı gibi yaklaşıp
ötekileştirmektedirler. Claire aralarında geçen tartışma esnasında; … sen de benim gibisin. Sen de eksik eteksin. Sokaktan
bir sütçü geçti mi, allak bullak oluyorsun diyerek hem kendisini hem de kardeşini
belki de evdeki bayandan daha fazla aşağılamaktadır.
Bayanı
öldürmekle ilgili provaları diğer taraftan bayana ve kendilerine karşı iç
döküşleri de içermektedir. Ezilen, madun olan, öteki olan hizmetçiler, evdeki
iktidara karşı direnen kimlikler halindedirler ve aslında oynadıkları oyun da
bir nevi kimlik oyunudur. Buradaki direniş sadece evdeki egemenlere karşı değil
aynı zamanda egemenliğin diğer bir önemli simgesi olan kiliseye de karşı bir
başkaldırıdır. Onunla ilgili olarak kendi kurdukları oyunları saatin çalmasıyla
bölündükten sonra hizmetçi kardeşler arasında şöyle bir diyalog geçmektedir;
…
Solange:
Dur hele. Madem ki öğrenmek istedin, dinle. Sana daha başka şeyler de
anlatacağım. Kızkardeşinin kafasından neler geçtiğini, nasıl bir insan
oldduğunu öğren. Hizmetçilerin ne biçim şeyler olduğunu da gör. Evet ben bayanı
boğmak istedim.
Claire:
Ahreti düşün! Ahreti düşün! Ölümden sonrasını düşün!
Solange:
Ölümden sonra bir şey yok. Sıraların
üzerine diz çökmekten usandım artık. Hani kilisede ben de pekala o
başrahibelerin kırmızı kadifelerini giyebilir, günah çıkarmaya gelenlerin
elmaslarından takıp takıştırabilirim. Hem daha soylu da davranabilirim. Bayancığımıza
bak ne güzel acı çekiyor! Sürüp sürüştürerek ne güzel gözyaşları döküyor! Acı
onu daha bir başkalaştırıyor, daha bir akça pakça yapıyor. Kocasının hırsız
olduğunu öğrenince polislere kafa tuttu. Ama sevinçten eteklerinin zil çaldığı besbelliydi.
Şimdi yüzüstü bırakılmış bir kadın. Şirin mi şirin. Acısına üzülen iki saygılı
hizmetçi de kollarına girmiş ona destek oluyor. Mücevherlerinin ışığından,
entarilerinin ve avizelerinin parlaklığından acısı nasıl da ışıldıyor! Claire,
suçumun güzelliği bana kederimi unutturuyor. Sonunda evi de ateşe vereceğim.
Burada
diğer bir taraftan kapitalizmin ezen konumundaki insanları ideal kadın formu
uğruna ne kadar robotlaştırdığını da ima ediyorlar aslında. Çünkü evlerindeki
gücün sahibi bayan (sözde olsa bile) acı çekerken soyluluktan ödün vermiyor. Kilise
için de bir nevi benzer bir eleştiri geçerlidir. “ibadet” kisvesi altında da oradaki
görevlilerden ibadet etmeye gelen insanlara kadar herkes asil görünmek için
elinden geleni yapıyor. Bu yüzden ezilenler orada bir kez daha ezilmektedirler
orada.
Oyun
içerisinde oyun oynayan hizmetçilerin oyunu çalar saatin çalmasıyla son
bulmuştur ve bir kez daha bayanı öldürmeyi başaramamışlardır. Ancak Claire her
ne olursa olsun bayanı öldürmeye kararlıdır. Bir yandan da Claire, Solange’a
kıyasla daha yıkıcı, daha hırslı bir karakter olarak karşımıza çıkmaktadır. Çünkü
Solange’ın yüzüne her baktığında hem kendi ezilmişliğini hem de onun
ezilmişliğini gördüğü için daha fazla isyan ederek biran önce bu durumdan
kurtulmayı istemektedir. Bayan eve geldiğinde kocası tutuklu olduğu için
(yapmacık bir şekilde) üzgün olduğunu, artık eskisi gibi, parıltılı süslü
şeyler giyemeyeceğini, daha sade bir kadın olacağından bahseder hatta artık
yalnız kaldığı için değişeceğini bir erkeğin yokluğunda o varmış gibi daha
güçlü olacağını, “kocası” nın yokluğunda onun katına yükselmeyi istediğini şu
şekilde ifade etmektedir;
…
Bayan: Beni
daha tanımadın. Bugüne dek kız kardeşin olsun, sen olsun hep sevgi ve özenle
kuşatılmış, ıhlamurlarına ve dantelalarına gömülmüş bir kadın gördünüz. Ama ben
hanidir şımarıklıklarımı bıraktım. Güçlüyüm artık. Savaşa hazırım. Zaten kocam
idam edilecek falan değil. Ama benim de onun katına yükselmem gerek. Tezliğe, daha
iyi görebilmek için de gereklilik duyuyorum. Bu tezlik sayesinde, sabahtan beri
arşınladığım şu can pazarından da kurtulurum belki. Belki de bu tezlik
sayesinde, evime esrarengiz casuslar yerleştiren o iblis polislerin kim
olduğunu öğrenirim.
Hatta
kıyafet dolabını açarak hizmetçilere elbiselerinden verir ancak bunları bir
lütuf olarak vermeyi elden bırakmayarak. Bu sırada tabi Claire bayan için
hazırladığı zehirli ıhlamuru sürekli teklif etmesine rağmen bayan içmemektedir.
Ancak bayanın dikkatini açık kalan telefonun çekmesi üzerine Claire’den eşinin
serbest bırakıldığını öğrenir. Onu duyduğu zaman hizmetçiye verdiği kürkü alır
ve evden çıkar. Yani eşinin çıkamayacağını düşünerek reddettiği bir dizi şaşalı
eşyayı, eşinin çıktığını duyduğu an kabul ederek eski bayan olur. Burada
bayanın hali aslında günümüz açısından da hala aynı duruma tekabül etmektedir.
Şöyle ki, kadınlar tek başlarına bir birey olarak her daim yok sayılmışlardır,
her zaman birilerine ya da bir şeylere bağımlı olarak ilişkilendirilmişlerdir. Bu
arada bayanın evden hemen çıkması Claire’in hazırladığı zehirli ıhlamuru
içmemesi üzerine iki hizmetçi arasında bir süre tartışma olur ve ardından saatin
çalmasıyla yarım bıraktıkları oyunu yeniden tamamlaya çalışırlar. Artık burada
kimliklerin mücadelesi sert bir şekilde daha kararlı bir şekilde başlamıştır. Ve
en nihayetinde de gerçek anlamda öldürülemeyen tahakküm edenler, artık bu oyun
içerisinde öldürülmüştür. Çünkü zehirli ıhlamuru içen Claire hem evdeki iktidar
olan bayandan hem de kardeşine bakıp da gördüğü kendi ezilmişliğinden artık
kurtulmuştur. Ölürken bile sınıfsal olarak düşmeden ölmüştür bayan, hem de en pahalı en gözde fincandan olmuştur
ölümü. Solange da artık önceden deneyip de başaramadığı şeyi artık kendi
kurgularında da olsa başarmıştır. O da hem iktidarın sahibi olan bayandan hem
de kendi ötekiliğinden artık kurtulmuştur. Ve bayanın (Claire’in) ölümünden
sonra ellerini kelepçeliymiş gibi önde çapraz tutması kendisini suçlu ilan
etmesi anlamına gelmektedir. Ancak bilindiği üzere buradaki fail Solange değil,
acımasız kapitalist sitemin bizzat kendisidir.
SONUÇ
Donald
E. Hall, Subjectivity adlı kitabında, kimliğin zorunlu olma halini şu şekilde açıklıyor,
"içinde yaşadığımız çağda, otorite figürleri ve kurumlar genel olarak
bizden kimliklerimizi açıklamamızı, onları ifade etmemizi ve yeniden düşünmemizi
istemekteler (2004:1). Kendimizi sürekli bir kimliklendirme süreci içerisinde bulabiliyoruz.
Bu kimlikler üzerinden kendimizi ve çoğu zaman ötekini tanımlıyoruz (aktaran Gürel 2012:19).
"Derrida
bize göstermiştir ki, kimliklenme süreci çoğu zaman bir şeyleri dışarda bırakma
ve iki kutup arasında şiddetli bir hiyerarşi kurma ile sonuçlanmaktadır,
erkek/kadın vs." (1996:33) Yani, bir noktada öteki üzerinden
kurulmaktadır, söz konusu kimliklenme süreci (aktaran Gürel
2012:23).
Yukardaki anekdotlarla da birlikte açıklanmaya çalışıldığı üzere kimlikler
kendilerini performatif olarak karşıtlıklar üzerinden kurmaktadırlar. Bu
karşıtlıklar da içerisinde doğal olarak tahakküm ve ezme – ezilme ilişkisini barındırmaktadırlar.
Buradaki oyunda açıklamaya çalıştığımız üzere, burada kurgunun içerisinde bir
kurgu ve ciddi bir direniş alanı vardır. Kapitalist sistemin evlerinde bulunan
temsilcisine, egemen sınıf mensubundakilere karşı, kiliseye karşı ve
ötekileştirilen kendi kimliklerine dahi başkaldırmışlardır. Ancak burada önemli
olan noktalardan biri evdeki sistemi alaşağı ettikten sonra hizmetçilerin
ikisinin de bu sistemi devam ettirmek, evdeki bayan olmak istemeleridir. Bunu
bu kadar çok istemelerine rağmen ise kendi oyunları içerisinde bayanı gerçekten
öldürmüşlerdir. Fakat sonunda Solange kendisini suçlu ilan etmek durumunda
kalmıştır. Bu oyunda kimlikler sınıfsal, kültürel inşalarla ve söylemlerse
adeta dans ederek karşıtlıklarıyla mücadele etmişlerdir.
Kaynakça
Genet,
J. (1990). Hizmetçiler. Nisan
Yayınları: İstanbul
Gürel,
E. (2012). Siber- alemde kimlik, cinsellik ve homonormatif izler. Yayımlanmamış
Yüksek Lisans Tezi. İstanbul Bilgi Üniversitesi: İstanbul.
Altun,
H. (2015). Toplumsal cinsiyet ve medya temsilleri. İçinde Yavuz, Ş. Cinsiyetin
toplumsal inşası ve ötekilerin temsilinde karşı hegemonik bir olanak olarak
sinemanın protez belleği (ss. 71-80) İstanbul: Heyamola Yayınları.
Butler,
Judith (2008) Cinsiyet belası: feminizm
ve kimliğin altüst edilmesi. İstanbul: Metis Yayınları.
*Mersin Üniversitesi Kadın Araştırmaları Anabilim Dalı Yüksek Lisans Öğrencisi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder