Her kadının
içinde bir ‘towanda*’
Beril KIZILTUĞ*
GİRİŞ
Toplumsal cinsiyet en güncel
kullanımıyla ilk kez, cinsiyete dayalı ayrımların asli toplumsal niteliğini
ısrarla vurgulayan Amerikalı feministler arasında ortaya çıkmış gibi görünüyor
(Scott, 1998: 3). 1970’lerde ilk defa toplumsal cinsiyet kavramı kullanılmaya
başlandığında asıl amaç kadın ve erkek rollerinin doğal olmadığı görüşünü
benimsetmekti. Fakat toplumsal cinsiyet kavramının cinsiyet kavramı yerine
geçmesi, insanların kadın ve erkek olarak ikiye ayrılması, bu kategorilerin
toplumsal olarak kurgulanmakla birlikte biyolojik temelli olduğu düşüncesi,
toplumsal cinsiyetin cinsiyet kavramı yerine, daha çok kadın yerine
kullanılmasından kaynaklanmaktadır. Mevcut en basit kullanımında toplumsal
cinsiyet kadınlar ile eş anlamlıdır. Geçtiğimiz birkaç yıl içinde, kadın tarihi
üzerine yazılmış çok sayıda kitap ve makalenin başlığında kadınlar sözcüğü
yerine toplumsal cinsiyet kullanılmıştır. Toplumsal cinsiyetin kadınlar yerine
kullanımı, kadınlar hakkındaki bilginin mecburen erkeklerle ilgili bir bilgi
olduğu; birinin çalışılmasının ötekinin de çalışılmasını ima ettiğini öne
sürmek için kullanılmaktadır. Bu kullanım, kadınların dünyasının erkeklerin
dünyası içinde olduğu ve onun tarafından yaratıldığı konusunda ısrarcıdır
(Scott, 1998: 9-11). Toplumsal cinsiyet kadınlık ve erkekliğin nasıl yaşanması
gerektiğini de belirler. Bu belirlemeyi yaparken biyolojik faklılıkları, gücü,
kültürü, kültürün yarattığı ve dayattığı norm sayılabilecek davranış
kalıplarını kullanır. Buna göre kadın ya da erkek olmamız doğuştan ve doğaldır.
Kadınlık ve erkekliği nasıl yaşayacağımız ise kültür tarafından belirlenir
anlayışı hakimiyet kazanmıştır. Kadın ve erkeğin sosyal hayatta, özel ve
kamusal alanda üstlerine yüklenen görevler vardır. Toplumsal cinsiyet, kadınlar
ve erkeklerin birbirleriyle ve kendi aralarında ilişkileriyle ilgilenmekle
birlikte görev dağılımını yapar, kimin neyi nasıl yapacağını belirler. Babanın
çalışıp para kazanması, annenin ev ile ilgilenip çocuklarına baktığı düşüncesi
toplumsal cinsiyet kavramını aile ve evle ilgili deneyimlerle sınırlandırır ve
tarihçiye kavramı, ekonomi, politik ya da iktidarla ilgili diğer toplumsal
sistemlerle ilişkilendirme şansı tanımaz. Elbette ki babaların çalışması,
annelerin ise çocuk bakım işlerini üstlenmesi gerektiren toplumsal
düzenlemelerin aile örgütlenmesini yapılandırdığına ilişkin bir ima söz
konusudur. Bu düzenlemelerin nereden geldiği ve neden cinsiyete dayalı bir iş
bölümüyle ortaya koyulduğuysa açık değildir (Scott, 1998: 26). Ataerkil olarak
addedilen yerlerde kadınların konumlarını ve görevlerini kim belirler, kim
tanımlar? Connell’ın dediği gibi kocaların iktidarı aile içinde ortaya çıkar,
ama kesinlikle yalnızca burada temellenmez. Aile, devlet, iktidar ilişkileri
içinde şekillenir. Connell’e göre erkeklik, erkekliğin kadınlığa karşı
tanımlandığı toplumsal cinsiyet ilişkilerini sürdüren gerçek sosyal ilişkilerde
ortaya çıkar ancak cinsellik ediminde tercihler ve yönelimlerin karmaşıklığı ve
iktidar ilişkileri beraberinde kişilik gelişiminin farklı örüntüleriyle
birleştiğinde toplumsal cinsiyet kimlikleri ortaya çıkmaktadır.
*Towanda; cesur,
güçlü, kendi ayakları üzerinde durabilen, kızarmış yeşil domatesler filminde
adı geçen hayali kadın kahraman, yürekli amazon kadını.
Birey kendini
tanımlarken, kendini toplumsal hayat içinde konumlandırırken, kendinden farklı
olanı tanımlamakla işe başlar. Kadınlar ve erkekler kendilerini farklı şekilde
tanımlarken aynı cins içerisinde olanlar da ayrıca kendilerini ayrı ayrı
tanımlar. Zengin kadınlar, yoksul kadınlar, siyah kadınlar, işçi sınıfına dahil
kadınlar gibi. İrvin Cemil Schick’in belirttiği gibi ‘Haritalamak bir yeri bir
okuma bağlamında tanımlar ve bu suretle her okumanın, bir yeri anlamlayıcılığı
sayesinde ancak o yerden uzaklaşarak tanımlayan bir değişmece, bir tasvir, bir
yazıyı ifade ettiğini açığa çıkarır.’ Haritalar ancak üretildikleri toplumsal
bağlam içinde okunabilirler. Doğu Asyalıların esrarengiz, Afrikalıların tembel,
şarklıların şehvet düşkünü veya Amerika yerlilerinin zalim olduğunu söylemek de
harita üretmektir (Schick, 1999: 29-30). Buradan anlaşıldığı gibi bireyin ya da
toplumun kendini tanımlaması için başka birine ya da başka bir topluma, kültüre
bakması gerekir. İnsanın kendini iyi olarak tanımlaması için kötü birine
ihtiyacı vardır. Kendini namuslu olarak tanımlaması için ahlaksız olarak tanımladığı
birilerine ihtiyacı vardır. Kadınlarda ve erkeklerde doğuştan olduğu ileri
sürülen özellikler ile biyolojik özellikler ve farklılıklar olduğunu ileri
süren görüşler vardır. Fakat bu farklılıklar ve özellikler kültürden kültüre
değişmektedir. Bu da bize bunun sadece biyolojik bir olay olmadığını aynı
zamanda öğrenilen ve öğretilen bir durum olduğunu gösterir.
FANNY FLAGG’IN KIZARMIŞ YEŞİL
DOMATESLER FİLMİ
FİLMİN KÜNYESİ
Kızarmış Yeşil Domatesler: Fanny Flagg’in romanından uyarlanan 1991
yapımı bir Amerikan filmi. Senaryo: Fanny
Flagg, Carol Sobieski Yönetmen: Jon
Avnet Görüntü yönetmeni: Geoffrey
Simpson Müzik: Thomas Newman Kurgu: Debra Neil Fisher, Sabrina Plisco
Oyuncular: Jessica Tandy (Ninny
Threadgoode), Marry Stuart Masterson (Idgi Threadgoode), Kathy Bates (Evelyn
Couch), Mary-Louise Parker (Ruth Jamison), Cicely Tyson (Sipsey), Stan Shaw
(Big George), Chris O’Donnell (Buddy Threadgoode), Gallard Sartain (Ed Couch) Ülke: ABD Yapımcı: Jon Avnett, Jordan Kemer Yapım: Unıversal Pictures, Act III Communications, Avnet/Kemer
Productions, Electric Shadow Productions, Fried Gren Tomatoes Productions Süre: 130
dk.
KARAKTERLER
Niny Threatgoode: Filmde bir bakımevinde tanıştığımız, evini ve sosyal hayatını
özleyen, seksenli yaşlarında, ilerlemiş yaşına rağmen hayat sevinciyle dolu,
hayatının her anında mutlu olmayı başarmış bir karakter. Evelyn ile tanıştıktan
sonra ona iki kadının hayat hikayesini anlatmaya başlar. Idgi Threatgoode’un
cinayetle suçlandığı andan itibaren Evely’nin dikkatini yakalayarak ona sağduyulu
gözlemlerini ve yaşam bilgisini aktaran bir
bilge yaşlı kadın
rolünü üstlenir.
Evelyn Couch: Hikayenin
odak karakterlerinden biridir. Ev kadını olan Evelyn, sadece kırk sekiz yaşında
olmasına rağmen kendini yaşlı hisseder. Evliliğinin monotonlaştığını düşünür ve
kilolarıyla başı derttedir. Evliliğini tekdüzelikten kurtarmak için çeşitli
terapilere katılmaktadır. Sürekli çikolata ve şekerlemeler yer, mutlu değildir,
duygu değişimler yaşar. Evelyn, kilo verirse ve güzel yemekler yaparsa
kocasının onu yeniden isteyeceğine, yeniden çekici bulacağına inanır. Niny’nin anlattıkları
sayesinde Evelyn bir kadın olarak kendinde hem devam etme gücü bulur hem de
evlilik hayatında tek sorumluluğun kendinde olmadığını fark eder. Gruplandırılmış
cinsiyetçi toplumda Evelyn yavaş yavaş kendinin ve kadınların toplumdaki
tanımlanmış rolünü düşünmeye başlar. Kategorize edilmişliği ve etiketi
reddetmeye başlar. Niny, onun içinden adım adım çıkan öfkesini hem yatıştırır
hem de ona bir anlamda danışman olur. Evelyn, Niny’i her ziyarete gidişinde
kurdukları sıcak dostluk pekişir.
Idgi Threadgoode:
Threadgoode ailesinin küçük kızı Idgi Threadgoode. Ailesindeki ve kasabadaki
kızların aksine pantolon giymeyi seven, başına buyruk, kendi bildiğini yapan,
ailesinin yaşamasını istediği gibi bir çizgide ilerlemek istemeyen bir kadın.
Ailesinde en iyi anlaştığı ve onu en iyi anlayan kişi abisi Buddy Threadgoode.
Buddy’nin tren kazasında ölümü onun dönüm noktasıdır. Filmde Idgi’nin küçük bir
kızdan genç bir kadına dönüşümünü izleriz. Buddy’nin ölümünden sonra bir yaz
tatilinde annesi, Ruth’un Idgi ile ilgilenmesini ister ve o yaz dostlukları
başlar. Ruth Idgi’yi kendi gibi oturmasını kalkmasını bilen bir hanımefendi
yapmak istemiştir. Onu zorla poker masalarından kaldırır, erkeklerle birlikte
eğlendiği barlardan çıkarmak ister fakat başarılı olamayınca Idgi onu kendine
benzetir ve Ruth yazın sonunda yapacağı evliliği de hasta annesini de unutarak
ilk defa bir şey düşünmeden eğlenerek ve zincirlerinden kurtularak zaman geçirir.
Idgi, cesur bir ‘erkek fatmadır’, gerginlikleri hemen çözer, poker oyunlarına
katılır, büyük balıklar yakalar, küçük bir kızdan, çok sevdiği iki kişinin
ölümüne dayanan ve her şeyin üstesinden yine enerjisiyle dik başlılığıyla,
serinkanlılığıyla, kendine inancıyla başka bir erkeğin desteği olmadan yaşayan
bir kadına dönüşmüştür.
Ruth Jamison: Buddy’nin
ilk ve son aşkı Ruth Jamison. Yaşadığı çevre ile sınırlı kalmış, etrafındaki
insanların yaşamasını istediği gibi yaşayan, herkesin iyiliği için uğraşan,
hasta anne ve babasına bakan zamanı gelince sadece bir görev gibi evliliğini
gerçekleştiren genç bir kadındır. Zarif görünüşlü, bir kadının olması gerektiği
düşüncesine ve kalıplarına uyan biridir. Idgi ile geçirdikleri o yazın sonunda
Frank Bennet ile evlenir ve kocasından kötü muamele görmeye başlar. Kocasından
şiddet görmesine rağmen ondan ayrılmaz. Kanser hastası annesine bakar.
Annesinin vefat etmesi üzerine zincirlerinden kurtulmak ister ve kocasını terk
etmeye karar verir. Idgi’nin yardımını kabul eder, Idgi nereye giderse oraya
gidecek, ne yaparsa Ruth da onu yapacaktır.
Big George: Annesi
Sipsey ile kendilerini Threadgoode ailesinin hizmetine adamışlardır.
African-American kökenlidirler. 1920’ler döneminde geçen filmde ırkçılığın,
zenci düşmanlığının yankılarını görürüz. Fiziksel özellikleri sebebiyle
kasabadaki herkes ona koca George der. Koca George ve ailesi zencidirler ve
beyaz bir aile olan Threadgoode’lara hizmet ederler. Idgi ile aralarında güçlü
bir bağ vardır. Buddy’nin öldüğü dönemde Idgi sadece koca George’un yardımını
ve dostluğunu kabul etmiştir. Ruth ve Idgi’nin birlikte açtıkları kafede koca
George mangalla ilgilenir, her zaman kızların yanındadır ve onları hep korur.
Hayatını korumaya kollamaya ve hizmet etmeye adamıştır.
TEMA
Filmin çokça üzerinde durduğu iki konu
ırkçılık ve cinsiyet rolleridir. Filmin başından sonuna kadar baskın bir ırk ve
ırkçılık vardır. Belli bir çizgide ilerleyen film aslında ırkçılığın biz çözümü
olacağını bizlere göstermez. Bununla ilgili iyimser tablolarda çizmez aksine
büyük bir ayrımcılık olduğunu gösterir. Filmde ırkçılığın kanıtları bariz iken,
bu durumun tartışması sessiz ve dingindir ve asla renk çizgisinin ötesine
geçmez. Aslında bu çizgiyi aşan tek bir kişi vardır. Idgi Threadgoode, o da içinde
yaşadığı dünyada olanlara anlam veremez. Küçük bir kız olduğu yıllardan
olgunluğa eriştiği yaşlara kadar ailesinde kendine en yakın gördüğü kişilerden
biri, koca George dedikleri, ailesiyle beraber Threadgoode’ların yanında
çalışan kişidir. Yaşadıkları kasabada beyazların üstünlüğü, onların adaleti,
onların kuralları olmasına rağmen Idgi Treadgoode için bu bir şey ifade etmez. Fakat
bir ya da birkaç kişinin bu ayrımı yapmaması bir şey ifade etmiyordur. Koca
George ve ailesi kendini bir adanmışlık duygusu ile bir anlamda efendi sahiplik
ilişkisi içinde yaşamaktadır. Filmin içindeki sahnelerden bazılarında ırkçılığı
gözler önüne sererler. Filmin üzerinde durduğu bir diğer baskın konu ise
cinsiyet rolleridir.1920’lerde Ruth’un bir görev bilinciyle yaptığı evliliği,
hanımefendi kimliğine sadık kalmak zorunda olduğu düşüncesi, evliliğinde şiddet
görmesine rağmen devam ettirmek istemesi, içinde yaşadığı toplumun ona
dayattığı görevlerdi. 1970’lerde Evelyn’nin sadece kocasının odağında geçirdiği
hayatı, ona güzel yemekler yapması, güzel görünmeye çalışması, monotonlaştığını
düşündüğü evliliğini canlandırmak için grup terapilerine katılması, kendisiyle
ilgili iyi olan hiçbir şey yapmadan sadece bunları düşünmesi toplumsal
cinsiyetin her dönem geçmişten bugüne hiç değişmeden kadınların aleyhine
işlediğini gösteriyor. Idgi Threadgoode küçükken elbise giymeyi reddeder, kendini
erkek kıyafetlerinin içinde rahat hissettiği için onları giyer, başkalarının
istediği gibi davranmayı da reddeder. Bir kadının ‘normalde’ evlenene kadar
ailesinin evinde yaşaması düşüncesine karşı gelir ve kendi ayaklarının üstünde
durur. Erkeklerin takıldığı yerlerde takılır, içki ve sigara içer, barlarda
poker oynar aynı zamanda kendini herkesten koruyabilir ve hiçbir erkeğe boyun
eğmez. Evliliği reddeder, kiliseye gitmez bazı geceler gizli gizli yiyecek
taşıyan trenlerle yoksul köylülere yiyecek atar. Kiliseye yapılan yardım
paralarıyla yoksul köylülere kendince yardım eder. Idgi Threatgoode’un kendi
doğruları vardır ve filmin sonuna kadar kendi doğruları için savaşır.
Evelyn’nin Niny ile kurduğu dostluk sayesinde yetişkin olarak bir öze sahip
olma yolunda attığı en önemli adım toplumun öngördüğü kodlanmış cinsiyet
rollerinin farkında olmaya başlamaktı. Evelyn 1970’lerin feminist hareketini
anlamaya çalışıyordu. Bu dünya erkeklerin dünyasıydı ve etrafını saygısız,
değer bilmeyen, can sıkıcı erkekler çevirmişti. Filmde Evelyn’in dönüşüme
başlayacağı kilit sahne alışveriş merkezinde yaşadığı bir olaydır. Bu olaydan
sonra Idgi İle Ruth’un yaşadıklarından güç alarak Niny’nin de yardımıyla
Idgi’nin fantezi dünyasındaki süper kahraman muhteşem güçlü amazon kadını
Towanda ile tanışır.
ÖZET
1991 yapımı Fanny Flagg’in romanından
uyarlanan kızarmış yeşil domatesler filmi 1920’ler Amerika’sında siyah beyaz
çatışmasının yoğun olduğu günlerde birçok zorluğa birlikte göğüs geren Idgi ve
Ruth’un hikayesi anlatılıyor. Hikayeyi 1990’lı yıllarda bir bakımevinde kalan,
gençliğinde bu dostluğa tanıklık etmiş Niny’den dinliyoruz. Hikayeye tanıklık
eden kişi ise bakımevinde rastlantı eseri tanıştıkları Evelyn. Evelyn, Ruth ve
İdgie’nin hikayesinden ilham alarak zamanla kendi sorunlarının üstesinden
geliyor. Idgie ve Ruth’un tanıştıklara güne üzücü bir olay damgasını vuruyor.
Idgie, Ruth ile ablasının düğününde tanışıyor. Çok bağlı olduğu abisi Buddy
Ruth’tan hoşlanıyor. Nikah sonrası üçü etrafı gezerlerken tren raylarının arasına
ayağı sıkışan Buddy, tren altında kalarak yaşamını yitiriyor. Bu olaydan sonra
bir türlü kendine gelemeyen, eve girmeyen kasabada zaman geçiren Idgie’nin
gidişine dur demek isteyen annesi son çareyi Ruth’ta buluyor. Yaz başı onu eve
davet ediyor. Idgie her zamanki umursamaz tavırları içinde nehir kulübünde
poker oynayıp içmeye, zamanını çoğunlukla erkeklerin zaman geçirdiği yerlerde
geçirmeye devam ediyor. Onu bu hayattan çekip çıkarmaya çalışan Ruth da bir
süre sonra Idgie’nin etkisi altında kalıyor. Kendini hayatın akşına bırakıyor,
bir süre sonra Frank’le yapacağı evliliği ve hasta annesini düşünmemeye
çalışıyor. Evelyn ise monoton giden evliliğine hareket getirmek ve evliliğini
kurtarmak için çeşitli kurslara katılıyor. Eşi Ed ise işe gidip gelmek ve akşam
eve geldiğinde Evelyn’in yaptığı yemekleri eline alarak spor karşılaşmalarını
izlemek dışında bir şey yapmıyor. Evelyn’in çabalarını görmediği için bu durum Evelyn’i daha da umutsuzluğa düşürüyor.
Tek dayanak noktası her hafta Niny’nin ziyaretine giderek ondan iki kadının
hikayesini dinlemek oluyor. Evelyn, Ruth ve İdgi’nin hikayesinden bir anlamda
destek alıyor. Idgi, bütün yazını geçirdiği Ruth’un evleneceğini onun doğum
gününde öğreniyor ve yaz sonu geldiğinde düğününe gitmiyor. Uzunca bir süre
Ruth’u görmeyen Idgi dayanamadığı noktada Ruth’u ziyarete gidiyor. Gözündeki
morluktan şiddet gördüğünü fark eden Idgi Ruth’un engellemesi üzerine müdehale
edemiyor ve Ruth’u oradan götüremiyor. Günün birinde Ruth’dan annesinin
öldüğünü haber veren bir mektup geliyor. Idgi, yanına koca George’u da alıp
Ruth’un yanına gidiyor. Hamile olduğunu söyleyen Ruth, Idgi ve koca George’un
desteğiyle kocasının kötü muamelesinden kurtuluyor ve Idgi ile yaşamaya
başlıyor. Tren istasyonunun yanında Whistle stop adını verdikleri bir kafe
açıyorlar. Çeşitli yiyeceklerin yanında kızarmış yeşil domates de sundukları bu
yerin kapısını iki kadın herkese açık tutuyor. Koca George kafenin bahçesindeki
mangalın başında duruyor annesi Sipsey ise Ruth ve Idgi’ye mutfakta yardım
ediyor. Kısa süre içinde Whistle Stop kafe kasabanın uğrak yeri oluyor.
1) Hastane
Film hızla ilerleyen bir trenin üzerinde
akan jenerik ile açılır. Evelyn ile koca Ed, bir bakımevinde yatan Ed’in
halasını ziyarete giderler. Evelyn o gün bakımevinde Niny Threadgoode ile
tanışır. Niny Evelyn’i görür görmez konuşmaya başlar. Evelyn ilk olarak sadece
Niny’i dinler, konuşmaz. Niny ona arkadaşı Otis için orada olduğunu o iyileşir
iyileşmez evine geri döneceğini anlatır. O ve Otis Whistle Stop’tan
gelmişlerdir. Niny, Evelyn’e Whistle Stop’tan bahseder ve Idgi Threadgoode
adını duyup duymadığını sorar. Evelyn hayır cevabı verir. Niny kıvrak bir
zekaya sahiptir. Evelyn’i Idgi Threadgoode’un Frank Bennet cinayetiyle
suçlandığını söylemesiyle Evelyn’i hikayesine çeker ve anlatmaya başlar.
2) Buddy’nin Ölümü
Niny’ye göre Idgi
Threadgoode’u anlamak için önce Buddy’i anlamak gerekir. Buddy, ailesinde
Idgi’yi tek anlayan kişidir. Ona değer verir ve her defasında Idgi’ye ne kadar
değerli ve önemli olduğunu hatırlatmak ister. Buddy, Idgi’yi deniz kabuğunun
içindeki kum taneciklerine benzetir. Zamanla inciye dönüşecek kum taneciklerini.
Sevdiği kız olan Ruth’un uçan şapkasını raylardan almak için almaya çalışırken
ayağı tren raylarına sıkışır ve trenin altında kalarak can verir. O günden
sonra Idgi eve uğramaz olur
ve başına buyruk bir hayat yaşamaya başlar.
3) Ruth’un geri döndüğü yaz
İdgi’nin Buddy’nin ölümüyle
yaşadığı sarsıntı, onu kaybetmenin acısına alışamayışı, her şeye olan ilgisini
kaybetmesi ve evine çok az uğraması annesini endişelendirir. Sadece koca George
onu nerede bulacağını biliyordur. Idgi’nin annesi o yazı yanlarında geçirmesi
için Ruth’u çağırır. Ruth’un Idgi için iyi geleceğini ona doğruyu göstereceğini
düşünüyordur. Annesi için doğrular içinde yaşadıkları kasabanın doğrularıdır.
Idgi ona göre davranması gerektiği gibi davranmıyordur. Ruth her anlamda bir
hanımefendidir ve Idgi’ye iyi geleceğini düşünüyordur. Idgi annesine göre bu
davranışları yüzünden yardım edilmesi gereken bir kadındır. Ruth’un geldiği yaz
Idgi’nin öldürmekten yargılanacağı Frank Bennet ile tanıştığı yazdır. Idgi
Frank Bennet’a kendini ‘Towanda’ diye tanıtır. Towanda onun fantezi
dünyasındaki her şeye gücü yeten, kimseye muhtaç olmayan, en önemlisi bir
erkeğe ihtiyaç duymayan, Idgi’nin bir anlamda olmak istediği ve olduğu amazon
kadınıdır. Ruth, Idgi’yi kasabanın erkeklerinin takıldığı barlardan ve poker
masalarından kaldırmak ister. Ruth da Idgi’nin ilk zamanlar yanlış yaptığını
düşünüyordur onu değiştirip aslında kendi gibi kendi bildiği gibi biri yapmaya
çalışacaktır fakat bunun mümkün olmayacağını anladığı noktada o Ruth’a teslim olur.
Bir gece birlikte bir trene binerler. Bu
tren yiyecek taşır, Idgi yiyecekleri yolun kenarında çadırlarda yaşayan yoksul
insanlara atmaya başlar, Ruth yiyecekler onların olmadığı için tepki gösterir
çünkü bir anlamda yaptıklarının suç olduğunu düşünüyordur ve kendi kurallarını
çiğniyordur. Idgi malların kilisenin olduğunu ve bu insanlarında dua etmekten
başka bir şey yapmadıklarını söyler yani ona göre bu yoksul insanlar o yiyecekleri
hak eder. Idgi Threadgoode’un kendi bildiği doğrular vardır ona göre katı
kurallar ve göstermelik görgü kurallı yoktur. Kiliseye gitmez ama başkasının
cesaret edemeyeceği bir şey yaparak o insanlara yardım eder. Bir akşam Idgi
kasabadakileri toplayarak Ruth’a sürpriz doğum günü yapar. O gece Ruth belki de
hayatında bir kadın olarak hiç yapmadığı şeyleri yapar. İçki içer, poker oynar,
beyzbol oynar, sarhoş olur ve erkeklerin bulunduğu ortamda kendini rahatsız
hissetmeden zaman geçirir. Gecenin sonunda Idgi ile Ruth gölde muhabbet
ederler. Idgi Ruth’a her zaman doğru olan şeyleri yaptığını insanların ne
düşüneceğini çok önemsediğini söyler. Hasta babasına bakmıştır, kilisede
çocukların eğitimiyle ilgilenmiştir ve sonra da annesine bakacaktır. Ruth
aslında başkalarının hayatını yaşıyordur. Yazın sonunda evlenmesi gereken adamla
evleneceğini söyler. İstediği ve sevdiği için değil kasabadaki kadınların belli
bir yaşa gelince evlenmeleri gerektiği için ailesinin uygun bulduğu adam yani
Frank Bennet ile evlenecektir. Idgi bunu duyunca şaşırır ve üzülür. Ruth onu
düğününe davet eder fakat Idgi gitmez sadece uzaktan izler ve bir daha onu
görmeyeceğine yemin eder. Evelyn’in hayatına döndüğümüzde hala kadınların
katıldığı terapilere devam etmektedir fakat bu terapilerle hayatında bir şey
değişmez. Kocası Ed için yine bir akşam yemek hazırlar fakat kocası yine yemek
tabağını eline alır ve maç izlemek için koltuğuna yayılır. Kocası yaptığı hiç
bir şeyi anlamıyordur hiçbir çabasını fark etmiyordur. Evelyn sadece yaptığı
yemekler için takdir görüyordur. Bir noel sabahı Niny’i ziyarete gider ve
aslında güç almaya başladığı Idgi Threadgoode’dan biraz daha bahsetmesini
ister.
4) Ruth ile Idgi’nin birlikte kasabaya dönüşü
Ruth’un evlenmesiyle Idgi eski
hayatına geri döner. Onu özlüyordur, bir gün dayanamayıp Alabama’dan Ruth’un
yaşadığı Virginia’ya gider. Ruth karşısında Idgi’yi gördüğüne çok şaşırır.
Biraz konuştuktan sonra Idgi, Ruth’un gözündeki morluğu fark eder, kocasından
şiddet gördüğünü anlamıştır. Müdehale etmek ister, kocasıyla konuşmak ister
fakat Ruth onu engeller. Idgi çok üzülse de eve geri döner. Biraz zaman
geçtikten sonra Ruth annesinin ölümünü bildiren bir mektup gönderir. İçindeyse
incilden bir bölüm vardır. Ruth Idgi’den yardım ister artık Idgi nereye giderse
oraya gidecek ne yaparsa onu yapacaktır. Idgi Ruth’u almaya gider yanında koca
George’da götürür. Ruth hamiledir, kocası gitmesine izin vermez, tehditler
savurur. Koca George’un yardımıyla Ruth’u alır ve götürürler, arabaya biner
binmez Ruth yüzüğünü fırlatır. İçinde kapana kısıldığı evlilik çemberinden
kurtulmuştur. Idgi Ruth’u yaşadığı kötü hayattan kurtarmıştır. İçindeki amazon
kadın Towanda bir kez daha ona güç vermiştir. Evelyn’e dönecek olursak, artık
terapilere katılmayacağını söyler. Bir gün markette alışveriş yaparken genç bir
adam Evelyn’e çarpar ve kaba davranır. Evelyn arkasından gider ve kabalaşmasına
gerek olmadığını söylediğinde adamın tepkisi çok kaba ve onur kırıcı olur. Bu
davranış Evelyn’i bir anlamda kendine getirecektir. Ağlayarak Niny’nin yanına
gider. Kendini ona açar. Genç olmak için çok yaşlı olduğunu, yaşlı olmak için
de çok genç olduğunu söyler. Kendine güveni yerle bir olmuştur, kilolarıyla baş
edemez haldedir bu da onu umutsuzluğa itiyordur. Bir kadın olarak bu haliyle
aslında kendi hayatının kontrolü onda değildir. Canı sıkıldıkça, bunaldıkça
çikolata yiyen, kocasına güzel yemekler yapan, sadece bu yüzden takdir gören,
duygusal anlamda bir tatmin yaşayamayan, bir işte çalışmadığından hiçbir işe
yaramadığını düşünen bir kadındır ve kendini tam olarak böyle görüyordur. Niny
ona sadece menopozda olduğunu biraz hormon alması gerektiğini ve bir iş bulması
gerektiğini söyleyerek Evelyn için yeni bir kapı açar.
5) Whistle Stop Cafe
Ruth, bebeğini dünyaya getirir. Adını Buddy J.R koyar.
Idgi’nin babası Ruth ve Idgi bir kafe açabilsinler diye onlara yardım eder ve
Whistle Stop kafeyi açarlar. Bu kafe kasabanın kalbi olur. Ruth ve Idgi burada
herkesten bağımsız çalışırlar. Evsizlere yoksullara yardım ederler, onlar için
yemekler pişirirler. Kasabanın varlıklarından rahatsız oldukları zencilere yardım
ederler, onlara kafede hizmet ederler. Bundan rahatsızlık duyan insanları
umursamazlar fakat zenciler kafenin dışında yemeklerini yerler egemen beyaz
sınıf ise kafenin içinde yemeklerini yerler. Dışlanan küçük görünen renkliler
dışarıda, egemen beyaz sınıf ise içerdedir. Bir gece Ruth’un kocası Frank
Bennet ve arkadaşları yüzlerini saklayan maskelerle kasabaya gelirler ve göz
dağı vermeye çalışırlar. Burada koca George’u kendilerine kurban olarak
seçmişlerdir. Koca George ise karşılık verebilecek güçte olmasına rağmen
kaderine razı bir şekilde kırbaçlanır. 1930’larda yaşanan kölelik yüzyıllar
önce kaldırılmasına rağmen renkli insanlara hala kötü davranılır, efendi sahip
ilişkisi sürdürülmek istenir ve ikinci sınıf insan muamelesi yapılmaya devam
edilir. Kasabada eğlence düzenlenilen bir gece Ruth’un kocası Frank Bennet geri
gelir ve bebeği götürmeye çalışır. Koca George’un annesi Sipsey ve evsiz Smokey
buna engel olmak isterler. Frank Bennet arkadan kafasına bir darbe alır ve yere
yığılır, kimin yaptığı belli değildir. Ortadan kaybolduğu fark edildiğinde
kasabaya bir şerif gelir ve herkesi sorgular. Özellikle Idgi ve koca George’a
ithamlarda bulunur, bir delili olmadığı için geri döner fakat bu işin peşini
bırakmayacağını ve koca George’a eğer yalan söylüyorsa asılacağını söyler çükü
zenciler yalan söyledikleri için asılıyordur. Evelyn’e dönecek olursak içindeki
gücü yavaş yavaş fark ediyordur. Kendine güveni gelmeye başlamıştır. Bir gün
arabasını park etmek için beklerken onun koyacağı yere bir başka araba hızlıca
girer ve içindeki iki kadın daha genç ve hızlı olduklarını söyler. Buna cevap
olarak Evelyn iki kadının arabasına çarpa çarpa oradan ayrılır ve kızlara şöyle
der; ‘yaşlıyım ve sigortam var’. Towanda ona cesaret vermiştir. Niny hikayesine
devam eder. Frank Bennet’in kayboluşunun üstünden beş yıl geçmiştir. Yağmurlu
bir gün Frank Bennet’in arabası nehirde su yüzüne çıkmıştır. Idgi ile koca
George resmi olarak cinayetten yargılanacaktır. Kasabanın şerifi Idgi’ye bir
anlaşma önerir, eğer giderse koca George’u mahkum edeceklerdir. Idgi bunu kabul
etmez çünkü zenci olduğu için yargılanırken hiç şansı olmayacağını biliyordur.
İkisi birlikte yargılanırlar ve kasabanın pederinin onların lehine yalancı
şahitliğiyle aklanırlar ve dava düşer. Evelyn Niny’nin doğum gününü kutlamak
için bakımevine gider ve orada Niny’nin oda arkadaşının gelininden Niny’nin
artık bir evi olmadığını, çok eski olduğu için yıkıldığını öğrenir. Çok üzülür
fakat Niny’e bir şey söylemez. Niny hikayesinin sonlarına gelmiştir. Ruth’un
hastalandığı dönemden bahseder. Ruth kanser olmuştur ve çok geçmeden hayatını
kaybeder. Evelyn çok üzülür. Kocası Ed Evelyn’in değişiminin farkındadır.
Evelyn Niny’i eve getirmek istediğini ve ona bakmak istediğini söyler. Ed karşı
çıkar asla olmaz der fakat Evelyn asla lafına karşı çıkar, değiştiğini söyler.
Kendi parasını kazandığını, ona bakabileceğini söyler. Evelyn kocasına eğer
mantıklı olmazsa ona da bir ‘Towanda’ olacağını belirtir. Evelyn kocasını belki
de terk edebilecek güçtedir artık. Kadınların ihtiyacı olan şey kendine
güvenmek, para kazanmak, eş merkezli bir hayat yaşamamaktır. Evelyn bakımevine
gider. Niny’nin yatağının toplandığını görünce öldüğünü zanneder fakat o değil
oda arkadaşı ölmüştür. Evelyn Niny’i kaybetmediğine çok sevinir. Niny artık orada olmayan evinin önünde,
bavulunun üstünde oturuyordur. Evelyn onu orada bulur ve gerçeği anlatır. Niny
çok üzülmüştür, Evelyn ona ihtiyacı olduğunu söyler ve birlikte yaşamayı teklif
eder. Niny biraz düşündükten sonra Evelyn onu ikna eder ve birlikte eve doğru
yol alırlar.
SONUÇ
Kadın, dişil terimleri semantik olarak
nüfusun yarısının insanlıktan dışlanmış olduğunu belirtir. Kadın/köle,
kadın/baskılanan yaratık, zorunlu olarak üremeye adanmış kadın (kadın/anne);
‘köle’ gibi ‘kadın’ da telafi edilemez bir kelime, bir kavramdır. (Witting,
1992:84). Her toplum kadın ve erkeği, farklı özellikleri, görevleri,
beklentileri, rolleri olan bir eril ve dişile dönüştürür. Toplumsal cinsiyet kadınlarla
erkekler arasındaki toplumsal ilişkileri düzenlemek için kullanılan bir
kavramdır. Kadınlar ve erkeklere ilişkin uygun rollerin tamamen toplumsal
olarak üretildiğini ifade eden kültürel inşalara işaret etmenin bir yoludur
(Bhasin, 2003:2). İnsanlar dişi veya erkek cinsiyeti ile doğarlar ancak
yetiştirilirken toplumun cinsiyetlerine özgü beklediği roller çerçevesinde kız
veya erkek çocuk olmayı öğrenerek büyürler (Terzioğlu ve Taşkın, 2008: 63). Kadınlar
var oluşlarından itibaren doğurganlıkları onlara anne rolünü yapıştırmıştır. Kadınlar,
dişil yaratıcı eylem olarak yaşamlarını adadıkları, yüzyıllardır süren doğurma
zorunluluğundan, gönüllü ya da kendiliğinden kurtulmaya yetersiz kılındıkça,
çocuk üretiminin denetimi bu üretimin maddi araçlarının denetiminden çok daha
ileri gidecektir. Bu denetim için, kadınlar öncelikle onlara dayatılan ‘Kadın’
tanımından kendilerini soyutlamak zorundadırlar (Wittig, 1992:45). Toplum
baskın olanın dışında kalan ötekileri kabul etmez. Toplumda baskın olan
heteroseksüel, kodlanmış kadın ve erkek kimliklerine sahip olan insanlardır.
Bunun dışında kalanlar ötekileştirilir. Bunu yaparken de bedenleri kontrol
eder, normlar inşa eder ve bu normlara uymayanları sapkın olarak nitelendirir. Toplumdaki
bu baskı yüzünden kadınlar kendilerini ‘kadın’ denilen bu kalıba sokar.
Sorgulamaya başladığındaysa ya da bu normlara göre yaşamıyorsa dışlanır. İncelenen
’kızarmış yeşil domatesler’ filmindeki Idgi Threadgoode karakteri, dişi
cinsiyetiyle doğmuştur fakat kız çocuk olmayı öğrenerek büyümemiştir. Böyle olduğu
için yıllarca kendi annesi tarafından değiştirilmeye çalışılmıştır. Kasabadaki
diğer kadınlar gibi olması için türlü yollar denemişlerdir. Idgi Threadgoode hayatın
içine elini arı kovanına sokar gibi sokar. Hayata müdahil olduğu ve kendi
başının çaresine bakabildiği için kasabada adeta ayrık otudur. Idgi’nin yaşamak
için bir erkeğe ihtiyacı yoktur. Hiçbir kadının yaşamak için bir erkeğe
ihtiyacı olmadığı gibi. Idgi evlenmez, çocuk sahibi de olmaz. Bu onun
seçimidir. Kasabada evlilik baskısı görmesine, -tıpkı toplumda kadınların
evlilik için baskı gördüğü gibi- rağmen evlenmez. Bir ailesi vardır, Sevdikleri
vardır. Bir işi vardır. Kendine güveni vardır. Onun fantezi dünyasındaki güçlü
kadın towanda aslında odur. Witting’e göre cinsiyetsiz bir toplumun var olması
gerekir. Bunun için sınıf olarak erkeklerin ortadan kalkması gerekir. İktidar
konumda olan erkek sınıfı ortadan kalkarsa onun karşısında yer alan kadın
sınıfı da yok olacaktır. Witting cinsiyetsiz bir toplum hayal eder. Kadın ve
erkek olarak görevlerin olmadığı ve ezilenin bir özne olarak var olduğu bir
dünya. Ruth gibi kadınların hayatta ev kadını, anne, cinsel obje, ve bir
anlamda hizmetçi olarak nesne olmaktansa özne olmalarını hayal eder. Queer
kuramcıları arasında Butler’ın şu deyişi en ünlülerindendir: toplumsal cinsiyet
bir nevi ‘kültürel kurgu, kendini tekrarlayan edimlerin performatif bir
etkisidir:’ ‘toplumsal cinsiyet bedenin tekrar tekrar stilize edilmesidir,
kaskatı bir düzenleyici çerçeve içinde tekrar edilen bir dizi edimdir. Bu edimler
zamanla birleşerek töz görünümünü, bir çeşit doğal varlık görünümünü üretir.’
Buna göre toplumda özellikle kadınlar birer performans sergilerler. Bu performans
doğal ve içten gelen davranışlarmış gibi görünür, kültür ve baskı ile şekillenir. Zamanla gerçek
ile kurgulanmış olan birbirinden ayrılamaz hale gelir. İşte, sokakta, evde okulda,
kız evlat ve anne olarak ayrı ayrı performanslar sergileriz. İhtiyacımız olan tek
şey kadın ve erkek olarak değil birer özne olarak toplumda varolabilmektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder