28 Aralık 2014 Pazar


Her kadının içinde bir ‘towanda*

           

                                                                     Beril KIZILTUĞ*


                GİRİŞ     

        Toplumsal cinsiyet en güncel kullanımıyla ilk kez, cinsiyete dayalı ayrımların asli toplumsal niteliğini ısrarla vurgulayan Amerikalı feministler arasında ortaya çıkmış gibi görünüyor (Scott, 1998: 3). 1970’lerde ilk defa toplumsal cinsiyet kavramı kullanılmaya başlandığında asıl amaç kadın ve erkek rollerinin doğal olmadığı görüşünü benimsetmekti. Fakat toplumsal cinsiyet kavramının cinsiyet kavramı yerine geçmesi, insanların kadın ve erkek olarak ikiye ayrılması, bu kategorilerin toplumsal olarak kurgulanmakla birlikte biyolojik temelli olduğu düşüncesi, toplumsal cinsiyetin cinsiyet kavramı yerine, daha çok kadın yerine kullanılmasından kaynaklanmaktadır. Mevcut en basit kullanımında toplumsal cinsiyet kadınlar ile eş anlamlıdır. Geçtiğimiz birkaç yıl içinde, kadın tarihi üzerine yazılmış çok sayıda kitap ve makalenin başlığında kadınlar sözcüğü yerine toplumsal cinsiyet kullanılmıştır. Toplumsal cinsiyetin kadınlar yerine kullanımı, kadınlar hakkındaki bilginin mecburen erkeklerle ilgili bir bilgi olduğu; birinin çalışılmasının ötekinin de çalışılmasını ima ettiğini öne sürmek için kullanılmaktadır. Bu kullanım, kadınların dünyasının erkeklerin dünyası içinde olduğu ve onun tarafından yaratıldığı konusunda ısrarcıdır (Scott, 1998: 9-11). Toplumsal cinsiyet kadınlık ve erkekliğin nasıl yaşanması gerektiğini de belirler. Bu belirlemeyi yaparken biyolojik faklılıkları, gücü, kültürü, kültürün yarattığı ve dayattığı norm sayılabilecek davranış kalıplarını kullanır. Buna göre kadın ya da erkek olmamız doğuştan ve doğaldır. Kadınlık ve erkekliği nasıl yaşayacağımız ise kültür tarafından belirlenir anlayışı hakimiyet kazanmıştır. Kadın ve erkeğin sosyal hayatta, özel ve kamusal alanda üstlerine yüklenen görevler vardır. Toplumsal cinsiyet, kadınlar ve erkeklerin birbirleriyle ve kendi aralarında ilişkileriyle ilgilenmekle birlikte görev dağılımını yapar, kimin neyi nasıl yapacağını belirler. Babanın çalışıp para kazanması, annenin ev ile ilgilenip çocuklarına baktığı düşüncesi toplumsal cinsiyet kavramını aile ve evle ilgili deneyimlerle sınırlandırır ve tarihçiye kavramı, ekonomi, politik ya da iktidarla ilgili diğer toplumsal sistemlerle ilişkilendirme şansı tanımaz. Elbette ki babaların çalışması, annelerin ise çocuk bakım işlerini üstlenmesi gerektiren toplumsal düzenlemelerin aile örgütlenmesini yapılandırdığına ilişkin bir ima söz konusudur. Bu düzenlemelerin nereden geldiği ve neden cinsiyete dayalı bir iş bölümüyle ortaya koyulduğuysa açık değildir (Scott, 1998: 26). Ataerkil olarak addedilen yerlerde kadınların konumlarını ve görevlerini kim belirler, kim tanımlar? Connell’ın dediği gibi kocaların iktidarı aile içinde ortaya çıkar, ama kesinlikle yalnızca burada temellenmez. Aile, devlet, iktidar ilişkileri içinde şekillenir. Connell’e göre erkeklik, erkekliğin kadınlığa karşı tanımlandığı toplumsal cinsiyet ilişkilerini sürdüren gerçek sosyal ilişkilerde ortaya çıkar ancak cinsellik ediminde tercihler ve yönelimlerin karmaşıklığı ve iktidar ilişkileri beraberinde kişilik gelişiminin farklı örüntüleriyle birleştiğinde toplumsal cinsiyet kimlikleri ortaya çıkmaktadır.


*Mersin üniversitesi radyo sinema ve televizyon bölümü yüksek lisans.

*Towanda; cesur, güçlü, kendi ayakları üzerinde durabilen, kızarmış yeşil domatesler filminde adı geçen hayali kadın kahraman, yürekli amazon kadını.

Birey kendini tanımlarken, kendini toplumsal hayat içinde konumlandırırken, kendinden farklı olanı tanımlamakla işe başlar. Kadınlar ve erkekler kendilerini farklı şekilde tanımlarken aynı cins içerisinde olanlar da ayrıca kendilerini ayrı ayrı tanımlar. Zengin kadınlar, yoksul kadınlar, siyah kadınlar, işçi sınıfına dahil kadınlar gibi. İrvin Cemil Schick’in belirttiği gibi ‘Haritalamak bir yeri bir okuma bağlamında tanımlar ve bu suretle her okumanın, bir yeri anlamlayıcılığı sayesinde ancak o yerden uzaklaşarak tanımlayan bir değişmece, bir tasvir, bir yazıyı ifade ettiğini açığa çıkarır.’ Haritalar ancak üretildikleri toplumsal bağlam içinde okunabilirler. Doğu Asyalıların esrarengiz, Afrikalıların tembel, şarklıların şehvet düşkünü veya Amerika yerlilerinin zalim olduğunu söylemek de harita üretmektir (Schick, 1999: 29-30). Buradan anlaşıldığı gibi bireyin ya da toplumun kendini tanımlaması için başka birine ya da başka bir topluma, kültüre bakması gerekir. İnsanın kendini iyi olarak tanımlaması için kötü birine ihtiyacı vardır. Kendini namuslu olarak tanımlaması için ahlaksız olarak tanımladığı birilerine ihtiyacı vardır. Kadınlarda ve erkeklerde doğuştan olduğu ileri sürülen özellikler ile biyolojik özellikler ve farklılıklar olduğunu ileri süren görüşler vardır. Fakat bu farklılıklar ve özellikler kültürden kültüre değişmektedir. Bu da bize bunun sadece biyolojik bir olay olmadığını aynı zamanda öğrenilen ve öğretilen bir durum olduğunu gösterir.


FANNY FLAGG’IN KIZARMIŞ YEŞİL DOMATESLER FİLMİ

   

FİLMİN KÜNYESİ

           

Kızarmış Yeşil Domatesler: Fanny Flagg’in romanından uyarlanan 1991 yapımı bir Amerikan filmi. Senaryo: Fanny Flagg, Carol Sobieski Yönetmen: Jon Avnet Görüntü yönetmeni: Geoffrey Simpson Müzik: Thomas Newman Kurgu: Debra Neil Fisher, Sabrina Plisco Oyuncular: Jessica Tandy (Ninny Threadgoode), Marry Stuart Masterson (Idgi Threadgoode), Kathy Bates (Evelyn Couch), Mary-Louise Parker (Ruth Jamison), Cicely Tyson (Sipsey), Stan Shaw (Big George), Chris O’Donnell (Buddy Threadgoode), Gallard Sartain (Ed Couch) Ülke: ABD Yapımcı: Jon Avnett, Jordan Kemer Yapım: Unıversal Pictures, Act III Communications, Avnet/Kemer Productions, Electric Shadow Productions, Fried Gren Tomatoes Productions  Süre: 130 dk.


KARAKTERLER


Niny Threatgoode: Filmde bir bakımevinde tanıştığımız, evini ve sosyal hayatını özleyen, seksenli yaşlarında, ilerlemiş yaşına rağmen hayat sevinciyle dolu, hayatının her anında mutlu olmayı başarmış bir karakter. Evelyn ile tanıştıktan sonra ona iki kadının hayat hikayesini anlatmaya başlar. Idgi Threatgoode’un cinayetle suçlandığı andan itibaren Evely’nin dikkatini yakalayarak ona sağduyulu gözlemlerini ve yaşam bilgisini aktaran bir bilge yaşlı kadın rolünü üstlenir.


Evelyn Couch: Hikayenin odak karakterlerinden biridir. Ev kadını olan Evelyn, sadece kırk sekiz yaşında olmasına rağmen kendini yaşlı hisseder. Evliliğinin monotonlaştığını düşünür ve kilolarıyla başı derttedir. Evliliğini tekdüzelikten kurtarmak için çeşitli terapilere katılmaktadır. Sürekli çikolata ve şekerlemeler yer, mutlu değildir, duygu değişimler yaşar. Evelyn, kilo verirse ve güzel yemekler yaparsa kocasının onu yeniden isteyeceğine, yeniden çekici bulacağına inanır. Niny’nin anlattıkları sayesinde Evelyn bir kadın olarak kendinde hem devam etme gücü bulur hem de evlilik hayatında tek sorumluluğun kendinde olmadığını fark eder. Gruplandırılmış cinsiyetçi toplumda Evelyn yavaş yavaş kendinin ve kadınların toplumdaki tanımlanmış rolünü düşünmeye başlar. Kategorize edilmişliği ve etiketi reddetmeye başlar. Niny, onun içinden adım adım çıkan öfkesini hem yatıştırır hem de ona bir anlamda danışman olur. Evelyn, Niny’i her ziyarete gidişinde kurdukları sıcak dostluk pekişir.


Idgi Threadgoode: Threadgoode ailesinin küçük kızı Idgi Threadgoode. Ailesindeki ve kasabadaki kızların aksine pantolon giymeyi seven, başına buyruk, kendi bildiğini yapan, ailesinin yaşamasını istediği gibi bir çizgide ilerlemek istemeyen bir kadın. Ailesinde en iyi anlaştığı ve onu en iyi anlayan kişi abisi Buddy Threadgoode. Buddy’nin tren kazasında ölümü onun dönüm noktasıdır. Filmde Idgi’nin küçük bir kızdan genç bir kadına dönüşümünü izleriz. Buddy’nin ölümünden sonra bir yaz tatilinde annesi, Ruth’un Idgi ile ilgilenmesini ister ve o yaz dostlukları başlar. Ruth Idgi’yi kendi gibi oturmasını kalkmasını bilen bir hanımefendi yapmak istemiştir. Onu zorla poker masalarından kaldırır, erkeklerle birlikte eğlendiği barlardan çıkarmak ister fakat başarılı olamayınca Idgi onu kendine benzetir ve Ruth yazın sonunda yapacağı evliliği de hasta annesini de unutarak ilk defa bir şey düşünmeden eğlenerek ve zincirlerinden kurtularak zaman geçirir. Idgi, cesur bir ‘erkek fatmadır’, gerginlikleri hemen çözer, poker oyunlarına katılır, büyük balıklar yakalar, küçük bir kızdan, çok sevdiği iki kişinin ölümüne dayanan ve her şeyin üstesinden yine enerjisiyle dik başlılığıyla, serinkanlılığıyla, kendine inancıyla başka bir erkeğin desteği olmadan yaşayan bir kadına dönüşmüştür.


Ruth Jamison: Buddy’nin ilk ve son aşkı Ruth Jamison. Yaşadığı çevre ile sınırlı kalmış, etrafındaki insanların yaşamasını istediği gibi yaşayan, herkesin iyiliği için uğraşan, hasta anne ve babasına bakan zamanı gelince sadece bir görev gibi evliliğini gerçekleştiren genç bir kadındır. Zarif görünüşlü, bir kadının olması gerektiği düşüncesine ve kalıplarına uyan biridir. Idgi ile geçirdikleri o yazın sonunda Frank Bennet ile evlenir ve kocasından kötü muamele görmeye başlar. Kocasından şiddet görmesine rağmen ondan ayrılmaz. Kanser hastası annesine bakar. Annesinin vefat etmesi üzerine zincirlerinden kurtulmak ister ve kocasını terk etmeye karar verir. Idgi’nin yardımını kabul eder, Idgi nereye giderse oraya gidecek, ne yaparsa Ruth da onu yapacaktır.


Big George: Annesi Sipsey ile kendilerini Threadgoode ailesinin hizmetine adamışlardır. African-American kökenlidirler. 1920’ler döneminde geçen filmde ırkçılığın, zenci düşmanlığının yankılarını görürüz. Fiziksel özellikleri sebebiyle kasabadaki herkes ona koca George der. Koca George ve ailesi zencidirler ve beyaz bir aile olan Threadgoode’lara hizmet ederler. Idgi ile aralarında güçlü bir bağ vardır. Buddy’nin öldüğü dönemde Idgi sadece koca George’un yardımını ve dostluğunu kabul etmiştir. Ruth ve Idgi’nin birlikte açtıkları kafede koca George mangalla ilgilenir, her zaman kızların yanındadır ve onları hep korur. Hayatını korumaya kollamaya ve hizmet etmeye adamıştır.


TEMA

 

     Filmin çokça üzerinde durduğu iki konu ırkçılık ve cinsiyet rolleridir. Filmin başından sonuna kadar baskın bir ırk ve ırkçılık vardır. Belli bir çizgide ilerleyen film aslında ırkçılığın biz çözümü olacağını bizlere göstermez. Bununla ilgili iyimser tablolarda çizmez aksine büyük bir ayrımcılık olduğunu gösterir. Filmde ırkçılığın kanıtları bariz iken, bu durumun tartışması sessiz ve dingindir ve asla renk çizgisinin ötesine geçmez. Aslında bu çizgiyi aşan tek bir kişi vardır. Idgi Threadgoode, o da içinde yaşadığı dünyada olanlara anlam veremez. Küçük bir kız olduğu yıllardan olgunluğa eriştiği yaşlara kadar ailesinde kendine en yakın gördüğü kişilerden biri, koca George dedikleri, ailesiyle beraber Threadgoode’ların yanında çalışan kişidir. Yaşadıkları kasabada beyazların üstünlüğü, onların adaleti, onların kuralları olmasına rağmen Idgi Treadgoode için bu bir şey ifade etmez. Fakat bir ya da birkaç kişinin bu ayrımı yapmaması bir şey ifade etmiyordur. Koca George ve ailesi kendini bir adanmışlık duygusu ile bir anlamda efendi sahiplik ilişkisi içinde yaşamaktadır. Filmin içindeki sahnelerden bazılarında ırkçılığı gözler önüne sererler. Filmin üzerinde durduğu bir diğer baskın konu ise cinsiyet rolleridir.1920’lerde Ruth’un bir görev bilinciyle yaptığı evliliği, hanımefendi kimliğine sadık kalmak zorunda olduğu düşüncesi, evliliğinde şiddet görmesine rağmen devam ettirmek istemesi, içinde yaşadığı toplumun ona dayattığı görevlerdi. 1970’lerde Evelyn’nin sadece kocasının odağında geçirdiği hayatı, ona güzel yemekler yapması, güzel görünmeye çalışması, monotonlaştığını düşündüğü evliliğini canlandırmak için grup terapilerine katılması, kendisiyle ilgili iyi olan hiçbir şey yapmadan sadece bunları düşünmesi toplumsal cinsiyetin her dönem geçmişten bugüne hiç değişmeden kadınların aleyhine işlediğini gösteriyor. Idgi Threadgoode küçükken elbise giymeyi reddeder, kendini erkek kıyafetlerinin içinde rahat hissettiği için onları giyer, başkalarının istediği gibi davranmayı da reddeder. Bir kadının ‘normalde’ evlenene kadar ailesinin evinde yaşaması düşüncesine karşı gelir ve kendi ayaklarının üstünde durur. Erkeklerin takıldığı yerlerde takılır, içki ve sigara içer, barlarda poker oynar aynı zamanda kendini herkesten koruyabilir ve hiçbir erkeğe boyun eğmez. Evliliği reddeder, kiliseye gitmez bazı geceler gizli gizli yiyecek taşıyan trenlerle yoksul köylülere yiyecek atar. Kiliseye yapılan yardım paralarıyla yoksul köylülere kendince yardım eder. Idgi Threatgoode’un kendi doğruları vardır ve filmin sonuna kadar kendi doğruları için savaşır. Evelyn’nin Niny ile kurduğu dostluk sayesinde yetişkin olarak bir öze sahip olma yolunda attığı en önemli adım toplumun öngördüğü kodlanmış cinsiyet rollerinin farkında olmaya başlamaktı. Evelyn 1970’lerin feminist hareketini anlamaya çalışıyordu. Bu dünya erkeklerin dünyasıydı ve etrafını saygısız, değer bilmeyen, can sıkıcı erkekler çevirmişti. Filmde Evelyn’in dönüşüme başlayacağı kilit sahne alışveriş merkezinde yaşadığı bir olaydır. Bu olaydan sonra Idgi İle Ruth’un yaşadıklarından güç alarak Niny’nin de yardımıyla Idgi’nin fantezi dünyasındaki süper kahraman muhteşem güçlü amazon kadını Towanda ile tanışır.


ÖZET

   

        1991 yapımı Fanny Flagg’in romanından uyarlanan kızarmış yeşil domatesler filmi 1920’ler Amerika’sında siyah beyaz çatışmasının yoğun olduğu günlerde birçok zorluğa birlikte göğüs geren Idgi ve Ruth’un hikayesi anlatılıyor. Hikayeyi 1990’lı yıllarda bir bakımevinde kalan, gençliğinde bu dostluğa tanıklık etmiş Niny’den dinliyoruz. Hikayeye tanıklık eden kişi ise bakımevinde rastlantı eseri tanıştıkları Evelyn. Evelyn, Ruth ve İdgie’nin hikayesinden ilham alarak zamanla kendi sorunlarının üstesinden geliyor. Idgie ve Ruth’un tanıştıklara güne üzücü bir olay damgasını vuruyor. Idgie, Ruth ile ablasının düğününde tanışıyor. Çok bağlı olduğu abisi Buddy Ruth’tan hoşlanıyor. Nikah sonrası üçü etrafı gezerlerken tren raylarının arasına ayağı sıkışan Buddy, tren altında kalarak yaşamını yitiriyor. Bu olaydan sonra bir türlü kendine gelemeyen, eve girmeyen kasabada zaman geçiren Idgie’nin gidişine dur demek isteyen annesi son çareyi Ruth’ta buluyor. Yaz başı onu eve davet ediyor. Idgie her zamanki umursamaz tavırları içinde nehir kulübünde poker oynayıp içmeye, zamanını çoğunlukla erkeklerin zaman geçirdiği yerlerde geçirmeye devam ediyor. Onu bu hayattan çekip çıkarmaya çalışan Ruth da bir süre sonra Idgie’nin etkisi altında kalıyor. Kendini hayatın akşına bırakıyor, bir süre sonra Frank’le yapacağı evliliği ve hasta annesini düşünmemeye çalışıyor. Evelyn ise monoton giden evliliğine hareket getirmek ve evliliğini kurtarmak için çeşitli kurslara katılıyor. Eşi Ed ise işe gidip gelmek ve akşam eve geldiğinde Evelyn’in yaptığı yemekleri eline alarak spor karşılaşmalarını izlemek dışında bir şey yapmıyor. Evelyn’in çabalarını görmediği için bu  durum Evelyn’i daha da umutsuzluğa düşürüyor. Tek dayanak noktası her hafta Niny’nin ziyaretine giderek ondan iki kadının hikayesini dinlemek oluyor. Evelyn, Ruth ve İdgi’nin hikayesinden bir anlamda destek alıyor. Idgi, bütün yazını geçirdiği Ruth’un evleneceğini onun doğum gününde öğreniyor ve yaz sonu geldiğinde düğününe gitmiyor. Uzunca bir süre Ruth’u görmeyen Idgi dayanamadığı noktada Ruth’u ziyarete gidiyor. Gözündeki morluktan şiddet gördüğünü fark eden Idgi Ruth’un engellemesi üzerine müdehale edemiyor ve Ruth’u oradan götüremiyor. Günün birinde Ruth’dan annesinin öldüğünü haber veren bir mektup geliyor. Idgi, yanına koca George’u da alıp Ruth’un yanına gidiyor. Hamile olduğunu söyleyen Ruth, Idgi ve koca George’un desteğiyle kocasının kötü muamelesinden kurtuluyor ve Idgi ile yaşamaya başlıyor. Tren istasyonunun yanında Whistle stop adını verdikleri bir kafe açıyorlar. Çeşitli yiyeceklerin yanında kızarmış yeşil domates de sundukları bu yerin kapısını iki kadın herkese açık tutuyor. Koca George kafenin bahçesindeki mangalın başında duruyor annesi Sipsey ise Ruth ve Idgi’ye mutfakta yardım ediyor. Kısa süre içinde Whistle Stop kafe kasabanın uğrak yeri oluyor.


1) Hastane

            Film hızla ilerleyen bir trenin üzerinde akan jenerik ile açılır. Evelyn ile koca Ed, bir bakımevinde yatan Ed’in halasını ziyarete giderler. Evelyn o gün bakımevinde Niny Threadgoode ile tanışır. Niny Evelyn’i görür görmez konuşmaya başlar. Evelyn ilk olarak sadece Niny’i dinler, konuşmaz. Niny ona arkadaşı Otis için orada olduğunu o iyileşir iyileşmez evine geri döneceğini anlatır. O ve Otis Whistle Stop’tan gelmişlerdir. Niny, Evelyn’e Whistle Stop’tan bahseder ve Idgi Threadgoode adını duyup duymadığını sorar. Evelyn hayır cevabı verir. Niny kıvrak bir zekaya sahiptir. Evelyn’i Idgi Threadgoode’un Frank Bennet cinayetiyle suçlandığını söylemesiyle Evelyn’i hikayesine çeker ve anlatmaya başlar.


2) Buddy’nin Ölümü

           Niny’ye göre Idgi Threadgoode’u anlamak için önce Buddy’i anlamak gerekir. Buddy, ailesinde Idgi’yi tek anlayan kişidir. Ona değer verir ve her defasında Idgi’ye ne kadar değerli ve önemli olduğunu hatırlatmak ister. Buddy, Idgi’yi deniz kabuğunun içindeki kum taneciklerine benzetir. Zamanla inciye dönüşecek kum taneciklerini. Sevdiği kız olan Ruth’un uçan şapkasını raylardan almak için almaya çalışırken ayağı tren raylarına sıkışır ve trenin altında kalarak can verir. O günden sonra Idgi eve uğramaz olur ve başına buyruk bir hayat yaşamaya başlar.


3) Ruth’un geri döndüğü yaz

           İdgi’nin Buddy’nin ölümüyle yaşadığı sarsıntı, onu kaybetmenin acısına alışamayışı, her şeye olan ilgisini kaybetmesi ve evine çok az uğraması annesini endişelendirir. Sadece koca George onu nerede bulacağını biliyordur. Idgi’nin annesi o yazı yanlarında geçirmesi için Ruth’u çağırır. Ruth’un Idgi için iyi geleceğini ona doğruyu göstereceğini düşünüyordur. Annesi için doğrular içinde yaşadıkları kasabanın doğrularıdır. Idgi ona göre davranması gerektiği gibi davranmıyordur. Ruth her anlamda bir hanımefendidir ve Idgi’ye iyi geleceğini düşünüyordur. Idgi annesine göre bu davranışları yüzünden yardım edilmesi gereken bir kadındır. Ruth’un geldiği yaz Idgi’nin öldürmekten yargılanacağı Frank Bennet ile tanıştığı yazdır. Idgi Frank Bennet’a kendini ‘Towanda’ diye tanıtır. Towanda onun fantezi dünyasındaki her şeye gücü yeten, kimseye muhtaç olmayan, en önemlisi bir erkeğe ihtiyaç duymayan, Idgi’nin bir anlamda olmak istediği ve olduğu amazon kadınıdır. Ruth, Idgi’yi kasabanın erkeklerinin takıldığı barlardan ve poker masalarından kaldırmak ister. Ruth da Idgi’nin ilk zamanlar yanlış yaptığını düşünüyordur onu değiştirip aslında kendi gibi kendi bildiği gibi biri yapmaya çalışacaktır fakat bunun mümkün olmayacağını anladığı noktada o Ruth’a teslim olur. Bir gece birlikte  bir trene binerler. Bu tren yiyecek taşır, Idgi yiyecekleri yolun kenarında çadırlarda yaşayan yoksul insanlara atmaya başlar, Ruth yiyecekler onların olmadığı için tepki gösterir çünkü bir anlamda yaptıklarının suç olduğunu düşünüyordur ve kendi kurallarını çiğniyordur. Idgi malların kilisenin olduğunu ve bu insanlarında dua etmekten başka bir şey yapmadıklarını söyler yani ona göre bu yoksul insanlar o yiyecekleri hak eder. Idgi Threadgoode’un kendi bildiği doğrular vardır ona göre katı kurallar ve göstermelik görgü kurallı yoktur. Kiliseye gitmez ama başkasının cesaret edemeyeceği bir şey yaparak o insanlara yardım eder. Bir akşam Idgi kasabadakileri toplayarak Ruth’a sürpriz doğum günü yapar. O gece Ruth belki de hayatında bir kadın olarak hiç yapmadığı şeyleri yapar. İçki içer, poker oynar, beyzbol oynar, sarhoş olur ve erkeklerin bulunduğu ortamda kendini rahatsız hissetmeden zaman geçirir. Gecenin sonunda Idgi ile Ruth gölde muhabbet ederler. Idgi Ruth’a her zaman doğru olan şeyleri yaptığını insanların ne düşüneceğini çok önemsediğini söyler. Hasta babasına bakmıştır, kilisede çocukların eğitimiyle ilgilenmiştir ve sonra da annesine bakacaktır. Ruth aslında başkalarının hayatını yaşıyordur. Yazın sonunda evlenmesi gereken adamla evleneceğini söyler. İstediği ve sevdiği için değil kasabadaki kadınların belli bir yaşa gelince evlenmeleri gerektiği için ailesinin uygun bulduğu adam yani Frank Bennet ile evlenecektir. Idgi bunu duyunca şaşırır ve üzülür. Ruth onu düğününe davet eder fakat Idgi gitmez sadece uzaktan izler ve bir daha onu görmeyeceğine yemin eder. Evelyn’in hayatına döndüğümüzde hala kadınların katıldığı terapilere devam etmektedir fakat bu terapilerle hayatında bir şey değişmez. Kocası Ed için yine bir akşam yemek hazırlar fakat kocası yine yemek tabağını eline alır ve maç izlemek için koltuğuna yayılır. Kocası yaptığı hiç bir şeyi anlamıyordur hiçbir çabasını fark etmiyordur. Evelyn sadece yaptığı yemekler için takdir görüyordur. Bir noel sabahı Niny’i ziyarete gider ve aslında güç almaya başladığı Idgi Threadgoode’dan biraz daha bahsetmesini ister.


4) Ruth ile Idgi’nin birlikte kasabaya dönüşü

            Ruth’un evlenmesiyle Idgi eski hayatına geri döner. Onu özlüyordur, bir gün dayanamayıp Alabama’dan Ruth’un yaşadığı Virginia’ya gider. Ruth karşısında Idgi’yi gördüğüne çok şaşırır. Biraz konuştuktan sonra Idgi, Ruth’un gözündeki morluğu fark eder, kocasından şiddet gördüğünü anlamıştır. Müdehale etmek ister, kocasıyla konuşmak ister fakat Ruth onu engeller. Idgi çok üzülse de eve geri döner. Biraz zaman geçtikten sonra Ruth annesinin ölümünü bildiren bir mektup gönderir. İçindeyse incilden bir bölüm vardır. Ruth Idgi’den yardım ister artık Idgi nereye giderse oraya gidecek ne yaparsa onu yapacaktır. Idgi Ruth’u almaya gider yanında koca George’da götürür. Ruth hamiledir, kocası gitmesine izin vermez, tehditler savurur. Koca George’un yardımıyla Ruth’u alır ve götürürler, arabaya biner binmez Ruth yüzüğünü fırlatır. İçinde kapana kısıldığı evlilik çemberinden kurtulmuştur. Idgi Ruth’u yaşadığı kötü hayattan kurtarmıştır. İçindeki amazon kadın Towanda bir kez daha ona güç vermiştir. Evelyn’e dönecek olursak, artık terapilere katılmayacağını söyler. Bir gün markette alışveriş yaparken genç bir adam Evelyn’e çarpar ve kaba davranır. Evelyn arkasından gider ve kabalaşmasına gerek olmadığını söylediğinde adamın tepkisi çok kaba ve onur kırıcı olur. Bu davranış Evelyn’i bir anlamda kendine getirecektir. Ağlayarak Niny’nin yanına gider. Kendini ona açar. Genç olmak için çok yaşlı olduğunu, yaşlı olmak için de çok genç olduğunu söyler. Kendine güveni yerle bir olmuştur, kilolarıyla baş edemez haldedir bu da onu umutsuzluğa itiyordur. Bir kadın olarak bu haliyle aslında kendi hayatının kontrolü onda değildir. Canı sıkıldıkça, bunaldıkça çikolata yiyen, kocasına güzel yemekler yapan, sadece bu yüzden takdir gören, duygusal anlamda bir tatmin yaşayamayan, bir işte çalışmadığından hiçbir işe yaramadığını düşünen bir kadındır ve kendini tam olarak böyle görüyordur. Niny ona sadece menopozda olduğunu biraz hormon alması gerektiğini ve bir iş bulması gerektiğini söyleyerek Evelyn için yeni bir kapı açar.


5) Whistle Stop Cafe

          Ruth, bebeğini dünyaya getirir. Adını Buddy J.R koyar. Idgi’nin babası Ruth ve Idgi bir kafe açabilsinler diye onlara yardım eder ve Whistle Stop kafeyi açarlar. Bu kafe kasabanın kalbi olur. Ruth ve Idgi burada herkesten bağımsız çalışırlar. Evsizlere yoksullara yardım ederler, onlar için yemekler pişirirler. Kasabanın varlıklarından rahatsız oldukları zencilere yardım ederler, onlara kafede hizmet ederler. Bundan rahatsızlık duyan insanları umursamazlar fakat zenciler kafenin dışında yemeklerini yerler egemen beyaz sınıf ise kafenin içinde yemeklerini yerler. Dışlanan küçük görünen renkliler dışarıda, egemen beyaz sınıf ise içerdedir. Bir gece Ruth’un kocası Frank Bennet ve arkadaşları yüzlerini saklayan maskelerle kasabaya gelirler ve göz dağı vermeye çalışırlar. Burada koca George’u kendilerine kurban olarak seçmişlerdir. Koca George ise karşılık verebilecek güçte olmasına rağmen kaderine razı bir şekilde kırbaçlanır. 1930’larda yaşanan kölelik yüzyıllar önce kaldırılmasına rağmen renkli insanlara hala kötü davranılır, efendi sahip ilişkisi sürdürülmek istenir ve ikinci sınıf insan muamelesi yapılmaya devam edilir. Kasabada eğlence düzenlenilen bir gece Ruth’un kocası Frank Bennet geri gelir ve bebeği götürmeye çalışır. Koca George’un annesi Sipsey ve evsiz Smokey buna engel olmak isterler. Frank Bennet arkadan kafasına bir darbe alır ve yere yığılır, kimin yaptığı belli değildir. Ortadan kaybolduğu fark edildiğinde kasabaya bir şerif gelir ve herkesi sorgular. Özellikle Idgi ve koca George’a ithamlarda bulunur, bir delili olmadığı için geri döner fakat bu işin peşini bırakmayacağını ve koca George’a eğer yalan söylüyorsa asılacağını söyler çükü zenciler yalan söyledikleri için asılıyordur. Evelyn’e dönecek olursak içindeki gücü yavaş yavaş fark ediyordur. Kendine güveni gelmeye başlamıştır. Bir gün arabasını park etmek için beklerken onun koyacağı yere bir başka araba hızlıca girer ve içindeki iki kadın daha genç ve hızlı olduklarını söyler. Buna cevap olarak Evelyn iki kadının arabasına çarpa çarpa oradan ayrılır ve kızlara şöyle der; ‘yaşlıyım ve sigortam var’. Towanda ona cesaret vermiştir. Niny hikayesine devam eder. Frank Bennet’in kayboluşunun üstünden beş yıl geçmiştir. Yağmurlu bir gün Frank Bennet’in arabası nehirde su yüzüne çıkmıştır. Idgi ile koca George resmi olarak cinayetten yargılanacaktır. Kasabanın şerifi Idgi’ye bir anlaşma önerir, eğer giderse koca George’u mahkum edeceklerdir. Idgi bunu kabul etmez çünkü zenci olduğu için yargılanırken hiç şansı olmayacağını biliyordur. İkisi birlikte yargılanırlar ve kasabanın pederinin onların lehine yalancı şahitliğiyle aklanırlar ve dava düşer. Evelyn Niny’nin doğum gününü kutlamak için bakımevine gider ve orada Niny’nin oda arkadaşının gelininden Niny’nin artık bir evi olmadığını, çok eski olduğu için yıkıldığını öğrenir. Çok üzülür fakat Niny’e bir şey söylemez. Niny hikayesinin sonlarına gelmiştir. Ruth’un hastalandığı dönemden bahseder. Ruth kanser olmuştur ve çok geçmeden hayatını kaybeder. Evelyn çok üzülür. Kocası Ed Evelyn’in değişiminin farkındadır. Evelyn Niny’i eve getirmek istediğini ve ona bakmak istediğini söyler. Ed karşı çıkar asla olmaz der fakat Evelyn asla lafına karşı çıkar, değiştiğini söyler. Kendi parasını kazandığını, ona bakabileceğini söyler. Evelyn kocasına eğer mantıklı olmazsa ona da bir ‘Towanda’ olacağını belirtir. Evelyn kocasını belki de terk edebilecek güçtedir artık. Kadınların ihtiyacı olan şey kendine güvenmek, para kazanmak, eş merkezli bir hayat yaşamamaktır. Evelyn bakımevine gider. Niny’nin yatağının toplandığını görünce öldüğünü zanneder fakat o değil oda arkadaşı ölmüştür. Evelyn Niny’i kaybetmediğine çok sevinir.  Niny artık orada olmayan evinin önünde, bavulunun üstünde oturuyordur. Evelyn onu orada bulur ve gerçeği anlatır. Niny çok üzülmüştür, Evelyn ona ihtiyacı olduğunu söyler ve birlikte yaşamayı teklif eder. Niny biraz düşündükten sonra Evelyn onu ikna eder ve birlikte eve doğru yol alırlar.


           SONUÇ


                 
Kadın, dişil terimleri semantik olarak nüfusun yarısının insanlıktan dışlanmış olduğunu belirtir. Kadın/köle, kadın/baskılanan yaratık, zorunlu olarak üremeye adanmış kadın (kadın/anne); ‘köle’ gibi ‘kadın’ da telafi edilemez bir kelime, bir kavramdır. (Witting, 1992:84). Her toplum kadın ve erkeği, farklı özellikleri, görevleri, beklentileri, rolleri olan bir eril ve dişile dönüştürür. Toplumsal cinsiyet kadınlarla erkekler arasındaki toplumsal ilişkileri düzenlemek için kullanılan bir kavramdır. Kadınlar ve erkeklere ilişkin uygun rollerin tamamen toplumsal olarak üretildiğini ifade eden kültürel inşalara işaret etmenin bir yoludur (Bhasin, 2003:2). İnsanlar dişi veya erkek cinsiyeti ile doğarlar ancak yetiştirilirken toplumun cinsiyetlerine özgü beklediği roller çerçevesinde kız veya erkek çocuk olmayı öğrenerek büyürler (Terzioğlu ve Taşkın, 2008: 63). Kadınlar var oluşlarından itibaren doğurganlıkları onlara anne rolünü yapıştırmıştır. Kadınlar, dişil yaratıcı eylem olarak yaşamlarını adadıkları, yüzyıllardır süren doğurma zorunluluğundan, gönüllü ya da kendiliğinden kurtulmaya yetersiz kılındıkça, çocuk üretiminin denetimi bu üretimin maddi araçlarının denetiminden çok daha ileri gidecektir. Bu denetim için, kadınlar öncelikle onlara dayatılan ‘Kadın’ tanımından kendilerini soyutlamak zorundadırlar (Wittig, 1992:45). Toplum baskın olanın dışında kalan ötekileri kabul etmez. Toplumda baskın olan heteroseksüel, kodlanmış kadın ve erkek kimliklerine sahip olan insanlardır. Bunun dışında kalanlar ötekileştirilir. Bunu yaparken de bedenleri kontrol eder, normlar inşa eder ve bu normlara uymayanları sapkın olarak nitelendirir. Toplumdaki bu baskı yüzünden kadınlar kendilerini ‘kadın’ denilen bu kalıba sokar. Sorgulamaya başladığındaysa ya da bu normlara göre yaşamıyorsa dışlanır. İncelenen ’kızarmış yeşil domatesler’ filmindeki Idgi Threadgoode karakteri, dişi cinsiyetiyle doğmuştur fakat kız çocuk olmayı öğrenerek büyümemiştir. Böyle olduğu için yıllarca kendi annesi tarafından değiştirilmeye çalışılmıştır. Kasabadaki diğer kadınlar gibi olması için türlü yollar denemişlerdir. Idgi Threadgoode hayatın içine elini arı kovanına sokar gibi sokar. Hayata müdahil olduğu ve kendi başının çaresine bakabildiği için kasabada adeta ayrık otudur. Idgi’nin yaşamak için bir erkeğe ihtiyacı yoktur. Hiçbir kadının yaşamak için bir erkeğe ihtiyacı olmadığı gibi. Idgi evlenmez, çocuk sahibi de olmaz. Bu onun seçimidir. Kasabada evlilik baskısı görmesine, -tıpkı toplumda kadınların evlilik için baskı gördüğü gibi- rağmen evlenmez. Bir ailesi vardır, Sevdikleri vardır. Bir işi vardır. Kendine güveni vardır. Onun fantezi dünyasındaki güçlü kadın towanda aslında odur. Witting’e göre cinsiyetsiz bir toplumun var olması gerekir. Bunun için sınıf olarak erkeklerin ortadan kalkması gerekir. İktidar konumda olan erkek sınıfı ortadan kalkarsa onun karşısında yer alan kadın sınıfı da yok olacaktır. Witting cinsiyetsiz bir toplum hayal eder. Kadın ve erkek olarak görevlerin olmadığı ve ezilenin bir özne olarak var olduğu bir dünya. Ruth gibi kadınların hayatta ev kadını, anne, cinsel obje, ve bir anlamda hizmetçi olarak nesne olmaktansa özne olmalarını hayal eder. Queer kuramcıları arasında Butler’ın şu deyişi en ünlülerindendir: toplumsal cinsiyet bir nevi ‘kültürel kurgu, kendini tekrarlayan edimlerin performatif bir etkisidir:’ ‘toplumsal cinsiyet bedenin tekrar tekrar stilize edilmesidir, kaskatı bir düzenleyici çerçeve içinde tekrar edilen bir dizi edimdir. Bu edimler zamanla birleşerek töz görünümünü, bir çeşit doğal varlık görünümünü üretir.’ Buna göre toplumda özellikle kadınlar birer performans sergilerler. Bu performans doğal ve içten gelen davranışlarmış gibi görünür,  kültür ve baskı ile şekillenir. Zamanla gerçek ile kurgulanmış olan birbirinden ayrılamaz hale gelir. İşte, sokakta, evde okulda, kız evlat ve anne olarak ayrı ayrı performanslar sergileriz. İhtiyacımız olan tek şey kadın ve erkek olarak değil birer özne olarak toplumda varolabilmektir.
KAYNAKÇA
Scott, Joan W. (1988). Toplumsal Cinsiyet: Faydalı Bir Tarihsel Analiz Kategorisi.

Connell, R. W. (1988). Toplumsal Cinsiyet ve İktidar: Toplum, Kişi ve Cinsel Politika.

Schick, Irwin Cemil (1999). Batının Cinsel Kıyısı ‘Başkalıkçı Söylemde Cinsellik ve Mekansallık’

Witting, Monique (1992). Straight Düşünce

Bhasin, K. (2003). Toplumsal Cinsiyet ‘Bize Yüklenen Roller’

Terzioğlu, F. ve Taşkın, L. (2008). Kadının Toplumsal Cinsiyet Rolünün Liderlik Davranışlarına ve Hemşirelik Mesleğine  Yansımaları

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder