19 Haziran 2015 Cuma




KİMLİKLERİN OYUNU HİZMETÇİLER OYUNUNUN CİNSİYETİN İNŞASI BAĞLAMINDA OKUNMASI

                                                                                                                       Tülin TURAN*

Hizmetçiler, Jean Genet’in 1947’de ilk olarak kaleme aldığı oyunudur. Absürd tiyatro akımının önde gelen yazarlarından Jean Genet’in önemli eserlerinden biridir. Absürd tiyatro olmasından olayı hizmetçiler oyunu, içerisinde kurgu içerisinde kurguyu barındırarak her bir noktasında bizlere farklı anlamlar sunmaktadır.  Oyun üç ana karakterden oluşmaktadır; Claire, Solange ve Bayan. Claire ve Solange iki kızkardeşler ve evin hizmetçileridirler, bayan da isminden de anlaşılacağı üzere evin “hanımı” rolündedir. Bu oyun cinsiyetin inşası bağlamında kimliklerin oluşumu, performatifliği ve ezen - ezilen ilişkisi analiz edilmeye çalışılacaktır. Butler’ın performatif inşası tanımına bakacak olursak performatifliği şöyle tanımladığını görürüz; “bedensel hareketler, edimler ve arzu performatiftir. Dışa vuruyormuş gibi yaptıkları öz veya kimlik aslında bedensel işaretler ve diğer söylemsel yollarla imal edilen ve sürdürülen üretimlerdir. Toplumsal cinsiyetli bedenin performatif olması demek, gerçekliğini teşkil eden çeşitli edimlerden ayrı bir ontolojik statüsü olmaması demektir (2008:224).  Buradan aslında kimliklerin aslında bir müzakere ve mücadele biçimi olarak sabit olmayan bir kurgudan oluştuğunu söylemek yanlış olmasa gerek.
Bauman ise kimliği şöyle tanımlamaktadır; "Kimlik denen mefhum modern bir icattır. Kimlik bir görev bilinci, en başından bir münferit görev olarak biçilmiş ve de modern akla, pratiklere yerleşmiştir. Belirsizlikten kaçış yolu bulmak bireyin kendisine bağlıydı. Öğretmenler, eğitmenler, koçlar, danışmanlar, rehberler hangi kimlikleri edinmek ve onları elde tutmak konusunda en iyi bilgilere sahip olduklarını iddia ediyorlardı (1996:19)” (aktaran Gürel 2012:21). Hall'a göre, "kimlikler, kişilerin almaya zorunlu oldukları birer posizyondur, bir yandan da bir temsiliyet olduklarını bildikleri bir posizyonudur. Ancak, bu temsiliyet her zaman karşısındakinin noksanlığı, ayrımı, ötekinin bulunduğu konum üzerinden kurulmaktadır, bu yüzden hiç bir zaman yeterli olamazlar (1996:6)” (aktaran Gürel 2012:24). Dolayısıyla kimliklerin oluşumu içerisinde “ben” ve “öteki” yi barındırarak, biyolojik bir oluşumda ziyade toplumsal kırılmalar içerisinde sürekli değişkenlik gösterebilen oluşan bir kurgudur.
Altun’un (2015:80) aktardığı üzere egemen sınıf/söylem tarafından tanımlanan/inşa edilen kimlik, inşasının sınıfsallığını da örterek bir tahakküm aracına; madun/ezilen/sınıf/söylem tarafından kurulan kimlik ise egemen söyleme karşı bir direniş aracına dönüşür. Tahakkümün çok boyutluluğu göz önüne alındığında ezilenlerin kimlik tasarımlarının özcü politikalara dayanması egemen ideolojisinin tanımıdır. Bu bağlamdan hareketle öncelikle karakterlere bakarak oyunu okumaya çalışacağız.

















KİMLİKLERİN OYUNU VE DİRENİŞ
 Claire ve Solange bu oyunun ezilen iki ötekisini temsil etmektedirler. Öteki olmalarından dolayı bulundukları konuma aslında başkaldırıda bulunmaya çalışmaktadırlar ancak bunu gerçek anlamda yapamayıp kurgu içerisindeki kurguyla yapmaya çalışmaktadırlar. İkisi de evdeki iktidardan yani bayandan kurtulmak istemektedirler ancak ikisi birbirlerine baktıklarında aslında kendi ötekiliklerini gördükleri için birbirlerinden de kurtulmayı ve tek başına kalmayı istemektedirler. Aslında birbirlerine baktıklarında gördükleri yansıma hem kendi yansımaları olduğu için aslolarak kendilerinden kurtulmak istemektedirler. Aynı zamanda ikisi de sütçü Mario’yla “kırıştırmak”tadırlar. Mücadele edilirken olağan süreçte dayanışmayla birlikte bir direnişin kurulması beklenir ancak buradaki direnişte birlikte mücadele etme kısmından bir parça söz edilebilir. Çünkü iki kızkardeş direnişe kendi kurgularıyla geçtiklerinde aslında bayanın kendilerine davrandığından bile daha kötü davranarak, kendi ezilmişliklerinin birbirlerinin yüzlerinde yansımış olduğunu gördükleri için öfkeden daha acımasız davranmaktadırlar. Özellikle Claire kendi yaptıkları kurguda bayanın yerine geçtiğinde şöyle söylemektedir;
……
Solange: Ama bayanı gene de yok yere öldüremeyiz.
Claire: Yok yere mi? Çektiklerimiz yetişmez mi sanki? Niçin öldürmeyecekmişiz, lütfen söyler misin? Benim bilmediğim bir neden mi var? Bundan daha sağlam bir neden hiçbir yerde ve hiçbir zaman bulunamaz. Bu gidişle bayancığımız kahkahaları savurarak bizi gene kararsızlık içinde bastırır. Tabii kahkahalarının arasına gözyaşlarını, o derin iç çekmelerini sokuşturmayı da unutmaz. Hayır, hayır. Bu işin ünü benim olacak. Sen zehirleyemedin ama, bayanı ben zehirleyeceğim. Sana da buyruklar vereceğim. Sıra ben de!.
Solange: Yoo, ben hiçbir zaman…
Claire: Peşkiri ver! Çamaşır mandallarını ver! Soğanları soy! Havuçları kazı! Camları sil! Paydos artık bunlara. Paydos! Aa, dur unuttum. Muslukları kapa! Paydos bunlara! Benim de hizmetçilerim olacak.   
Claire’in sözlerinden anlaşıldığı üzere, iktidarı yani bayanı öldürdükten sonra istediği şey, kardeşiyle birlikte eşit düzlemde yaşayacakları bir yaşam değil de kendisinin iktidar olduğu ve kardeşine bu sefer kendisinin hükmettiği bir geçişkenliktir. Solange açısından da benzer bir durum söz konusudur. Kendin kurguladıkları oyunun içinde bayanı öldürdüklerinde Solange’ın da bayanın yerine geçerek “bayan Lemercier” olma hayali vardır.     
Bayan da evin “hanımı” olmasından dolayı o evdeki iktidarı temsil etmektedir. Bayan’ın “kocası” hizmetçiler tarafından yazılan mektuplar sonucunda hırsızlık ithamıyla tutuklanmış, o yüzden hizmetçilerle birlikte evde artık kendisi kalmıştır. Dolayısıyla da hizmetçilerin başkaldıracağı artık tek kişi kalmıştır. Bayan karakter olarak iktidar olma rolünü yerine getiren güzel, sürekli süslü kıyafetler giyen, hizmetçileri ezerek onlara kötü davranan, odasında sürekli çiçekleri olan, mücevherler takarak, beyaz parıltılı kıyafetler giymektedir. Kadının odasındaki düzenden, kıyafetlerine kadar aslında her şey iktidarın gücünün göstergesiyken, hizmetçilerin giydiği siyah elbiseler onların ezilmişliğin, ötekiliklerinin göstergesidir.    
Bayanın evde olmadığı zamanda onun kıyafetlerini giyerek ve onun rolünü üstlenerek onu öldürme provasını sürekli yapmaktadırlar. Bayanın yerine geçen Claire ve Claire’in yerine geçen de Solange olur. Bayanın rolünü üstlenen Claire hatta bayandan daha sert bir şekilde kızkardeşine davranarak, onu bir de sütçüyle “kırıştır”dığı için azarlar. Aslında burada bayanın da genç sütçüyü aslında “ayartmak” istediğini algılıyoruz. Bayan (Claire) ile Claire (Solange) arasında geçen diyalogda şöyle söylemektedir bayan;
Claire: Güzel olacağım! (Aynada kendine çekidüzen verir) benden nefret ediyorsun değil mi? Beni uysallığınla, alçak gönüllülüğünle, kuzgun kılıçlarınla, kasım patılarınla eziyorsun. (Ayağa kalkar, daha yavaş bir sesle) Yok yere insanın ayağı takılıyor. Her köşede bir çiçek. Amann. ne korkunç! (Yeniden aynada kendine bakar) Güzel olacağım! Senden de güzel olacağım! Hiçbir vakit benim güzelliğime erişemeyeceksin. Şunu iyi belle: Mario’yu bu vücut ve bu suratla kandıramazsın. Bu genç ve kaba sütçü bana metelik vermiyebilir.. Ama bak ondan çocuğun olursa..

Oynadıkları oyunun dışında da birbirlerine aynı ezenlerin yaklaştığı gibi yaklaşıp ötekileştirmektedirler. Claire aralarında geçen tartışma esnasında; … sen de benim gibisin. Sen de eksik eteksin. Sokaktan bir sütçü geçti mi, allak bullak oluyorsun diyerek hem kendisini hem de kardeşini belki de evdeki bayandan daha fazla aşağılamaktadır.
Bayanı öldürmekle ilgili provaları diğer taraftan bayana ve kendilerine karşı iç döküşleri de içermektedir. Ezilen, madun olan, öteki olan hizmetçiler, evdeki iktidara karşı direnen kimlikler halindedirler ve aslında oynadıkları oyun da bir nevi kimlik oyunudur. Buradaki direniş sadece evdeki egemenlere karşı değil aynı zamanda egemenliğin diğer bir önemli simgesi olan kiliseye de karşı bir başkaldırıdır. Onunla ilgili olarak kendi kurdukları oyunları saatin çalmasıyla bölündükten sonra hizmetçi kardeşler arasında şöyle bir diyalog geçmektedir;
Solange: Dur hele. Madem ki öğrenmek istedin, dinle. Sana daha başka şeyler de anlatacağım. Kızkardeşinin kafasından neler geçtiğini, nasıl bir insan oldduğunu öğren. Hizmetçilerin ne biçim şeyler olduğunu da gör. Evet ben bayanı boğmak istedim.
Claire: Ahreti düşün! Ahreti düşün! Ölümden sonrasını düşün!
Solange: Ölümden sonra bir şey yok. Sıraların üzerine diz çökmekten usandım artık. Hani kilisede ben de pekala o başrahibelerin kırmızı kadifelerini giyebilir, günah çıkarmaya gelenlerin elmaslarından takıp takıştırabilirim. Hem daha soylu da davranabilirim. Bayancığımıza bak ne güzel acı çekiyor! Sürüp sürüştürerek ne güzel gözyaşları döküyor! Acı onu daha bir başkalaştırıyor, daha bir akça pakça yapıyor. Kocasının hırsız olduğunu öğrenince polislere kafa tuttu. Ama sevinçten eteklerinin zil çaldığı besbelliydi. Şimdi yüzüstü bırakılmış bir kadın. Şirin mi şirin. Acısına üzülen iki saygılı hizmetçi de kollarına girmiş ona destek oluyor. Mücevherlerinin ışığından, entarilerinin ve avizelerinin parlaklığından acısı nasıl da ışıldıyor! Claire, suçumun güzelliği bana kederimi unutturuyor. Sonunda evi de ateşe vereceğim.
Burada diğer bir taraftan kapitalizmin ezen konumundaki insanları ideal kadın formu uğruna ne kadar robotlaştırdığını da ima ediyorlar aslında. Çünkü evlerindeki gücün sahibi bayan (sözde olsa bile) acı çekerken soyluluktan ödün vermiyor. Kilise için de bir nevi benzer bir eleştiri geçerlidir. “ibadet” kisvesi altında da oradaki görevlilerden ibadet etmeye gelen insanlara kadar herkes asil görünmek için elinden geleni yapıyor. Bu yüzden ezilenler orada bir kez daha ezilmektedirler orada.  
Oyun içerisinde oyun oynayan hizmetçilerin oyunu çalar saatin çalmasıyla son bulmuştur ve bir kez daha bayanı öldürmeyi başaramamışlardır. Ancak Claire her ne olursa olsun bayanı öldürmeye kararlıdır. Bir yandan da Claire, Solange’a kıyasla daha yıkıcı, daha hırslı bir karakter olarak karşımıza çıkmaktadır. Çünkü Solange’ın yüzüne her baktığında hem kendi ezilmişliğini hem de onun ezilmişliğini gördüğü için daha fazla isyan ederek biran önce bu durumdan kurtulmayı istemektedir. Bayan eve geldiğinde kocası tutuklu olduğu için (yapmacık bir şekilde) üzgün olduğunu, artık eskisi gibi, parıltılı süslü şeyler giyemeyeceğini, daha sade bir kadın olacağından bahseder hatta artık yalnız kaldığı için değişeceğini bir erkeğin yokluğunda o varmış gibi daha güçlü olacağını, “kocası” nın yokluğunda onun katına yükselmeyi istediğini şu şekilde ifade etmektedir;
Bayan: Beni daha tanımadın. Bugüne dek kız kardeşin olsun, sen olsun hep sevgi ve özenle kuşatılmış, ıhlamurlarına ve dantelalarına gömülmüş bir kadın gördünüz. Ama ben hanidir şımarıklıklarımı bıraktım. Güçlüyüm artık. Savaşa hazırım. Zaten kocam idam edilecek falan değil. Ama benim de onun katına yükselmem gerek. Tezliğe, daha iyi görebilmek için de gereklilik duyuyorum. Bu tezlik sayesinde, sabahtan beri arşınladığım şu can pazarından da kurtulurum belki. Belki de bu tezlik sayesinde, evime esrarengiz casuslar yerleştiren o iblis polislerin kim olduğunu öğrenirim.         
Hatta kıyafet dolabını açarak hizmetçilere elbiselerinden verir ancak bunları bir lütuf olarak vermeyi elden bırakmayarak. Bu sırada tabi Claire bayan için hazırladığı zehirli ıhlamuru sürekli teklif etmesine rağmen bayan içmemektedir. Ancak bayanın dikkatini açık kalan telefonun çekmesi üzerine Claire’den eşinin serbest bırakıldığını öğrenir. Onu duyduğu zaman hizmetçiye verdiği kürkü alır ve evden çıkar. Yani eşinin çıkamayacağını düşünerek reddettiği bir dizi şaşalı eşyayı, eşinin çıktığını duyduğu an kabul ederek eski bayan olur. Burada bayanın hali aslında günümüz açısından da hala aynı duruma tekabül etmektedir. Şöyle ki, kadınlar tek başlarına bir birey olarak her daim yok sayılmışlardır, her zaman birilerine ya da bir şeylere bağımlı olarak ilişkilendirilmişlerdir. Bu arada bayanın evden hemen çıkması Claire’in hazırladığı zehirli ıhlamuru içmemesi üzerine iki hizmetçi arasında bir süre tartışma olur ve ardından saatin çalmasıyla yarım bıraktıkları oyunu yeniden tamamlaya çalışırlar. Artık burada kimliklerin mücadelesi sert bir şekilde daha kararlı bir şekilde başlamıştır. Ve en nihayetinde de gerçek anlamda öldürülemeyen tahakküm edenler, artık bu oyun içerisinde öldürülmüştür. Çünkü zehirli ıhlamuru içen Claire hem evdeki iktidar olan bayandan hem de kardeşine bakıp da gördüğü kendi ezilmişliğinden artık kurtulmuştur. Ölürken bile sınıfsal olarak düşmeden ölmüştür bayan, hem de en pahalı en gözde fincandan olmuştur ölümü. Solange da artık önceden deneyip de başaramadığı şeyi artık kendi kurgularında da olsa başarmıştır. O da hem iktidarın sahibi olan bayandan hem de kendi ötekiliğinden artık kurtulmuştur. Ve bayanın (Claire’in) ölümünden sonra ellerini kelepçeliymiş gibi önde çapraz tutması kendisini suçlu ilan etmesi anlamına gelmektedir. Ancak bilindiği üzere buradaki fail Solange değil, acımasız kapitalist sitemin bizzat kendisidir.    





SONUÇ
Donald E. Hall, Subjectivity adlı kitabında, kimliğin zorunlu olma halini şu şekilde açıklıyor, "içinde yaşadığımız çağda, otorite figürleri ve kurumlar genel olarak bizden kimliklerimizi açıklamamızı, onları ifade etmemizi ve yeniden düşünmemizi istemekteler (2004:1). Kendimizi sürekli bir kimliklendirme süreci içerisinde bulabiliyoruz. Bu kimlikler üzerinden kendimizi ve çoğu zaman ötekini tanımlıyoruz (aktaran Gürel 2012:19).
"Derrida bize göstermiştir ki, kimliklenme süreci çoğu zaman bir şeyleri dışarda bırakma ve iki kutup arasında şiddetli bir hiyerarşi kurma ile sonuçlanmaktadır, erkek/kadın vs." (1996:33) Yani, bir noktada öteki üzerinden kurulmaktadır, söz konusu kimliklenme süreci (aktaran Gürel 2012:23).
Yukardaki anekdotlarla da birlikte açıklanmaya çalışıldığı üzere kimlikler kendilerini performatif olarak karşıtlıklar üzerinden kurmaktadırlar. Bu karşıtlıklar da içerisinde doğal olarak tahakküm ve ezme – ezilme ilişkisini barındırmaktadırlar. Buradaki oyunda açıklamaya çalıştığımız üzere, burada kurgunun içerisinde bir kurgu ve ciddi bir direniş alanı vardır. Kapitalist sistemin evlerinde bulunan temsilcisine, egemen sınıf mensubundakilere karşı, kiliseye karşı ve ötekileştirilen kendi kimliklerine dahi başkaldırmışlardır. Ancak burada önemli olan noktalardan biri evdeki sistemi alaşağı ettikten sonra hizmetçilerin ikisinin de bu sistemi devam ettirmek, evdeki bayan olmak istemeleridir. Bunu bu kadar çok istemelerine rağmen ise kendi oyunları içerisinde bayanı gerçekten öldürmüşlerdir. Fakat sonunda Solange kendisini suçlu ilan etmek durumunda kalmıştır. Bu oyunda kimlikler sınıfsal, kültürel inşalarla ve söylemlerse adeta dans ederek karşıtlıklarıyla mücadele etmişlerdir.   




Kaynakça
Genet, J. (1990). Hizmetçiler. Nisan Yayınları: İstanbul
Gürel, E. (2012). Siber- alemde kimlik, cinsellik ve homonormatif izler. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. İstanbul Bilgi Üniversitesi: İstanbul.
Altun, H. (2015). Toplumsal cinsiyet ve medya temsilleri. İçinde Yavuz, Ş. Cinsiyetin toplumsal inşası ve ötekilerin temsilinde karşı hegemonik bir olanak olarak sinemanın protez belleği (ss. 71-80) İstanbul: Heyamola Yayınları. 
Butler, Judith (2008) Cinsiyet belası: feminizm ve kimliğin altüst edilmesi. İstanbul: Metis Yayınları.



*Mersin Üniversitesi Kadın Araştırmaları Anabilim Dalı Yüksek Lisans Öğrencisi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder